İlginç bir dönemden geçiyoruz; küresel kapitalist sistem ve ulus devlet iktidarlarının bir taraftan çuvalladıkları bir taraftan da insanlığa karşı öfkeleri ve saldırılarının dorukta olduğu bir dönem. İnsanlık bir parça da olsa bu saldırganlığı, bu kudurmuşluğu frenleyebilir mi? İnsanlığın tüm serüveni umut üzerine kurulu bir serüvendir, insanlık hikayesinin diğer ayağında ise direnme vardır. İnsanlık iyilik arayışı ve iyiliğe ulaşma umudu ile umudu gerçekleştirmek için direnme ve mücadele etme gerçeği üzerinde varoluşunu sürdürüyor. Felsefi ve inanç anlatımlı külliyat, değerlerin temel esası insanlığın kendi varoluşunu sağlıklı ve anlamlı kılma, hakikatten kopmama ve koparanlara karşı mücadele etme üzerine kurulu anlatımlardır.
Faşizm, despotizm, sömürü, talan, işgal birer örgütlü kötülüklerdirler. Örgütlü kötülüğün biçimi, mekânı, adı ve aşamaları değişiklik gösterse de özü itibariyle insanlık değerlerini aşındırma, insanlığın anlamlı ve özgür temelde varoluşsal çabasını akamete uğratma üzerine kendisini gerçekleştiriyor. Kurumsal mekanizmaları, ideolojik, politik ve pratik uygulamaları ve söylemi bu temelde işlevsel kılıyor.
İçinden geçtiğimiz zaman diliminde halklar, ezilenler, sistem mağdurları küresel çapta bu durumu, “Nefes alamıyoruz” diye ifade ettiler. George Floyd’un sözleri insanlığın küresel çapta ruh halinin ifadesi oldu adeta. George Floyd’un katledilmesiyle başta siyahlar olmak üzere küresel çapta ortaya çıkan tepkiler ve direniş insanlığa bir nebze de olsa nefes aldırdı.
Öte yandan despotik uygulamalarıyla, savaş ve yayılmacı politikalarıyla küresel alanda en belirgin biçimde öne çıkan iktidar AKP–MHP iktidarıdır. AKP-MHP iktidarı hem içe hem de dışa yönelik yıkıcı uygulamalarıyla yarışı hayli önde götürüyor; insanlığı, halkları, bölgeyi koronavirüs salgınından yüz kat daha fazla nefessiz bırakıyor. Daha fazla tahribata yol açıyor. AKP–MHP iktidarının içe yönelik uygulamaları Türkiye’nin geçmiş tarihindeki 12 Eylül-Kenan Evren cuntasının uygulamalarıyla kıyas ediliyor, ağırlıkta öne çıkan yön; AKP iktidarının Kenan Evren cuntasının uygulamalarını çok çok aştığı yönündedir.
Köpekli işkence Kenan Evren cuntasının Diyarbakır uygulamalarının simgesi, kötülüğün simgesi olarak tarihe geçti. AKP iktidarı da köpekli işkence uygulamasını Diyarbakır üzerinden, Kürtler üzerinden, kadınlar üzerinden devreye sokmuş bulunuyor. AKP iktidarı Kenan Evren yönetiminin yaptığı kötülükleri katlayarak sürdürüyor. İnsan hangi birisini saysın ki! Bodrumlarda yakılan gençleri mi, cenaze ve mezarlara yaptıklarını mı, yakıp yıktığı yerleşim alanlarını mı, yüz binlerin, evsiz, yurtsuz bırakılmalarını mı! Yaptıklarının kaç 12 Eylül ettiğini hesaplamak dahi zor!
12 Eylül ve 14 Temmuz
14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişi’nin 38. yıldönümünü yaşıyoruz. Zulmün kendisini zaferde gördüğü dönemde ortaya konulan ve zulmü yenilgiye uğratan direniş; 14 Temmuz.
Kenan Evren işkence ve baskı uygulamalarıyla bir zafer elde etmek istiyordu; başta Kürt mücadelesi olmak üzere Türkiye devrimci demokratik hareketini tasfiye etme, Kürt direnişini mezara gömme ve faşizmi kalıcılaştırma konseptiyle hareket ediyordu. Kenan Evren,, NATO’dan, küresel kapitalist sistemden aldığı güç ve destek sayesinde yapmadığı kötülük bırakmadı. Devlet tezgahını Kürt halkına yönelik zulmü derinleştirme temelinde dizayn etti. Kürt halkının hak ve özgürlük arayışına, inkara karşı var oluş ve kimlik arayışına insanlık dışı uygulamalarla cevap verdi.
Estirdiği vahşete karşı özgürlük mücadelesinin temsilcileri iradeleriyle, inançlarıyla Diyarbakır zindanında bir duruş ortaya koydular. 14 Temmuz 1982’de M. Hayri DURMUŞ ve Kemal PİR ile Ali ÇİÇEK ve Akif YILMAZ’ın başlattığı Büyük Ölüm Orucu zulme ve karanlığa karşı büyük bir ruh ve irade olarak ortaya çıktı. Ortaya konulan direniş insanlık tarihinin ender direnişlerinden bir tanesidir. 14 Temmuz direnişi insanlığa ve Kürt halkına çok şey kazandırdı. Başta Kürt halkı olmak üzere halkların direniş bilincine ve duruşuna büyük bir derinlik ve kararlılık kattı. M. Hayri DURMUŞ’un, “Mezar taşıma borçlu yazın” vasiyeti, özgürlük mücadelesine ve bir halkın davasına yaklaşımda ortaya koyduğu ölçü, duygu ve düşünce yoğunluğu bir abide niteliğindedir. Yine Kemal PİR’in, “Yaşamı uğruna ölecek kadar seviyoruz” sözü, yaşam felsefesine, sevgisine ve sorumluluğuna bir başka anlam, yaşam hakikatine başka bir yücelik katmış oldu. Direnişin anlamı ve önemi çok büyüktür; direniş iradesini ortaya koyanlara karşı sorumluluk önemini hep korumaktadır. Direnişe ve yaratıcılarına saygı ve sorumluluk temel bir ahlaki duruştur; saygıyla anıyorum 14 Temmuz direnişini ve direnişçilerini.
Günümüzde Kürt halkının varlığı ve değerlerine karşı yürütülen saldırı 12 Eylül faşist cuntasının saldırılarını çok çok aşan boyuttadır. 2015’te devreye konulan saldırı konsepti sistematik bir biçimde devam ediyor. Saldırı Türkiye’deki Kürtlerin de ötesinde Suriye ve Irak sınırları içindeki Kürtleri de hedefleyen bir strateji temelinde yürütülmektedir. Strateji imha içerikli bir stratejidir. Kürt halkı ve onun özgürlük hareketi geniş bir sahada buna karşı mücadele veriyor. AKP-MHP iktidarının dayattığı konsepti boşa çıkarma gücünü göstermek ancak 14 Temmuz ruhuyla mümkün olacaktır!