‘Kişiye özel yasa’nın uygulandığı haller oldu, fakat süreklilik içinde sistematik uygulamasını Öcalan üzerinde kurulan İmralı Tecrit Sistemi’nde buldu
Celalettin Can
İmralı Cezaevi yeni tip cezaevi sisteminin adıdır. Ada bütünüyle bu sisteme göre düzenlenmiştir. Öncelikle Ada insansızlaştırılmıştır. Ada, onlarca kilometreye yayılan bir saha çerçevesinde yasak bölge ilan edilmiştir. Egemen oligarşik muktedirler, “bölücülük” argümanı üzerinden özerklik karşıtıdır ama… Ada da bir tür “devletçik” denebilecek bir “özerk” statüye sahiptir.
İmralı tecridini, Anayasa ve TCK- Cezaların İnfazı Kanunu ile açıklamak mümkün mü?
Cezaların İnfazı Hakkındaki Kanununda ‘Sürekli tecrit’ yoktur, nitekim ilgili madde şöyledir: “Tutuklu ve hükümlüler cezaevi disiplinini bozan hareketlerinden dolayı ‘inzibati mahiyette’ olmak üzere her defasında 15 günü geçmemek kaydıyla ve her türlü ihtilaftan önlenecek şekilde ‘hücreye’ konabilir.” (CİHK, 15/2)
Tecrit, hukuk karşısında “ceza içinde ceza” oluyor.
Sürekli tecrit ise Sayın Öcalan üzerinden “ceza içinde ceza”nın dünyada örneğinin olup olmadığını en azından benim bilmediğim kadarıyla ancak “nevi şahsına münhasır” yasa ve hukuk-dışı “derin beka” kaygılarıyla aklanabilecek stratejik bir kurumsallaşma oluyor.
Bilim insanları, “yalıtma ve yalnızlaştırma uygulaması ile mahkûmun bilinci ve kişiliği herhangi bir fiziki işkence yapılmaksızın parçalanarak yok edilmesi diye bir sonucu” olduğunu açıklıyor. Buna göre Sayın Öcalan, 26 yıldır, sistemli bir “bilincinin ve kişiliğinin parçalanması” operasyonuna tabi tutuluyor.
Bu kadar mı?
2011 yılı öncesinde istisnai olarak görüşebildiğinde avukat görüşmesi bir yetkili tarafından gizli dinleniyor ve kayıt altına alınıyordu. 2011’den, özellikle 2014 Mart-Nisan aylarından itibaren itibaren avukat ve aile görüşü yasağı uygulanıyor. AHİM, yargılamanın adil yapılmadığı için yenilenmesini kararlaştırdı. Fakat Öcalan bundan muaf tutulduğu gibi tarih sınırlaması kondu. Haberleşme ve iletişim araçları yasaktı.
Kısacası bir yanda, “kısıtlılık içinde kısıtlı” olan sosyal hayattan “sürekli tecrit” hali var, öte yandan anayasaya ve TCK’ye göre “sürekli tecrit”in yasal olmadığı gerçeği var… İmralı tecrit sistemi, Anayasa ve TCK’nın kalıplarına sığmıyor.
Bütün bu uygulamalar karşısında, Öcalan sanki bir başka devletin siyasi mahkûmuymuş gibi bir hisse kapılmamak olanaksız gibi… İmralı tecrit sistemi yukarıda örneklediğimiz gibi “Kişiye özel ya da Öcalan’a özel yasa” çerçevesinde tahkim ediliyor. Bu durum, ifade ettiğimiz gibi, mevcut anayasa ve TCK kanunları ile açıklanamaz. Çünkü yasallık yok, hukukilik hiç yok. Lakin gizli olmayan ‘gizli’ bir yasa ve yönetmelik var…
Bir devlet etme biçimi ve ‘beka’
İmralı tecrit sistemi bir devlet etme biçimine tekabül ediyor. Mevcut yasaların ve hukukun yerine, yukarıda ifade ettiğim gibi gerçek dışı “beka” sorununun geçirildiği bir devlet etme biçimine tekabül ediyor. Evet, Türk devlet sisteminin bir ‘beka sorunu var’ deniyor. Bu bağlamda İmralı tecrit sistemi ‘beka’ya göre tahkim ediliyor. Beka sorununun merkezinde ise Öcalan var. Bu durumda Öcalan güvenlik politikalarının boy hedefi oluyor.
Öcalan’ın ki sadece fiziki bir ‘boy hedefi’ olma hali değil, zihinsel kapasite olarak da bir boy hedefi olma hali var. Öcalan, gerçek bir ayrışmaya ve giderek düşünsel dönüşüm operasyonuna tabi tutuluyor. Uzayan süreçte kendisinin kurduğu, ideolojikleştirdiği, politikleştirdiği bir hareketi, yine kendi eliyle çözmesi ve çökertmesi için araçsallaşması hedefine direnildiğinden “sürekli tecrit”te ısrar ediliyor. Hala her türlü yöntem, hiçbir etik kaygı duyulmadan uygulanıyor. Dışarıda tutuklamalar, yok edişler, kumpaslar eşliğinde uygulanıyor.
25 yıldır devrimci Kürt muhalefeti, “kurucu önderleri’ne uygulanan “Sürekli tecrit üzerinden zayıf düşürme ve tasfiye etme politikasına” direniyor. 25 yıl önce uygulanan “Sen kurdun, sen yık” türünden bir bozguncu ve çökertici devlet etme biçimine tekabül eden politikalar tutmadı…
Kişiye özel yasa…
“Kişiye özel yasa”nın uygulandığı haller oldu, fakat süreklilik içinde sistematik uygulamasını Öcalan üzerinde kurulan İmralı Tecrit Sistemi’nde buldu. Öcalan’ın şahsına münhasır olarak siyasi tarihe geçecek “yasalar” olacak bunlar. En “ünlü” olanı da idam cezasının kaldırılması olacak…
Sözün özü:
İmralı Tecrit Sistemi “iyileştirme” yöntemleri ile iyileşmez… Tasfiye edilmelidir. Abdullah Öcalan’a özgürlük, üzerinden toplumsal-demokratik normalleşmenin İmralı’dan başlaması ülkenin ve toplumun yararınadır!..