Ahmet Tulgar
Ekrem İmamoğlu, seçim kampanyasına başladığından beri farklı bir aday portresi çiziyor. Serinkanlı, kendine güvenen ve provokasyona da pek gelmeyen biri. Partisi CHP’ye bağlı ama farkını, özerkliğini de ortaya koyuyor ya da iddia ediyor. Bu nitelikleri ile daha geniş kesimlerin oyuna talip olurken ısrarcı olabiliyor. HDP seçim stratejisini açıkladığından beri İstanbullu HDP seçmenlerinin de gündemine aldığı ve Demirtaş’ın cezaevinden gönderdiği mesajla da dikkatle takip etmeye başladığı Ekrem İmamoğlu’yla belediyecilik anlayışını, İstanbul’a ilişkin vaatlerini ve daha önce CHP’ye oy vermemiş seçmenlerin niçin kendisine oy verebileceklerini sorduk.
Sizi Beylikdüzü’nden tanıyanlar epey anlattılar bana Ekrem İmamoğlu belediyeciliğini. Fakat yine de sormak istiyorum. Partiniz sizi öncelikle hangi niteliklerinize binaen bunca taliplisi olan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı adaylığına uygun gördü, sizce?
Ben siyasete aktif olarak CHP’de başladım. Bu benim bilinçli bir tercihim oldu, beş yıl ilçe başkanlığı yaptım. O göreve geldiğim andan itibaren, bir yönetim anlayışını hakim kıldım. Örneğin, üye sayımızı beşe katlayacak yolları açtım; gerek üye, gerekse yönetimdeki kadın oranını yüzde elliye yaklaştırdım; gençlere ve siyasete uzak duran kesimlere yöneldim; her mahallede “Dayanışma Evleri” açarak tüm toplum kesimlerini CHP ile buluşturdum. Bu anlayışımı 5 yıllık Beylikdüzü Belediye Başkanlığım süresince de daha titiz, daha geniş alanlarda uygulamaya koydum. Belediye’yi AK Parti’den devraldım. Daha ilk günden hiçbir ayrıştırmaya başvurmadım; işini iyi yapan herkesi yerinde tuttum, hak ettiği yerlere getirdim. Hâlâ da AK Parti döneminden kalan arkadaşlarım yönetici olarak Beylikdüzü halkına hizmet vermeyi sürdürüyorlar.
Halka hizmet götürme anlayışım da böyle oldu. Hiç kimseyi, o partiden, bu partiden diye görmedim, ayırmadım. Herkes Beylikdüzülüydü ve ayrımsız eşit hizmeti hak ediyordu. Yaşlısına, gencine; kadınına, erkeğine; çocuğuna, garibanına hep aynı anlayışla yaklaştım. Beylikdüzü’nün ve halkın ihtiyaçlarını doğru tespit edip, çözüme odaklandım. O nedenle ki devraldığım Beylikdüzü ile devrettiğim Beylikdüzü arasında herkesin gözle görebileceği farklar yarattım.
Yeşil alandan, sağlık hizmetine; çocuk parklarından, kütüphanelere; sanattan, kültürel etkinliklere; yaşlı bakımından, bağımlı gençlerin sorunlarına kadar hayatın her alanında en iyi belediyecilik hizmetini vermeyi ilke edindim. Böylece Beylikdüzü, İstanbul’un kıyısındaki bir ilçe olarak bilinmekten çıktı, örnek oluşturdu. Partim; Genel Başkanı, yetkili tüm kurulları, il yönetimi, ilçeleri, sade üyesi ile bu gerçeğin bilincinde, başarıyı takdirle karar verdi. Beni, aynı hizmet anlayışını İstanbul’a yaymak, 16 milyon İstanbullunun önüne sermek üzere görevlendirdi. Ben de bu bilinçle, partim CHP’nin bir evladı olarak çalışmalarımı sürdürdüm, 16 milyon İstanbullunun gönlüne girdim, oylarına talip oldum ve göreceksiniz ki o oyları alacağım.
Siyasi iktidar için İstanbul bu seçimlerde en önemli yer. Çok kritik bir adaylık sizinki. Yandaş medya çok üstünüze geldi. Fakat siz çok soğukkanlıydınız. Hep böyle misiniz? Bu duruşunuzun seçmenler nezdinde etkisi ne oluyor? Seçmen böylesi bir üslubu özlemiş mi? Özlediyse bu sevindirici bir durum. Türkiye seçmeninin bu tavrınızı ürkeklik olarak algılaması gibi bir durum yok mu?
Hemen şunu söyleyeyim, benim bu süreçte sözünü ettiğiniz tavrım kurgulanmış bir şey değildir. Ben buyum, kişiliğim, anlayışım, olaylara bakışım budur. Sabrın sonunu selamet gören, bilen biriyim. Biz bu görevlere ayrımsız herkese hizmet için talip oluyoruz. Kimse ile kişisel bir sorunumuz yok. Bizim kişilerle ne derdimiz olabilir ki, bağırıp çağıralım; kavga edip, ötekileştirelim? Tabii ki bu süreçte bazıları kasıtlı davrandı. Ben de onları Allah’a ve halkın vicdanına havale ettim. Yalnız herkes de gördü ki bu kişiler, ava giderken avlandı. Benim için sevgi, gönül bağı kurmak bir yaşam tarzıdır.
Hele de 16 milyona hizmet vermek için yola çıkmışsam. İlk günden itibaren söyledim, ‘Beni tanıdıkça seveceksiniz’ dedim. Hiç abartısız söylüyorum, öyle de oldu. Çünkü benim içim bir, dışım bir. Herkes emin olsun ki bu sözüm 31 Mart akşamına kadar değil. Ben 1 Nisan sonrasında da aynı Ekrem İmamoğlu olacağım. Beylikdüzü belediyesini kazandığım gece yaptığım konuşmayı dinleyenler de biliyor ki ben, hep aynı insan oldum. O konuşmama bir kez daha bakılmasını, dinlenmesini tavsiye ederim. Ben bir kişinin dahi gönlünü kırarsam, bunu büyük bir yük olarak kabul ederim. Ben gönülleri kıra kıra değil, gönülleri kazan kazana seçimi almak ve sonrasında gönül kazanımını daha ileri götürmek için çabalayacağım.
Türkiye’de belediyecilik hep biraz şaibeli bir iş olarak görülür. Seçilirseniz sizi kent sakinleri nasıl denetleyecek? Halkı kent yönetimine katmak için hangi mekanizmaları oluşturacaksınız?
Bizim en önemli farkımız yönetim anlayışımız olacak ve bu konuda çok iddialıyız. Hemen söyleyeyim; hiçbir konuda, paydaşları, ilgili tarafları dinlemeden karar almayacağız. Belediyede toplumun her kesiminin masaları olacak. Mahalle meclislerimiz olacak, kararlar oradan yukarı doğru alınıp, gelecek. Bütçemiz uluslararası bağımsız kuruluşlar tarafından denetlenecek. Halkın vergilerinden kaynaklanan gelirimizin tek kuruşu heba edilmeyecek. Tasarruf ve doğru yatırım anlayışını temel alacağız. Belediye meclis toplantıları halka açık, belediye başkanı da ulaşılabilir olacak. Kararların nasıl ve nerede alındığını halk bilecek, denetleyecek. Kimseden talimat almayacağım. Ben talimatı, bir tek 16 milyon İstanbulludan alacağım. Ne Ankara, ne üyesi olduğum partinin il veya ilçe başkanlığı, bizim başvuracağımız yerler olacak, tek başvuruyu halka yapacağız. Hizmeti verirken, kimseye partisini sormayacağız, belediye çalışanlarını kendimin ya da partimin mitinglerine gitmeleri için hiçbir zaman ve hiçbir şekilde zorlamayacağım. Kapıdan girene, bir siyasiden veya siyasi partiden kart getirip getirmediğini sormayacağız, hizmeti yapıp yollayacağız.
İstanbul çok kültürlü, kozmopolit bir kent. Kentin bu özelliklerini dikkate alarak ‘barış içinde bir arada yaşam’ hedefini hangi söylem ve kurumlarla gündelik hayata taşıyacaksınız?
Yukarıda da işaret ettiğim gibi, ayrımsız hizmet anlayışımız esas alınacak, bütün belediye birimleri de buna göre davranacak. Kimsenin dini inancı, etnisitesi, mezhebi, partisi, cinsiyeti bizim ilgi alanımızda olmayacak. Herkes belediyemize girdiğinde gülümseyerek girecek, gülümseyen yüzlerle karşılaşacak, sorununu çözüp gülümseyerek ayrılacak. Barış içinde bir arada yaşama, bundan daha iyi hangi temel üzerinde yükselebilir ki?
İstanbul’daki HDP seçmenlerine ve Kürt seçmene buradan ne söylemek istersiniz?
Bizim için her seçmen önemlidir, her seçmenin başımızın üstünde yeri var. Hiçbir parti ayrımı da yapmıyoruz, HDP’li seçmen de, Kürt seçmen de kardeşim ve benim başımın üstündedir. Ben 16 milyon İstanbullunun oyuna talibim. Bunda tüm partiler var. HDP’li kardeşim de, AK Partili kardeşim de, MHP’li kardeşim de, Saadet Partili kardeşim de benim baş tacımdır. Ben CHP ve İYİ Parti ittifakının adayıyım; ama tüm diğer partilerden oy istiyorum. Her yerde söylüyorum, en çok da AK Partili seçmen hemşehrimden alacağım. Hizmetin partisi olmaz, Türkiye’nin en büyük düşmanı partizanlık, ben partizanlığı ortadan kaldırmak için geliyorum ve göreceksiniz başaracağız da.
CHP, kendi sağındaki parti ve siyasetlerle çok rahat, sakınmasız bir iletişim kuruyor. Fakat sosyalistlere ve HDP’ye çok mesafeli. Bunun sebebi nedir?
Benim bu zamana kadar kapım herkese açık oldu, herkesi dinledim, herkesle ortak masa kurdum, bundan sonra da aynı yolda yürüyeceğim. Tüm fikirlere saygı duymak ve değer vermek bir belediye başkanının en önemli görevidir. Bana tek kelime ile kendini ifade et derseniz, demokrat olduğumu söylerim. O yüzden bu sorudaki ifadeler kesinlikle beni bağlamıyor.
Daha seçimler yapılmadan hükümet muhalefet adaylarını görevden alma ile tehdit ediyor. Bu konuda ne diyeceksiniz?
Türkiye anayasal bir hukuk devletidir, yasalar kimin görevinin nerede başladığını, nerede bittiğini söylüyor. Ben devlet adamlarına hatırlatmak isterim; yetkili makamlar polemikten uzak durup, artık birkaç gün içinde yapılacak seçimin huzur ve güveni için çalışmalı, huzur ve güven için gerekli önlemleri almalı, bununla ilgilenmeli. Türkiye’nin huzurunu öne çıkarmalı. Bunun ötesinde; biz kendi yetkilerimiz çerçevesinde hizmet yürüteceğiz. İşimizi çok da iyi yaparak merkezi hükümetin yükünü paylaşacağız. Seçimle gelen başkanları bağlayan yasalardır; yasaları zorlayarak, yasaların dışına çıkarak bir işlem yapılması, uygulamaya gidilmesi mümkün mü?
Seçilirseniz, koltuğunuza oturduğunuzda İstanbul için oluşturacağınız gündemin ilk üç maddesi ne olacak?
Öncelikle yönetim tarzımızı ortaya koyacağız, hemen işe koyulacağız. Yoksulluk, ulaşım, kentin imarı bizim önceliğimiz. İlgili komisyonlar derhal faaliyete geçecek. Tüm bu konularda projelerimiz de hazır, buna göre yürünecek. Bilinsin ki çok güçlü bir kadro ile hazırlıklarımızı yaptık. Bu nedenle iş yürütmemiz de hızlı olacak. Buna söz vermiyorum, ilk altı ayda farkımız anlaşılacak.
Demokratik kent hayatı sizin için ne ifade ediyor?
Kararları halkla birlikte alacağız, bizim yolumuzu çizecek olan 16 milyon İstanbullu olacak. Saydamlık, denetlenebilirlik, mahallelerde başlayarak en üste kadar tüm kararların ilgili tarafların masaya oturması ile alınması gibi kurallar, temel ilkelerimiz olacak. Herkesi muhatap alan, herkesin belediyede kendisine masa bulduğu bir yönetim anlayışı hakim olacak.
CHP’ye hiç oy vermemiş seçmenlere bir cümle ile bir mesaj vermenizi istesem ne dersiniz?
Biz bir göreve talibiz; o da 16 milyon İstanbulluya hizmettir. Bana oy verecek, vermeyecek herkese açık çağrım şudur: Projelerimize, azmimize, ufkumuza, yapmak istediklerimize bakılsın. Geçmişte yaptıklarımıza bakılsın, sandığa öyle gidilsin. İşte bu noktada, en çok da bana oy vermeyi düşünmeyen seçmene derim ki, “Tecrübem var, bilgim var, enerjim var, ekibim var, İstanbul’u hak ettiği yere getirecek kararlılığım var. Bunu için 7 gün 24 saat çalışmak için sabırsızlanıyorum. Başka hiçbir adayda bu heves gerçekten yok.
İlk gündemimiz yoksullukla mücadele’
İstanbul’da sınıflararası gelir farkı çok büyük. Yoksullar ve göçmenler için nasıl bir dayanışma stratejisi belirleyeceksiniz?
Yoksulluk bizim birinci sorunumuz olacak, bu kentte açlık sınırı altında hiçbir aile kalmayacak. Sosyal yardımlarımızı “veren el alan eli görmeyecek” ilkesi ışığında yapacağız. Vatandaşımıza vereceğimiz kartla istediği yerde gıda ihtiyacını karşılayacak. Ekmek, süt ve su her ailenin temel hakkı olacak, kendilerine ulaşacak. Elektrik kullanımında da kademeli ücretlendirme yapacağız, yoksula önemli avantaj sağlayacağız. Bütün yoksul toplum kesimlerine yönelik politikalarımızı en kısa sürede hayata geçireceğiz. Sosyal yardımları bugünkünün tam üç katına çıkaracağız.
Bilinsin ki bunun maliyeti öyle sanıldığı gibi çok yüksek de değil, belediye bütçesinin yüzde 3’ünü ayıracağız bu amaç için. O nedenle, “Kimin parasını kime veriyorsun” sorusunu haklı bulmuyorum. Üstelik biz bunu yaparken tüm İstanbullunun onayını da alıyor olacağız. İstanbullumuzun bir göçmen sorunu var. Bunu bütün boyutları ile insan, kadın, çocuk, genç odaklı düşüneceğiz. Ne yazık ki bugüne kadar Büyükşehir Belediyesi bu konuda tek kelime etmedi. Böyle bir belediyecilik anlayışı olur mu? Bu kentte bir milyona yakın göçmen var, bu kent bu sorunu konuşmalı. Biz öncelikle tüm paydaşları ile bu konuyu gündemde tutacağız. Çalışmalarımız başladı, konunun uluslararası boyutunu da öne çıkararak ciddi katkılar sağlayacağız.