Nasıl aynı suda iki kere yıkanmazsa, aynı seçim de iki kere kazanılamaz. CHP 31 Mart’ta kazandığı seçimi geri verdi. Şimdi yeni bir seçime gittiğimizi kavrayıp ona göre davranması gerek. Yeni bir strateji, yeni bir program gerekiyor. Çok zaman geçmedi ama çok şey değişti.
Önce CHP seçimi nasıl verdi ona bakalım. İlk ve en önemli adım, Çubuk’ta Kemal Kılıçdaroğlu’na atılan yumruktu. Bu yumruk seçimler yenilenirse CHP’nin nasıl bir tepki göstereceğini test etmek için atıldı. Yumruğu attılar, geri çekilip beklediler. Yanlarına kâr kalıp kalmayacağını beklediler. Ve yanlarına kâr kaldı. Kılıçdaroğlu ve CHP bunun bir linç girişimi olduğunu söyledi. Ama bu linç girişimine gerekli tepkiyi göstermediler. Eğer bu bir linç girişimi idiyse, o zaman Türkiye’nin ikinci büyük partisi olan, milyonların oyunu alan ve daha birkaç gün önce bütün büyük belediyeleri iktidardan alan parti ona göre bir tepki göstermeliydi.
CHP gereken tepkiyi göstermedi. İçi boş ve sert sözler etmekten öteye gidemedi.
Kemal Kılıçdaroğlu’na yapılan saldırı, Türkiye çapında büyük gösteriler örgütlemenin meşru zeminini yarattığı halde, yer yer kendiliğinden gösteriler meydana geldiği halde CHP bunlara sahip çıkıp büyük bir protesto örgütleyemedi. İstanbul’da kazanılmış seçimi geri vermemenin tek yolu buydu. Yumruğun seçimler için atıldığı çok beliydi. CHP seyirci konumuna geçti. İktidar seçimin yenilenme durumunda CHP’nin karara karşı bir tepki örgütleyemeyeceğini gördü.
Erdoğan ve Bahçeli birkaç gün beklediler. Boş sözlerde başka tepki gelmeyince, planın geri kalan bölümünü yürürlüğe koydular. İnisiyatifi ele aldılar ve adet ‘İyi yaptık’ dediler. Bahçeli ‘O yumruğu attıracak ne yaptın?’ dedi. Erdoğan ‘Sen siyasi istismar için oraya gittin’ dedi. Saldırıya uğrayan Kılıçdaroğlu adeta suçlu konumuna düştü. CHP planı görmedi, gördüyse de gereken tepkiyi örgütleyemedi. Gitmeden önce güvenlik güçlerine haber verdiğini ispat etme gayretine girdi. Karşı tarafın istediği buydu, Kılıçdaroğlu, onların koşmak istediği kulvara girmişti. Yumruk yiyen Kılıçdaroğlu hesap soracağına, hesap veren konuma düştü.
İşte bu İstanbul seçimini yenilemeye götüren ilk ve en önemli adımdı. İktidar İstanbul seçiminin yeniletmenin bir bedelinini olmadığını gördü. Adımlar peş peşe geldi. CHP oturup seyretti. CHP kurmayları, bu hamleye karşı bütünlüklü bir strateji tespit edip uygulamadılar. Adeta birer emir eri gibi hareket eden YSK üyelerini hedef aldılar. Kızılay’da yürüyemeyeceklerini filan söylediler. Bunlar eski laflar. Günümüz Türkiye’sinde hiçbir geçerliliği yoktur. Yürek soğutmak için söylense, yürek bile soğutmaz. Kaldı ki artık kimse Kızılay’da yürümüyor. İktidar mensupları ve onların yakınları, neredeyse evlerinin bir odasından diğerine koruma ordusu ile geçiyorlar.
En az bunun kadar önemli bir başka etmen ise HDP’nin büyük farklarla kazandığı 6 belediyenin KHK’lileri aday gösterdiği gerekçesi ile iptal edilmesiydi. YSK bu belediyeleri AKP’ye verdi. CHP bunu AKP ile HDP arasında bir mesele saydı ve fazla karışmadı. Hâlbuki bu bir demokratik haklar meselesiydi. Çiğnenmesine göz yumarsan sonra seninki de çiğnenir.
Nasıl bir yeni seçim?
Bazı ipuçları var ama iki tarafın seçim stratejisinin ne olacağı henüz netleşmedi. İktidar seçim eski seçim olmadığının farkında, yeni bir seçim stratejisi üzerinde çalışıyor. CHP ve adayı Ekrem İmamoğlu’nun bunun farkına varması ve ona göre bir strateji oluşturması gerek. Şimdiye kadar basına sızan bilgilere bakarsak, CHP daha çok teknik sorunları temel alan bir çalışma yürütüyor. Aynı seçimin tekrarlanacağını sanıyorlar ve eski programla gitmeyi düşünüyorlar. Kampanyanın beyni İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, İrfan Aktan’a verdiği röportajda kampanya ile ilgili iki ipucu verdi. Birinci olarak eski programları yürüteceklerini belirtti, ikinci olarak programın İstanbul’un sorunları ile sınırlı olacağını söyledi.
Bu strateji 31 Mart’ta başarı getirmiş olabilir. Ama az zamanda çok şey değişti. CHP’nin yeni bir seçim stratejisi belirlemesi gerek. Yeni bir referanduma yaklaşıyoruz. Cumhurun ortakları, pabucun pahalı olduğunu anladılar ve var güçleri ile asılacaklar. İstanbul’un sorunlarını programlarına almaları ve hatta bazı vaatleri seçimden önce yerine getirip İmamoğlu’nu boş çıkarmaları mümkün. Vaat edemeyecekleri şey radikal demokrasidir. Basın özgürlüğüdür. Cezaevindeki gazetecilerdir. Tecridin kaldırılmasıdır. Kürtlerin taleplerini kabul edip bunun ilan edilmesidir. Yapamayacakları şeyler ekonomik krizle ve dolarla baş etmelerdir. Bunlar Türkiye’nin temel sorunlarıdır. Aynı zamanda İstanbul’un de temel sorunlarıdır. Elbetteki İstanbul ile ilgili projeler önemlidir. Ancak İstanbul, nerdeyse Türkiye’nin dörtte birine eşittir. Türkiye’nin temel sorunlarında en çok etkilenenler İstanbullulardır. Son cümle olarak şunu söyleyebiliriz. Yeni seçime yeni bir strateji, yeni bir program gerekiyor. Teknik detaylar önemlidir, ancak teknik detaylarla seçim kazanılamaz.