Kürt halkının siyasi irademizdir, önderimizdir, dediği PKK lideri sayın Abdullah Öcalan’ın uluslararası komployla İmralı tecrit sistemine alınması üzerinden 21 yıl geçti. Bu uluslararası komploda Türk devletine gardiyanlık rolü verilmiştir. Komploda asıl rol oynayan ABD, İsrail ve İngiltere’dir. Nitekim dönemin başbakanı Bülent Ecevit ‘ABD’liler Apo’yu niye bize verdiler, anlamış değilim’ diyerek bu gerçekliği itiraf etmiştir.
PKK önderliği yüz yıla yayılacak Kürt-Türk çatışması yaratmak istiyorlar, belirlemesinde bulunarak Ecevit’in anlamadığı konuya açıklık getirmiştir. Nitekim, gerilla güçleri Türkiye sınırları dışına çıkıp, 5 yıl çatışmasızlık sağlanıp Türk devletin demokratik çözüm şansı tanımıştır. Daha sonra da Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi konusunda birçok adımın atılmasını sağlamıştır. Ancak AKP iktidarı tüm Kürt düşmanlarıyla ittifak yaparak Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezme politikasına yönelmiştir. Yani uluslararası komplocuların amaçları olan KürtTürk savaşına hizmet etmişlerdir. Şovenizmin kör gözüyle Türkiye halklarını böyle bir çıkmaz politikanın içine sokmuşlardır. Kuşkusuz bu politika mutlaka yenilecek, Türkiye demokratikleşecek, Kürtler de kimliği, dili, kültürü ve özyönetimleriyle özgürlüklerine kavuşacaklardır. Bunun önlenmesi mümkün değildir.
Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesinde rol oynayacak bir önderlik ve düşünce gücü şu anda İmralı’da ağır tecrit altında tutuluyor. 2018 ve 2019 yılında Leyla Güven’in zindanda başlattığı ve tüm tutsakların da katıldığı süresiz-dönüşümsüz açlık grevi ve ölüm orucu, İmralı’da uygulanan tecritle Türkiye’deki diktatörlük arasında doğrudan bağ olduğu gerçeğini herkese gösterdi. Türkiye’de birçok siyasi parti, sivil toplum örgütü ve hukuk kurumları tecridin kaldırılması gerektiğini belirttiler. İmralı’da uygulanan ağır tecritle demokratikleşmeme ve Kürt sorununun çözümsüz kalması arasındaki bağın görülmesi, Türkiye siyaseti ve topumu açısından çok önemli gelişme olmuştur. Bunun etkileri ilerde mutlaka görülecektir.
Yerel yönetim seçimlerinde AKP’nin önemli yenilgi yaşaması da tecride karşı verilen mücadele ortamında gerçekleşmiştir. Tecridin kaldırılmasıyla demokratikleşme arasındaki bağın görülmesi demokrasi güçlerini bir araya getirmiştir. İmralı’daki ilk görüşmede bir demokratikleşme deklarasyonu ve bunun için demokrasi ittifakının gerekli olduğu ortaya konulmuştur. İmralı’da yapılan görüşmeyle demokrasi ittifakı ve bu temelde demokratikleşme çizgisi daha güçlü bir seçenek haline gelmiştir.
HDP’nin tecridin kaldırılmasıyla demokratikleşme arasındaki bağı çok iyi görmesi ve ifade etmesi sadece Kürtler açısından değil, tüm Türkiye halkları ve Türkiye siyaseti açısından önemli bir bilinci ifade etmektedir. Böylece demokratikleşme mücadelesiyle tecride karşı mücadele iç içe yürütülecektir. Bu diyalektiği anlayanlar gerçek demokratik bilince ve demokratik duruşa sahip olanlardır. Kuşkusuz tecride karşı mücadele ve demokratikleşme mücadelesi de Kürt sorununun çözümü ile iç içe geçmiştir. 2019 yılında bu önemli oranda anlaşıldığından bundan sonra demokratikleşme, tecride karşı mücadele ve Kürt sorununun çözümü daha doğru temelde yürüyecektir.
Tecride karşı mücadeleyle demokratikleşme ve Kürt sorununun çözümü arasındaki ilişkiyi anlamayanlar gerçek demokratik duruş içerisinde olamazlar. Kürt halkının özgürlük mücadelesini de doğru veremezler. Bunu anlamayanlar Türkiye gerçeğini anlamayanlardır, yada bilerek bu gerçeğe göz yumanlardır. Devletin, AKP-MHP faşist ittifakının şimşeklerini üzerimize çekmeyelim, diyerek bu gerçeğe göre hareket etmeyenlerin demokrasi ve demokratikleşmeden bahsetmeleri de ciddiye alınamaz. Kürt sorunu çözülmeden Türkiye demokratikleşmez, tecrit kalkmadan da Kürt sorununun çözümünden söz edilemez.
Hiç kimse at gözlükleri gibi kendi ideolojik ve siyasi yaklaşımı içinde kalarak mevcut Türkiye gerçeğini anlayamaz. Mevcut Türkiye gerçeğini anlamayanlar da AKP-MHP faşist iktidarına karşı doğru mücadele veremez. Türkiye gerçeğini anlamayanlar Kürt halkının özgürlük mücadelesini de veremez. Sadece kendi havanlarında su dövmüş olurlar.
Bu tür açmazlara düşmemek için 21 yıldır süren İmralı sistemini yıkma mücadelesi önemlidir. Kürtler ve dostları 21 yıldır gerçekten de insanlık tarihinde görülmedik biçimde önderlerine sahip çıkıyor; tecridi kırma mücadelesi veriyorlar. Bundan sonra da verecekleri açıktır. Bu mücadeleye artık Türkiye’deki demokrasi güçlerinin de katılması gerekir. O zaman tecride karşı mücadeleyle demokratikleşme arasındaki bağın görülmesi anlam kazanır. Kaldı ki, tecrit sürdüğü müddetçe sadece Kürtler değil, tüm Türkiye toplumu da tecrit altında kalmaya ve baskı görmeye devam edecektir.
2019 yılındaki mücadeleyle tecridin dayandığı temeller zayıflatılmıştır. Artık tecridin kırılması daha fazla mümkün hale gelmiştir. Bu açıdan tecride karşı mücadeleyle demokratikleşme mücadelesi iç içe sürdürülürse 2020’de tecrit kırılıp Türkiye’nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesinin önü açılır.