Avcı-toplayıcı topluluklar, hayatta kalabilmek için binlerce yıl boyunca belirli hayvan türleri ile geçimlerini sağlarken, hayvanlar göç ettiğinde ya da soyları tükendiğinde avcı-toplayıcılar bu durumdan etkilendi.
İnsanlığın belli bir döneminde yaşayan avcıtoplayıcı topluluklar, hayatta kalabilmek için binlerce yıl boyunca belirli hayvan türleri ile geçimlerini sağlarken, hayvanlar göç ettiğinde ya da soyları tükendiğinde avcı-toplayıcılar bu durumdan etkilendi. Tel Aviv Üniversitesi (TAU) araştırmacıları, yayımlanan retrospektif çalışmalarında, birkaç avcı-toplayıcı topluluğun tarihsel bazda bir incelemesini ortaya koydu. Tel Aviv Üniversitesi Arkeoloji ve Antik Yakın Doğu Kültürleri Departmanı’ndan Eyal Halfon ve Prof. Ran Barkai önderliğinde yürütülen çalışma; insanlar ve hayvanlar arasındaki derin, çok boyutlu bağa yeni bir ışık tutuyor.
Tek hayvan türüne dayanıyorlardı
On vaka üzerinde yapılan çalışma, insanlar ve avladıkları hayvanlar arasındaki derin bağı – varoluşsal, fiziksel, ruhsal ve duygusal- resmediyor. Birçok avcı-toplayıcı popülasyonu geçimini; yiyecek, giyecek, eşya ve yakacak ihtiyacını karşılayan tek bir tür hayvana dayandığını belirten Prof. Barkai, “Örneğin 400.000 yıl öncesine kadar tarih öncesi insanlar İsrail’de fil avlıyordu. 40.000 yıl öncesine kadar Kuzey Sibirya sakinleri tüylü mamut avlıyordu. Bu hayvanlar bu bölgelerden kaybolduğunda, yeni duruma tepki göstermeye ve alışmaya ihtiyaç duyan insanlar için büyük sonuçlar ortaya çıktı” diyor.
Yok olanı unutmadılar
Eyal Halfon, hayvan gruplarının ortadan kaybolmasına gösterilen duygusal tepki için, “İnsanlar avladıkları hayvanlara, onların doğadaki ortakları olduklarını düşünerek, derinden bağlı olduklarını hissediyorlardı ve kendilerine sundukları geçim kaynağı ve besin için müteşekkirlerdi. İnanıyoruz ki hayvanlar ortadan kaybolduktan çok sonra bile onları unutmadılar” diye belirtiyor. Bu tür bir hafızanın büyüleyici bir örneği Avrupa’da, Geç Paleolitik Dönem’den kalma, mamut ve fok gibi hayvanlara yer veren gravürlerde bulunabilir. Çalışmalar gösteriyor ki bu tasvirlerin büyük çoğunluğu, bu iki hayvanın bölgeden kaybolmasından uzun süre sonra oluşturulmuş.
Kendileriyle hesaplaşıyorlardı
Prof. Barkai’ye göre; bir başka duygusal tepki sorumluluk, hatta suçluluk duygusuydu, “Yerli avcı-toplayıcı topluluklar, avlanma konusundaki net kurallarını sürdürmekte çok dikkatli davranıyorlardı. Sonuç olarak bir hayvan ortadan kaybolduğunda kendilerine şunları soruyorlardı, ‘Düzgün davrandık mı? Bize kızgın mı ve bizi cezalandırıyor mu? Onu geri dönmeye ikna etmek için ne yapmalıyız? Böyle bir tepki günümüz avcı-toplayıcı toplulukları tarafından da sergileniyor” tespitleri araştırmada yer alıyor. EKOLOJİ SERVİSİ