10 Aralık İnsan Hakları Günü’nde İmralı tecridine ve tutsakların ‘açlık grevleri’ne dair yapılan değerlendirmelerde, tecridin topyekûn mücadele ile kırılabileceği mesajı verildi
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’a dönük tecridin kaldırılması ve fiziki özgürlüğünün sağlanması için cezaevlerinde tutsakların başlattığı dönüşümlü açlık grevi eylemi 14’üncü gününde devam ederken tecridin kırılmasının önemine dair değerlendirmeler gelmeye devam ediyor.
Özgürlük İçin Hukukçular Derneği’nin (ÖHD) PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla görüşme talebinin karşılanması için 25 Mayıs 2021 tarihinde başlattığı, 770 avukat ve hukukçunun imzaladığı kampanyanın imzacılarından ve ÖHD Dîlok (Antep) Şube Eşbaşkanı Mustafa Yalçın, mutlak iletişimsizlik halinin ulusal ve uluslararası mevzuattaki yeri ile cezaevlerinde siyasi ve politik tutsakların 27 Kasım tarihinde başlattığı açlık grevine dair değerlendirmeler yaptı.
‘Disiplin cezaları hukuksuzluğa kılıf yapılıyor’
Tecrit halinin ağırlaştırılarak sürdürüldüğü İmralı’da, devreye konulan mutlak iletişimsizlik halinin 33 aydır ‘disiplin’ adı altında verilen cezalarla sürdürüldüğünü belirten Yalçın, “PKK Lideri Abdullah Öcalan, 25 yıldır kimi dönemlerde aile ve avukatlar görüşebildi, ancak ‘çözüm süreci’ sonrası bunlar sekteye uğradı. Son 33 aydır hiçbir haber alınamıyor. Bu hukuksuzluğa disiplin cezaları kılıf yapılıyor. Ancak bir hukuk devletinin işleyişinde bu disiplin cezalarını avukatlara tebliğ etmesi ve itiraz haklarının olması gerekir. Avukatların bu hakkı gasp edilerek kesinleştikten sonra avukatlara tebliğ ediliyor, ya da avukatlar haberdar oluyor” diye konuştu.
Adalet Bakanlığı’na 770 avukat ve hukukçu ile yaptıkları görüşme başvurusuna aradan geçen 2 yıl 6 ay 15 günde her hangi bir dönüş yapılmadığını vurgulayan Yalçın, “Talebimiz her hangi bir karşılık bulmuş değil. Bunun yanında uluslararası kurum ve kuruluşlara da başvuru yaparak taleplerimizi iletiyoruz. CPT ve BM başvurularımızı alıyor, ancak siyasi nedenlerden kaynaklı sadece kınama veya benzeri söylemlerde bulunmak ile yetiniyorlar. Başvurular yapmaya devam edeceğiz” ifadelerinde bulundu.
‘CPT ve AİHM siyasi kararlar alıyor’
Yalçın, “Mutlak iletişimsizlik ile mutlak tecrit aynı şey. Bu konuda CPT kendi rolünü oynamıyor. En son İmralı’ya yaptığı ziyarete dair raporu Türkiye’nin talebi olmadığı gerekçesi ile yayınlamadı. Uluslararası kuruluşların görevi siyasi kararlar almak değil, hukuki kararlar almaktır. CPT’nin kararları hukuki değil tamamıyla siyasidir. AİHM’de son dönemlerde bu konuda hukukta yeri olmayan kimi siyasi kararlar alıyor. PKK Lideri Abdullah Öcalan’da diğer binlerce tutsak gibi tutuklu ve onlarla aynı haklara sahip olması gerekir. Bu koşulların sağlanması gerek” diye konuştu.
‘Tutsaklara tanınan hakların Abdullah Öcalan’a da tanınmasını talep ediyoruz’
Türkiye ve Kurdistan cezaevlerinde tutsakların 27 Kasım’da başlattığı dönüşümlü açlık grevleri eylemleri için “Tecrit devam ettiği için tutsaklar açlık grevinde. Daha öncede farklı tarihlerde açlık grevleri oldu ve mahpuslar yaşamını yitirdi” diyen Yalçın, “ÖHD olarak Dîlok ve Kilis cezaevlerinde süren açlık grevlerini takip ediyoruz. Adalet Bakanlığı üzücü haberler olmadan bu tecridi kaldırmalı. Eğer ‘biz hukuk devletiyiz’ gibi bir iddiaları varsa, hukuk devletine yakışır şekilde davranmalarını bekliyoruz. Çok şey istemiyoruz. Her hangi bir tutsağa tanınan hakların Abdullah Öcalan’a da tanınmasını talep ediyoruz. Bu en doğal hakları, talep etmemiz bile hukukun içinde olduğu durumu gösteriyor” diye konuştu.
Cezaevlerinde süren açlık grevlerine dair barolar başta olmak üzere bütün hukuk örgütlerine yerinden izleme ve takip etme çağrısında bulunan Yalçın, son olarak şunları söyledi:
“ÖHD olarak Türkiye’deki bütün cezaevlerinde elimizden geldiği kadar yaşanan hak ihlallerini takip edeceğiz. Tecridin kırılmamasının sonuçları sadece cezaevlerinde ki açlık grevi ve ölümler ile sonuçlanmayacak. Bugün siyasi ve bürokratik tıkanıklığın, Ortadoğu’daki birçok sorunun nedeni bu tecrittir. Abdullah Öcalan üzerinde tecrit kalkar ise birçok sorun kendiliğinden çözülür. Daha önce biz bunu gördük. Tecrit biraz dahi kırıldığında ülkeye barış havası hakim oldu. Bu havanın tekrar gelmesi için bütün barolar ve hukuk örgütleri rollerini oynamalı. Bütün demokratik kitle örgütleri cezaevlerinin dışarıdaki sesi olmalı. Biz avukatlar olarak derhal müvekkilimiz ile görüşmek istiyoruz. Kimse itirazlarını dile getirmekten korkmamalı. Tecrit daha önce kırıldı, yeniden kırmak için herkesin elinden gelen her şeyi yapması gerekir.”
‘Tecrit topyekûn mücadele ile kırılır’
Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı Leyla Güven öncülüğünde 8 Kasım 2018’de tecride karşı başlatılan açlık grevi eylemine cezaevinde katılan Marmara Tutuklu ve Hükümlüleriyle Dayanışma Derneği (MATUHAY-DER) Birinci Bölge Eşsözcüsü Sebat Karul da o dönem Bakırköy Kadın Kapalı Cezaevi’nde 86 gün açlık grevinde kalanlardan.
Karul, 1 Mart 2018 tarihinde açlık grevine girdiğini ve Abdullah Öcalan’ın avukatları aracılığıyla gönderdiği mesaj sonucu eylemlerini sonlandırdıklarını hatırlatarak tecrittin kırılabileceğine işaret etti.
“Sivil toplum kuruluşları, hak örgütleri, ailelerin bu eylemlere güç ve destek olması, cezaevlerinde ciddi anlamda pozitif bir etki yaratıyor. Dışarda çıkan her ses içeriye moral, motivasyon ve umut oluyor” diyen Karul, tutsaklara destek olmanın önemine işaret etti.
Türkiye genelinde 104, Marmara bölgesinde ise 12 cezaevinde tutsakların açlık grevinde olduğunu aktaran Karul, “Cezaevinde başka bir alternatif yok, eğer bir şeye inanıyorsan, orada yapacağın en büyük eylem kendi bedenini açlığa yatırmaktır. Sağlığa, eğitime ve gıdaya ulaşmanın bu kadar sınırlı olduğu cezaevlerinde böyle bir eylem yapmak çok anlamlıdır. Bu duygunun ve inancın büyütülmesi için de cezaevlerinde böyle bir hamle başlatıldı. Tecridi kırmak ancak topyekûn bir mücadeleyle mümkündür” dedi.
Tutsakların talebinin meşru olduğunun altını çizen Karul, tecridin bir ‘insanlık suçu’ olduğunu belirtti. Karul, Kürt halkının Abdullah Öcalan’ı bir önder olarak gördüğünü vurguladı. “İmralı’da tecrit altına alınan Kürt halkının iradesidir” diyen Karul, “Kürt halkının yıllardır verdiği mücadele, Sayın Öcalan şahsında İmralı’da bastırılmak isteniyor. Kürt halkı bu olaya böyle bakıyor” diye belirtti.
Abdullah Öcalan üzerinde sürdürülen tecrit politikalarının Türkiye ve Kurdistan’da bulunan bütün cezaevlerine sirayet ettiğini dile getiren Karul, tüm toplumun tecrit altında olduğunu belirtti.
Cezaevlerinde başlayan açlık grevlerine duyarlılık çağrısı yapan Karul, sivil toplum örgütleri, siyasi partileri ve hak örgütlerini bu eyleme ses vermeye çağırdı. Karul, şöyle devam etti: “Öyle bir ülkede yaşıyoruz ki herkes potansiyel bir suçlu sayılıyor. Topyekûn bir direnişle ve ses çıkarmayla cezaevlerindeki tutsakların yanında olduğumuzu, onların mücadelelerini desteklediğimizi haykırmamız lazım.”
‘2015’ten sonra hak ihlalleri arttı’
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi Eşbaşkanı Ömer Faruk Yazmacı ise İmralı tecridine dair, “İnsan hakkı ve onuru ile bağdaşmayan bir suç” değerlendirmesinde bulundu.
Tecrit ve işkencenin tüm ülkeye yayıldığını belirten Yazmacı, “27 Kasım’da, 104 cezaevinde başlatılan süreli dönüşümlü açlık grevi eylemi 106 cezaevinde devam ediyor. Dünyanın 74 merkezinde Sayın Öcalan’a yönelik tecridin kırılmasına yönelik ‘Öcalan’a özgürlük Kürtlere demokratik çözüm’ kampanyası başlatıldı. Kurdistan’dan yükselen sese uluslararası alan kulak verdi. Sonrasında Türkiye ve Kurdistan’da mahpuslar açlık grevine başlayarak, bu kampanyaya destek oldular” diye belirtti.
Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’ne (CPT) PKK Lideri Abdullah Öcalan ile görüşülmesine dair birçok başvurunun yapıldığını hatırlatan Yazmacı, “İmralı Ada Hapishanesi Sayın Öcalan’ın da savunmasında bahsettiği gibi yönetmelik ve genelgelerin uygulanmadığı bir cezaevi. CPT’nin yaptığı da ayrı bir komplo. CPT, Sayın Abdullah Öcalan ile 9 kez görüştü ve Eylül 2022’deki raporunu Türkiye’ye sundu ancak Türkiye izin vermediği için açıklanmıyor. Buna karşı CPT ise sessiz kalıyor” dedi.
Hak ihlallerinin İmralı’daki tecridin derinleştirilmesiyle arttığını söyleyen Yazmacı, şöyle devam etti:
“Bugün kime ‘Görüşmelerin olduğu yılları mı yoksa bu süreci mi istiyorsunuz’ diye sorsanız, görüşmelerin olduğu yılları tercih edeceklerdir. Tecrit aynı zamanda Kürt sorununun çözümüne yönelik bir tecrittir ve ne zaman kalkarsa ülke daha yaşanılabilir bir yer haline gelecektir. 2012, 2013 ve 2014 yıllarındaki 3 aylık raporlarda 200-300 ihlal tespit edilirken, bu yılın Ağustos, Eylül ve Ekim aylarında Ankara şubemizin tespit ettiği 2 bin 291 ihlal söz konusu. 2023 yılı mücadelenin ve dayanışmanın büyütüldüğü umut verici bir yıl oldu, 2024 yılında da bu sesi, çağrıyı ve mücadeleyi büyütmeliyiz.”
Kaynak: MA