Türkiye’nin AİHM kararlarını uygulamamasının PKK Lideri Abdullah Öcalan ile başladığını belirten İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, ‘Tavizler onunla başlamıştır. Devamla Kavala, Demirtaş kararı uygulanmadı’ dedi
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), 15 Ağustos 1999 tarihinden bu yana İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Kapalı Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan hakkında verilen ağırlaştırılmış müebbet kararının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) işkence ve kötü muameleyi yasaklayan 3’üncü maddesine aykırı olduğuna karar verdi. Kararın üzerinden 7 yıl geçmesine rağmen herhangi bir adımın atılmaması üzerine Özgürlük için Hukukçular Derneği (ÖHD), Toplum ve Hukuk Araştırmaları Vakfı (TOHAV), İnsan Hakları Derneği (İHD) ve Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV), Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne (AK BK) 26 Temmuz 2021’de başvurdu.
Konuyu ilk kez 30 Kasım-2 Aralık’ta gündemine alan Komite, müebbet hapis cezasına çarptırılmış olup tutuklu bulunan kişilerin sayısı ile genel tedbirlerin uygulanmasında kaydedilen ilerleme hakkında Türkiye’nin en geç 2022 Eylül ayı sonuna kadar bilgi sunmaya davet etmişti. Türkiye, henüz Komite’ye, “ağırlaştırılmış müebbet” cezasına ilişkin yol haritası sunmadı. Komite aynı zamanda AİHM’in Osman Kavala hakkında verdiği kararı uygulamayan Türkiye için ihlal süreci başlattı.
İHD Eş Genel Başkanı Öztürk Türkdoğan, verilen AİHM kararlarının uygulanmaması ardından yaptıkları başvurunun durumu, hükümetin yol haritası sunup sunmadığına dair Mezopotamya Ajansı’ndan Berivan Altan ve Zemo Ağgöz’ün sorularını yanıtladı.
Türkiye’nin “ölüm cezasını” kaldırdığını ve mevzuatını değiştirdiğini hatırlatan Türkdoğan, o dönem yürürlüğe giren “ağırlaştırılmış müebbet” cezasını da “uzatılmış ölüm cezası” olarak tanımladı. AİHM’in ihlal kararların sadece kişiye yönelik olmadığını, üye ülkelerin verilen karar doğrultusunda mevzuatlarında değişikliğe gitmesi gerektiğini vurgulayan Türkdoğan, “Türkiye uzun süre bu konuda istenilen kararların gereğini yerine getirmedi. Daha da kötüye giden mevzuat değişiklikleri yaptı” dedi.
Öcalan şahsında “ağırlaştırılmış müebbet” cezası ile başlayan başvuruların binlerce mahpuzu ilgendirdiğinin altını çizen Türkdoğan, Kavala ve Demirtaş kararlarının da uygulanmadığını hatırlattı. Türkdoğan sözlerine şöyle devam etti: “Öcalan’la ilgili verilen kararların uygulanmasında hep taviz verildi. Sonuç 7 yıldır kesintisiz süren çatışma ve savaş hali. Bir akademisyen yaptığı çalışmada son 40 yılın çalışmasının ekonomik maliyetinin Türkiye’de 4 buçuk trilyon dolar olduğudur. Türkiye vatandaşlarının bunu bilmeye hakkı var. Eğer bu ülkenin 4 buçuk trilyon doları savaşa değil de sağlığa, eğitime, sosyal güvenliğe, alt yapıya harcansaydı bambaşka bir Türkiye’de yaşıyor olacaktık. Son 7 yılın insan maliyeti ise 20 binden daha yüksek bir sayıdır. Bu 20 bin insanın çok büyük bir kısmı Türkiye vatandaşı değil mi? Abdullah Öcalan’la ilgili hukuksal gelişmeler bunun çok tipik örnektir. Tavizler onunla başlamıştır, devamla Kavala, Demirtaş kararı uygulanmadı. Bugün İmralı’da tüm evrensel hukuk kurallarına aykırı uygulamalar Türkiye’de yaygınlaştı. Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu, Kamu Denetçiliği Kurumu neden İmralı’ya gitmiyorsunuz? Kanunen yetkiniz var.”
‘NATO’nun işleyişi bile tıkanıyor’
Türkdoğan’ın Federe Kürdistan Bölgesi’ne yönelik operasyonlara karşı uluslarası kamuoyunun sessizliği ve yine İsveç-Finlandiya’nın NATO meselesinde Kürtler’in tartışılması ile ilgili soruya verdiği yanıt ise şöyle; “İktidar Türkiye’nin temel sorununun yine Kürt sorunu olduğunu dünyaya ilan etmiş oluyor. Bütün dünyada şunu anlıyor; NATO üyeliği konusunda bile eğer gerçekten PKK sorunu karşımıza çıkıyorsa; oturalım, meseleyi tekrar ele alalım anlayışı da gelişebilir. Sonuç itibariyle ülkeler arası ilişkilerin ilerlemesine veya NATO gibi dünyanın en büyük güvenlik örgütünün işleyişini tıkama noktasına geliyorsa, demek ki Kürt meselesi çok büyümüş durumdadır. O halde biz de Kürt sorunun çözüm vaktinin geldiğini söylüyoruz. Yeni enerji koridorlarının güvenlik içinde kurulması için bugün çatışmaların olduğu ülkelerde istikrar olması gerekir. Çatışmadan uzak durulması gerekir. Bunun yolunda barışçıl politikalardan geçer. Siz bir yandan çatışma, savaş politikalarını yürüteceksiniz, bir yandan da enerji koridorları üzerinden pazarlık yapacaksınız. Bunlar birbiriyle çelişen konulardır. Bütün bunların olabilmesi için ön koşul barıştır. Her fırsatta barışın ne kadar kıymetli olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Maalesef bu son savaş yani Rusya’nın Ukrayna işgali ve özellikle de Türkiye’de devam eden son 7 yıllık çatışma süreci barışın ne kadar kıymetli olduğunu bize gösteriyor.”
ANKARA