İktisat profesörü Erinç Yeldan, ekonomideki son gelişmeleri değerlendirdi. Yeldan, krizin artık fiyat artışları yoluyla değil, doğrudan doğruya işsizlik, düşük talep, düşük milli gelir ve artan yoksulluk olarak tezahür ettiğini söyledi.
Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) geçtiğimiz gün açıkladığı Haziran ayı enflasyonu, bir önceki aya oranla daha az bir artış sağlayarak, yüzde 0,03 oldu. Yıllık artış ise yüzde 15.72 olarak açıklandı. Mevcut verilere göre, Türkiye’deki enflasyon oranları hala dünya ortalaması üzerinde. Buna ilave olarak üretici fiyat enflasyonunun yüzde 25 seviyesinde seyretmesi ve ÜFE-TÜFE arasındaki farkın çift hanede olması, artışın yaşanacağına işaret ediyor.
Tartışılan bir diğer konu ise Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak’ın en son açıklanan enflasyon rakamlarını bir ekonomi yönetimi başarısı şeklinde lanse ederek, “Enflasyonda düşüş trendi sürüyor. Haziran rakamları ile yıllık hedefimizin altına geldik. Gıda tarafındaki kazanımlarımızı özellikle yapısal adımlarımızla koruyacak ve önce tek haneli enflasyonları görecek, ardından yılık hedeflerimizin altında bir oranda kapatacağız” demesiydi.
Uzmanlar, verilerindeki düşüşün sebebini son dönemde petrol fiyatlarındaki iniş trendi, Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) faizleri indireceğine ilişkin beklenti ve Osaka görüşmelerinin piyasalara “olumlu hava” olarak yansıtılmasından kaynaklandığı belirtiyor.
Enflasyon rakamlarını ve olası gelişmeleri Mezopotamya Ajansı’na (MA) değerlendiren İktisat profesörü Erinç Yeldan, fiyatlardaki artışın devam ettiğini söyleyerek, “Kriz biçim değiştiriyor” yorumu yaptı.
‘Fiyat artışı devam ediyor’
Enflasyonun malların ya da hizmetlerin fiyatlarındaki artış hızı olduğunu söyleyen Yeldan, fiyatların artma sürecinin devam ettiğinin altını çizdi. Yeldan, şu değerlendirmede bulundu: “Türkiye’nin son yakın geçmişse kadar enflasyon rakamları TÜFE’de kabaca yüzde 20, ÜFE’ de ise yüzde 30 civarlarındaydı. Şimdi en son geçtiğimiz ayın enflasyon verisine baktığımızda; fiyatların artma hızı düşmüş ama fiyatların artması süreci devam ediyor. O da demektir ki fiyatlar bir önceki seneye oranla yüzde 15 artmış. Artış hızındaki yavaşlama fiyatların düşmesi anlamına gelmiyor. Fiyatlar yükselmeye devam ediyor fakat eski hızında değil, daha yavaş bir tempoda artması anlamına geliyor. Ama bu yavaş tempoya rağmen, Türkiye’yi gelişmiş ya da diğer gelişmekte olan ülkelerle kıyasladığımız zaman Türkiye’deki enflasyon dünya ortalamasının üç misli. Dolayısıyla enflasyondaki gerileme olumlu ancak Türkiye hala dünyanın enflasyon oranı en yüksek ülkelerinden birisi.”
‘Halk zorunlu olarak fedakarlık ediyor’
Yeldan, enflasyondaki artış hızının düşüşünün “çok doğal” olduğunu belirterek, şöyle açıkladı: “Çünkü artık yüzde 20, yüzde 30 gibi son derece yüksek fiyat artışlarına ne bütçe, ne maaş dayanır. Halk zorunlu olarak fedakârlık ediyor. Sağlık masraflarında, yemeklerinde ya da diğer bir çok alanda fedakarlık ediyor. Yani azalan reel gelirde maaşlar göreceli olarak alınımı düşürüyor. Talepteki daralma böylelikle daha az talep, daha az tüketim, daha az yatırım şeklinde ilerliyor. Yani ekonomideki kriz artık fiyat artışları yolu ile değil, kendisini doğrudan doğruya işsizlik, düşük talep, düşük milli gelir ve artan yoksulluk olarak tezahür ediyor. Krizin biçimi yüksek enflasyondan yüksek işsizlik, yüksek yoksulluk ve daha düşük tüketim ve daha düşük refah olarak tezahür ediyor. Dolayısıyla krizi atlatmadık ve krizi çok doğal olan yoksulluk ve talep azalması olarak kendisini gösteriyor.”
‘Üretici fiyat artışı, tüketiciyi etkiliyor’
ÜFE ile TÜFE arasındaki makasın geniş olmasının resesyonun devam edeceği anlamına geldiğini söyleyen Yeldan, ÜFE ile TÜFE arasındaki farkın fazla olması meselesinin çok uzun süreden bu yana Türkiye’de devam ettiğini aktardı. Yeldan devamla şunları söyledi: “Neredeyse iki seneye yakın bir süredir ÜFE yani üretici fiyatı endeksi içindeki en önemli kalem, elektrik, enerji ve imalat sanayiye girdi sağlayan diğer mallar. Ama halkı ilgilendiren en önemli şey elektrik ve enerji maliyeti. Elektrik ve enerji maliyetleri sanayiye, tarıma, bankacılığa yani tüm hizmetlere, her şeye girdi olarak çok önemli bir kalem. Üretim maliyeti artıkça, ilerideki dönemde maliyet artışı nedeni ile tüketici fiyatları da artacak. Girdi malların maliyetleri de yükselecek. Dolayısı ile Türkiye’de çok uzun süreden beri yüksek maliyetli, yüksek girdi maliyetli bir enflasyon süreci yaşıyordu. Ekonomi buna şuanda tüketim talebini kısarak, yoksullaşma ile beraber bir uyum gösterdi. İleri ki dönemde bu artan üretim maliyeti hele hele eklenen son zamlar ile birlikte, tüketici fiyatlarda tekrardan ivmelenmeye yol açacak. Sonuç olarak ÜFE ile TÜFE arasındaki farkın büyük olması, resesyonun devam edeceğini gösteriyor. Kriz biçim değiştiriyor. Krizin yapısal nedenleri yüksek dış borç, yüksek üretim maliyetleri, ithalata bağımlı çarpık sanayileşme. Bunlar düzeltilmediği sürece Türkiye’yi yoksullaştırıcı bir büyümeden başka bir şey kazandırmaz.