İmralı’daki mutlak tecridi değerlendiren Yeşil Sol Parti Amed Milletvekili Serhat Eren, muhalefetin bu konudaki sessizliğinin ‘AKP’yi pervasızlaştırdığına’ dikkati çekti
İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan’dan haber alınamama hali 28’inci ayına girdi. İmralı’da ağır tecrit koşullarında tutulan Abdullah Öcalan ile aynı cezaevinde bulunan Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş’ın aile ve avukatlarının yaptığı tüm başvurular, ya “disiplin” cezaları gerekçesiyle reddediliyor ya da yanıtsız bırakılıyor. Halkların Demokratik Partisi (HDP) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu Eşsözcüsü ve Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Amed Milletvekili Serhat Eren, İmralı tecridinin derinleştirilmesi, muhalefetin, toplumun, sivil toplum örgütlerin sessizliğini eleştirdi, uluslararası hukuk kurumlarının sorumluluklarını hatırlattı.
Tecrit işkenceye dönüştü
İmralı’da 24 yıldır sürdürülen tecridin işkenceye dönüştüğünü ifade eden Eren, 28 aydır mutlak iletişimsizlik haliyle sürdürülen tecridin hem uluslararası hem de iç hukukta var olan İnfaz Kanunu’na aykırı olduğunu söyledi. İmralı’da hukuksuzluğun “hukuk” haline getirildiğini dile getiren Eren, İnfaz Kanunu ve ilgili yönetmeliklere göre var olan 15 günde bir aile görüş hakkı, mesai saatleri içerisinde avukat görüş hakkı, 15 günde bir 10 dakika telefon görüş hakkının “disiplin” cezaları gerekçesiyle engellendiğini belirtti.
AKP’nin temel politikası
İmralı uygulamalarıyla hukukun araçsallaştırıldığını ifade eden Eren, “AKP, savaş, kaos, hukuksuzluk üzerine inşa ettiği iktidarını sürdürmenin yegane yolunun tamamen tecridi mutlaklaştırmak, Sayın Öcalan’ın sesinin topluma, uluslararası camiaya duyurmamaktan geçtiğini biliyor. AKP’nin çözümün yolunu açacak bütün kanalları tıkamak gibi bir temel politikası var” şeklinde konuştu.
‘Sessiz olan ortaktır’
İmralı tecridinin hukuksuzluğunu dile getiren gazeteci Merdan Yanardağ’ın tutuklanmasının demokrasi güçlerine yönelik bir tehdit olduğunu ifade eden Eren, sessiz kalan muhalefetin açık ya da zimmi bir şekilde iktidarla aynı paydada ortaklaştığını söyledi. Yaşanan krizlerin temelinde bu sessizlik halinin olduğunu vurgulayan Eren, “Sivil toplum örgütlerinden hukuk örgütlerine, siyasi partilere eğer herkes AKP’nin hukuksuzluklarına karşı ilkesel bir duruş ortaya koysaydı, bugün herhangi bir gazetecinin ifade ettiği bir hukuksuzluk, bu kadar saldırıya maruz kalmazdı. Muhalefetin AKP’nin, hukuk, Anayasa tanımayan politikalarına sessiz kalışı, AKP’nin daha da pervasızlaşmasına, hukuksuzluğu bir yönetim biçimi haline getirmesine neden oldu. Bu hukuksuzluğa karşı sessiz kalan muhalefetin cesaretsizliği, ilkesizliği nedeniyle, AKP pervasız politikalarını sürdürüyor. Muhalefetin sessizliğinden güç alıyor” ifadelerini kullandı.
‘Muhalefet tutum almalı’
Muhalefetin İmralı’da uygulanan tecride karşı cesaretle karşı çıkması gerektiğinin altını çizen Eren, şunları söyledi: “Muhalefet tutum ortaya koymalı. Muhalefet tam da adalet, demokrasi, hukuk ve barışı savunduğu anda AKP zorlanacak. AKP’nin zorlandığı nokta, Kürt halkının hukuk ve adaleti talep ettiği noktadır. İmralı’daki hukuksuzluğa karşı çıkış, aynı zamanda adaleti, barışı talep etmektir. Bakın AKP-MHP tamamen İmralı’da bir mutlak bir tecrit politikası başlattığı anda, savaş politikaları devreye girdi. Savaş politikalarının Türkiye toplumu açısından maliyetini herkes biliyor.”
Türkiye toplumunun İmralı’da uygulanan tecride karşı çıkması gerektiğini belirten Eren, “Sayın Öcalan’ın çözüm politikasının toplumda bir karşılık bulması, AKP’nin sonunun olması anlamına geliyor. Tecridin nedeni, AKP’nin Sayın Öcalan’ın sesinin duyulmasından duyduğu endişe ve korkudan kaynaklıdır” diye konuştu.
İlkeler yok sayılıyor
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM), Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT) ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’nin (AKBK) sessizliğini de eleştiren Eren, şöyle devam etti: “CPT, defalarca ziyaret ettiği İmralı’da hukuksuzluk olduğunu ve uygulanan tecridin işkence olduğunu raporlarına geçirdi. AİHM’in 2014 yılında Sayın Öcalan hakkında verdiği ‘umut hakkı’na dair kararı var. Ancak bu kararların uygulanmasını takip etmesi gereken AKBK, kendi ilkelerini yok sayıyor. Avrupa tarihi boyunca temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, bireysel hakların önemsendiği ve bunların ihlali durumunda da etkin yargısal mekanizmaların hayata geçirilmesiyle övünür. Ama meselenin kendisi Sayın Öcalan, Kürtler olunca, hukuksuzluğu dönemsel çıkarlara kurban ediyor.”
Sorumluluklarını hatırlamalılar
Uluslararası hukuk mekanizmalarının işlemediğini dile getiren Eren, “Uluslararası mekanizmalar diğer meselelerde olduğu gibi işleseydi, Türkiye bu hukuksuzlukları yapmaz ve toplumun tamamına yaymazdı. Uluslararası hukukun cesaretsizliği, AKP-MHP açısından da cesaret kaynağı oluyor. Tüm toplumun CPT, AKBK ve AİHM’e kendi değerlerine bağlı kalmaları yönünde çağrı yapması gerekiyor. Sivil toplum örgütleri, barolar, hukuk örgütleri, siyasi partiler uluslararası kurumlara çağrıda bulunarak, sorumluluklarını hatırlatması gerekiyor. Mekanizmaların sessizliğini, görevlerini yerine getirmemelerini gündemleştirmek ve buna karşı mücadele edilmesi gerekiyor” dedi.
Haber: Berivan Altan – Cengiz Özbasar / Amed-MA