PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan bin günü bulan haber almama halini Asrın Hukuk Bürosu’ndan Rezan Sarıca ile konuştuk. Sarıca ‘Sayın Öcalan’ın dediği gibi kimi güçler kendilerini ancak İmralı tecridi üzerinden var ediyorlar. Devletleri böylesi bir fikir ve eylem birliğine iten asıl güç ise Sayın Öcalan’ın özgürlükçü paradigması, barışçıl rolü ve politik özne halidir’ dedi
Ferhat Çelik
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde 24 yıldır ağır tecrit koşulları altında tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ve İmralı’da tutulan Hamili Yıldırım, Veysi Aktaş ve Ömer Hayri Konar’dan haber alamama hali bininci (1000) gününe girdi. En son 25 Mart 2021 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan ile “kısıtlı” bir şekilde gerçekleştiren Abdullah Öcalan’dan bu tarihten itibaren haber alınamıyor. Abdullah Öcalan ve İmralı’da tutulan diğer 3 ismin aileleriyle görüşme hakları, “disiplin cezaları” ve “hakimlik kararları” öne sürülerek engelleniyor. 2021-2023 tarihileri arasında Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklara 9 kez disiplin cezası (3 aylık aile yasağı şeklinde) 6 defa da Bursa İnfaz Hakimliği kararı 6 aylık avukat görüş yasağı verildi. Verilen bu ceza ve yasakların gerekçeleri ve dosya numaraları, yapılan tüm başvurulara ve itirazlarına rağmen avukatlarıyla paylaşılmıyor, bütün talepler reddediliyor.
Asrın Hukuk Bürosu avukatlarının Bursa İnfaz Hâkimliği’ne yaptığı başvurular sonucunda 18 Ağustos 2021 tarihinde 3 ay, 3 Şubat 2022 tarihinde 3 ay, 31 Mayıs 2022 tarihinde 3 ay, 9 Eylül 2022 tarihinde 3 aylık disiplin cezaları verildiği hâkimlik tarafından belirtildi. Avukatların 10 Temmuz 2023 tarihinde yaptığı başvuruya 19 Temmuz’da yanıt veren hâkimlik, hangi tarihte verildiği belirtilmeden 3 aylık disiplin cezası olduğunu bildirdi. Avukatların son başvurusu ise 10 Ekim 2023 tarihinde oldu. Bursa İnfaz Hakimliği’ne aile görüşlerinin sağlanması talebiyle yapılan başvuruya 13 Ekim günü yanıt veren mahkeme, Abdullah Öcalan ve diğer tutsaklar hakkında verilmiş yeni bir disiplin cezası olduğunu belirtti. Hakimlik, disiplin cezasına konu olan dosya numarasını paylaşmamasının gerekçesi olarak ise “basına yansımasını” gösterdi.
İmralı’da uluslararası hukuk literatüründe “incommunicado” olarak geçen mutlak tecrit devam ederken, avukat ve ailelerin girişimleri de sürüyor. Asrın Hukuk Bürosu avukatları ile aileler, her hafta görüşme talebiyle hem Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı hem de İmralı Cezaevi Müdürlüğü’ne yeni başvurularda bulunuyor. Abdullah Öcalan ile son temasın sağlandığı 25 Mart 2021 tarihinden bu yana Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı’na ve İmralı Cezaevi’ne yapılan 337 avukat ve 148 aile başvurusu yapıldı. Ancak yapılan tüm bu başvurular ya yanıtsız bırakıldı ya da gerekçesi belirtilmeyen “disiplin cezaları” ile engellendi. Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Rezan Sarıca, bin günlük haber alamama haline ilişkin sorularımızı yanıtladı.
- İmralı Cezaevi’nde tutsak bulunan müvekkiliniz PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan tam bin gündür haber alamıyorsunuz. Bu süre zarfında avukatları olarak nasıl adımlar attınız ve bu haber alamama halini sizler nasıl tanımlıyorsunuz?
25 Mart 2021 tarihinde kardeşiyle gerçekleşen telefon konuşmasının istem dışı bir şekilde kesilip sonlanmasından itibaren kaygılarımız oluşmuştu. Çünkü olağan bir durum değildi. Devamında bu nedenlerle Müvekkilimiz Sayın Abdullah Öcalan’a ulaşmak için mahkemeye ve idareye başvurular yapmaya başladık. Taleplerimiz reddedilince geldiğimiz aşamayı Adalet Bakanlığı ve Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü ile görüşmek istedik. Yine bankalığın İnsan Hakları Daire Başkanlığına başvurduk. Durumlarını, koşullarını öğrenmek için adaya çokça mektup gönderdik. Sorumlularla ilgili suç duyurularında bulunduk. Fakat idari ve yargısal yollardan sonuç alamadık. Yerel mahkeme süreçleri tüketilince aynı yılın sonuna doğru Anayasa Mahkemesi’ne acil ve tedbir talepli başvuruda bulunduk.
Tam da bu zamanlarda kamuoyuna İmralı’dan haber alamadığımızı, bu durumun hukuken de siyaseten de kaygı verici bir aşama olduğunu, ayrıca hukuken mutlak iletişimsizlik olarak tanımlandığını, her türlü hakkın ihlal edilebileceğinin karine olarak kabul edildiğini ifade ettik. Gerek Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi kararlarında, gerekse de BM Genel Yorumlarında 6 ay ile 2 yıl aralığında uzun süreli haber alamama hallerinin bile işkence ve insanlık dışı olarak tanımlandığını görüyoruz. Biz ise Sayın Öcalan’dan 1000 gündür haber alamıyoruz. Bu noktada tecrit kullanımının incommunicado alıkoyma(mutlak iletişimsizlik) rejimleri ve aynı zamanda zorla kaybetme veya gizli alıkoyma uygulamaları ile kol kola gittiği ifade edilir.
- AYM yaptığınız başvuruyu reddetmişti…
Evet, tüm bunlara rağmen 2022 yılının başında AYM tedbir talebimizi reddetti. Haber alamadığımız bu süre zarfında AYM’ye işkence koşullarını devam ettiren aile ve avukat yasaklarına karşı da onlarca bireysel başvuruda bulunduk. Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’ne (CPT) toplamda 9 defa bilgilendirme ve başvuruda bulunduk. Defalarca görüşme gerçekleştirdik. En az 16 sivil toplum örgütü ve 31 ilin barolarına, Avrupa ağırlıklı olmak üzere en az 16 yabancı sivil toplum örgütü ve kuruma haber alama hali ile ilgili mektup ve bilgilendirmeler göndererek duyarlılık çağrısı yaptık.
AYM’nin tedbir talebini ret etmesinden sonra esas başvurumuz ile ilgili de makul bir süre karar vermesini bekledik ancak karar vermedi. Biz de bunun üzerine AYM sürecinin İmralı’da sürdürülen haber alamama haline yönelik etkili bir yol olmadığını, asıl kararı beklenmenin faydalı olmayacağını ortaya koyarak Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komitesi’ne Temmuz 2022 tarihinde başvuruda bulunduk. Başvurumuz, öncelikle tedbir kararı verilmesine, sonuç itibariyle de işkence yasağı başta olmak üzere bir dizi hakkın ihlal edildiğinin tespit edilmesine dairdi. BM İHK, tedbir talebimizi kabul etti. Kararı 6 Eylül 2022 tarihinde hem Hükümete hem de bize iletti. Buna göre Sn. Öcalan, Sn. Konar, Sn. Yıldırım ve Sn. Aktaş’ın “Avukatları ile hiçbir sınırlamaya maruz kalmadan derhal görüştürülmesi” gerekiyordu. Ancak karar yerine getirilmedi. Koşulların değişmediğini BM’ye bildirdiğimizde 19 Ocak 2022 tarihinde bu karar Hükümete yeniden hatırlatıldı. O günden bugüne kadar Türkiye halen bu karara uymuş değil.
- Dünya üzerinde müvekkiliniz üzerinde uygulanan tecrit ve görüştürülmeme haline benzer örnekler var mıdır?
Elbette dünyada uzun süreli hapislikler, işkencenin kaba ve ince hallerinin yaşatıldığı, çeşitli görüş sınırlamalarının getirildiği mekanlar olmuştur. Ancak 2011-2019 arasında 8 yıl boyunca tek bir avukat görüşünün yapılamaması, 2014-2023 arasında yalnızca 5 aile görüşünün yapılabilmiş olması, adadaki diğer müvekkillerimiz ile 2015-2023 gibi İmralı’da bulundukları süre boyunca bir tek avukat görüşlerinin yapılamaması ve 1000 gündür hiçbir haber alınamaması gibi koşulların başka bir yerde yaşandığını düşünmüyorum.
- İmralı’da neden böyle bir uygulama var?
İmralı gibi bir örneğin ender olmasının asıl nedeni uluslararası konsensüs ile yürütülen bir örnek olmasıdır. Kapitalist sistemin taşıyıcı bütün devletlerinin ancak hemfikir olarak yürütülebilecek bir sistem olması açısından enderdir. Bugün Suriye’de, Filistin’de, Irak’ta veya Ortadoğu’nun herhangi bir yerinde ya da aktörleri aynı olup diğer bölgelerde sürdürülen savaş ve çatışmalarda payı olan hiçbir devletin İmralı tecridinin kaldırılmasından yana olacağını düşünmüyorum. Çatışmacı devletlerin kendi aralarındaki çelişki ve gerginliklerinin bile buna yol açması meçhuldür. Hatta 2019 yılında Sn. Öcalan’ın dediği gibi kimi kesimler veya güçler kendilerini ancak İmralı tecridi üzerinden var ediyorlar. Devletleri, bölgesel siyasi veya hukuk sistemlerini böylesi bir fikir ve eylem birliğine iten asıl güç ise Sn. Öcalan’ın özgürlükçü paradigması, barışçıl rolü ve politik özne halidir. Kapitalist sistemin sürekli bir kriz, çatışma ve savaş hali olduğunu çözen ve buna karşı tarihsel bir potansiyele sahip alternatif çözüm üreten en önemli adres olmasıdır.
Diğer taraftan İmralı’nın, yalnızca Sn. Öcalan’a özgü bir hapishane olması, askeri bir ada olarak mekansal özellikleri, denetime kapalı olması, bağımsız denetimden mahrum 25 yıl gibi uzun süreli hapis hali, çok sınırlı düzeyde hak içeren ağırlaştırılmış müebbet hapis rejiminin varlığı fakat buna rağmen hiçbir hakkın sağlanmaması, aile ve avukat görüşü dışında dünya ile bağlantının olmaması ama buna rağmen iki görüşme kanalının da insanlık dışı şekilde engellenmesi, uzun süreli haber alamama ve daha birçok şekilde karşımıza çıkan olağanüstü, çok boyutlu ve sistematik işkence biçimleriyle de kendine has bir yerdir. Milyonlarca Kürt’ün başta olmak üzere dünyada çok sayıda halk ve inançtan insanların sahip çıktığı, dünyaca tanınan, düşünceleri fikirleri bilinen birinin böyle bir tecrit sistemine alınmış olması geçmişten günümüze yaşanmış bir durum değildir.
- Müvekkiliniz üzerinde devam eden tecride karşı Türkiye’nin birçok cezaevinde onlarca tutuklu açlık grevine başladı. Sizde 2018’de başlayan açlık grevleri döneminde Öcalan’la görüşme fırsatı buldunuz. Öncelikle o görüşmelerde Öcalan’ın üzerinde durduğu temel konu neydi?
Sn. Öcalan o dönem birçok konu üzerinde değerlendirmelerde bulundu. Yaşanan toplumsal ayrışma ve kutuplaşmaların sonlandırılması, Türkiye’nin ve bölge sorunlarının başta savaş olmak üzere fiziki şiddet araçlarıyla değil, kalıcı bir barış ve demokratik siyasi müzakere yöntemiyle çözülmesinin esas alınması gerektiğine dair bir demokrasi deklarasyonu yayınladı. Gerek iç toplumsal, bölgesel ve küresel sorunların daha da ağırlaşacağına dair öngörülerini paylaştı. Bununla bağlantılı olarak tarihsel yarılmaların önüne geçmek adına o zamanki potansiyel çatışma ihtimalini bir haftada durdurabileceğine dair tarihi çağrılarda bulundu.
- Şimdiki açlık grevlerine baktığınızda iktidara yönelik bir çağrınız var mı?
Açlık grevine girenlerin temel taleplerinin Sn. Öcalan’ın özgürlüğü, Kürt sorunun demokratik şekilde çözümü olduğunu görüyoruz. Bu sorun devletin Kürtlerle stratejik barış kararı vermesi ile asıl çözüme kavuşabilir. İktidarın, Sn. Öcalan’ın 2019 yılında kamuoyuyla paylaştığı demokrasi deklarasyonu ile uyumlu bir politik çizgi belirlemesi gerektiğini söylemek istiyorum. Orada Türkiye’nin hassasiyetlerine dair çağrılar da olmasına rağmen ne yazık ki devlet 100 yıllık resmi çizgisinin dışına çıkamadı. Geride bıraktığımız 4 yılı aşkın süreye baktığımızda maalesef kaybeden bütün halklar, bu kadim coğrafya ve toplumsal ekonomi olmuştur.
Diğer taraftan 2019 yılında Adalet Bakanı, Sn. Öcalan ile ilgili “Görüşme yasağına ilişkin kararlar kaldırıldı ve görüşme imkanı getirildi” açıklaması yapmıştı. Avukatlarıyla görüşmesinin önünde herhangi bir engel olmadığına dair açıklamalarını hatırlatarak, bugün işkence biçimlerinde seyreden aile ve avukat yasağı kararlarına son verilmesi, İmralı’da ziyaretlerin başlaması gerektiğini söylemek istiyorum.
- Son olarak Bursa’da meydana gelen deprem sonrası ‘Acil görüşme’ talebiyle başvurularda bulundunuz. Yaptığınız başvurulara herhangi bir yanıt geldi mi? Bu konuda sizin talebiniz nedir?
Düşünün böylesi bir deprem gerçekliğinde bile İmralı’dan haber alamıyoruz. Çok uzun süreden bu yana yaptığımız görüş başvurularına cevap verilmiyor. Deprem nedeniyle yaptığımız acil başvuruya da herhangi bir cevap verilmedi. Özellikle 6 Şubat Maraş depreminden sonra gözler Marmara Denizi’nde gerçekleşme olasılığı yüksek olan depremlere döndü. Uzmanlar sürekli bir şekilde bu bölgede birinin İmralı Adası bölgesinden geçtiği birkaç fay hattından bahsediyor. Tedbirlerin alınması için çağrılar yapılıyor. 4 Aralık’ta ise Gemlik körfezinde İstanbul’dan da hissettiğimiz 5.1 şiddetinde deprem meydana geldi. Hemen devamındaki günlerde 3 dolaylarında bir deprem daha oldu. En son 17 Aralıkta Yalova Çınarcık’ta 4.1 şiddetinde deprem meydana geldiğini gördük, kısa da sürse şiddetli hissettik. Doğal olarak bunlar bizi tedirgin ediyor. İmralı Ada Hapishanesi’nin coğrafi konumunun bu yönleriyle de ayrı ele alınması şart. Deprem veya tsunamiden kaynaklı risk olup olmadığını, bu konuda bilimsel araştırmalar yapılıp yapılmadığını bilemiyoruz, yine bizlere Sn. Öcalan ile görüşme ve gözlem yapma fırsatı da verilmiyor. Eğer varsa bu tür risklerin görmezden gelinemeyeceğini, buna dair hayati ve politik tedbirlerin alınması gerektiğini söylüyoruz.
HABER MERKEZİ