Gülcan Kılagöz/İstanbul
Türk Tabipler Birliği’nin (TTB) sağlık çalışanlarına yönelik artan şiddete karşı hazırladığı yasal düzenleme önerisine karşı tam tersi bir yasayla karşılık veren iktidar, TTB ve doktorların tepkisine rağmen tasarıyı Meclis’ten geçirdi. Yasa teklifinde yer alan 5. maddeye ilişkin tepkilerin ardından kısmen de olsa geri adım atıldı. 42 maddelik düzenlemeyi, içeriğini ve hekimlerin neden karşı çıktığını TTB Başkanı Sinan Adıyaman ile konuştuk.
Son olarak Dr. Fikret Hacıosman’ın bir hastası tarafından öldürülmesiyle kamuoyunda daha fazla tartışılan sağlıkta şiddet konusunda TTB harekete geçti ve şiddetin önünün alınması için yasa teklifinde bulundu. Ardından AKP kendi teklifiyle ortaya çıktı. Siz teklifinizin fırsata çevrildiğini düşünüyor musunuz?
Biz TTB olarak uzun yıllardır sağlıkta şiddete yönelik büyük bir mücadelenin içerisindeyiz. Sağlıkta şiddetin durdurulması için bir yandan eylemler düzenlerken diğer yandan var olan yasal düzenlemelerin sağlıkta şiddeti önleyemediği gerçekliği üzerinden “Sağlıkta Şiddet Yasası” önerisi hazırladık ve yasalaşması için gerek TBMM, gerek siyasetçiler ve gerekse kamuoyu nezdinde yoğun çabalar harcadık. Biz bu süreçte sağlıkta şiddetin önlenmesi için gerçekçi bir yasa beklerken, 30 Ekim 2018 tarihinde 6 AKP milletvekili tarafından sağlık çalışanlarına şiddetin önlenmesine yönelik olduğu iddiasıyla bir yasa teklifi hazırlandığını ve TBMM Sağlık Aile Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu’na verildiğini basından öğrendik. Ancak, hazırlanan bu yasa teklifinin sağlıkta bir torba yasa niteliğinde olduğu ve 44 maddeden oluşan önerinin Türkiye Cumhuriyeti tarihinin sağlık alanındaki en ağır, en acımasız, hukuk tanımayan düzenlemelerini içerdiği ortaya çıktı. Bu anlamda teklifimizin fırsata çevrilmesinden çok, ortada kötü niyet olduğunu ve yetkilerin kötüye kullanıldığını düşünüyorum.
Sizin öneriniz ile hükümetin teklifi arasında ne fark vardı?
Hükümetin teklifinin bizim önerimizle hiçbir ilgisi yok demek daha doğru olur. Biz, yasanın tek çözüm yolu olmadığını, sağlıkta şiddetin önlenmesi için çok daha kapsamlı adımlar atılması gerektiğini düşünmekle beraber, caydırıcılık içermesi açısından böyle bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu söylüyoruz. Çünkü sağlık çalışanlarına yönelik şiddeti artıran unsurlardan birisi de, şiddeti uygulayan kişilerin cezalandırılmayacakları ya da önemsenecek bir yaptırımla karşılaşmayacakları düşüncesidir. Bu nedenle, Türk Ceza Kanunu’na Kamunun Sağlığına Karşı Suçlar/Sağlık Hizmetini Engelleme başlığı altında; “Sağlık kuruluşlarında çalışan sağlık personeline karşı, sağlık hizmeti sunumu esnasında veya verilen sağlık hizmetinden kaynaklanan nedenlerle cebir, şiddet veya tehdit kullanan kişi, iki yıldan dört yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır” ve “Bu fiiller sonucu sağlık hizmeti kesintiye uğramış ise yukarıdaki fıkraya göre belirlenen ceza yarı oranında artırılır” şeklinde iki madde eklenmesini istiyoruz.
Torba Yasa’da yer alan şiddetle ilgili madde ise tamamen içi boş bir düzenlemedir. Kolluk görevlilerinin zaten yapması gerekenleri tekrarlamaktan ibarettir ve sağlık alanında şiddeti önleyici gerçekçi hiçbir unsur içermemektedir. Bu kötü niyetli aldatmacayı ve içi boş bir düzenlemeyi sanki sağlıkta şiddete karşı önlem almış gibi göstermelerini, aklımızla dalga geçmelerini kabul etmiyoruz. Bununla ilgili mücadelemiz her platformda sürecek.
AKP’nin yasa teklifi 44 maddeden oluşuyordu, ancak 42 madde yasallaştı, yasallaşsan maddeler neler içeriyor? Sizin karşı çıktığınız durum nedir?
Bakın, öncelikle şunu söylemek isterim; kanun hazırlamak, bir kanun çıkarmak son derece önemli bir iştir, bilimsel bir süreçtir. “Torba Yasa” uygulaması demokratik hukuk sistemlerinde kabul edilebilecek bir uygulama değildir. Elbette bu yönteme başvurulması gereken hızlandırılmış süreçler olabilir. Ancak her iki kanundan birini “torba yasa” olarak düzenleyen hükümetin bunu kötüye kullandığını, istismar ettiğini düşünüyorum. Burada da aynı şey oldu; “sağlıkta şiddet yasası” diye sunulan düzenlemenin içinden hekimlerin çalışma haklarının gasp edilmesinden aile hekimlerinin izin haklarının sınırlanmasına, TTB Yasası’nda değişiklikten organ-doku nakilleriyle ilgili düzenlemeye kadar, 17 ayrı başlıkta 41 madde (yürürlük maddeleriyle birlikte) yasalaştı. Hekimlik mesleğine ve halkın sağlık hakkına bu kadar özensiz, hürmetsiz ve gayriciddi yaklaşılmasına bütünüyle karşı çıkmakla birlikte, yasada özel olarak itiraz ettiğimiz maddeler 5. ve 24. maddelerdir.
Yasanın 5. maddesinde yer alan hekimlik yapılmasına dair kısıtlama ve yasaklamalar mevcut Anayasal hukukumuz, evrensel hukuk normları ve hepsinden önemlisi hekimliğin esasını oluşturan etik ve tıbbi deontolojik kurallar ile bütünüyle çelişen bir içeriktedir. Kaldı ki ülkemizde hekimliğin kimler tarafından ve nasıl uygulanabileceğine dair hukuksal düzenlenmeler açık ve yeterlidir. Tasarıda bir miktar geri adımlar atılıp 3 bin meslektaşımızın işsiz kalması önlenmiş olmasına rağmen, güvenlik soruşturması olumsuz geldiği için ataması yapılmayan, mecburi hizmeti olan genç meslektaşlarımıza bir bedel ödetilmeye çalışılıyor. Güvenlik soruşturması olumsuz gelen genç meslektaşlarımız ancak 450 gün bekledikten sonra SGK’li özel hastanelerde çalışabilecekler.
Teklifin 24. maddesinde yer alan düzenleme ise şiddeti önlemek açısından yetersizdir ve sağlıkta yaşadığımız şiddet ikliminin farkına varılmadığının göstergesidir. Neredeyse her yıl bir hekimin ölmesine ve yüzlercesinin yaralanmasına yol açan sağlık ortamındaki şiddetin önlenmesi için yasa maddelerinin caydırıcı niteliğe sahip ceza ve uygulamaları içermesi ve sağlıkta şiddetin önlenmesi yönünde daha kalıcı ve kapsamlı adımların atılması zorunludur.
Bu yasanın sağlık sistemine etkileri ne olacak?
Yasa henüz yürürlüğe girmedi. Yasa yürürlüğe girdikten sonra ana muhalefet partisinin yasanın Anayasa’ya, uluslararası sözleşmelere vb. aykırı düzenlemelerinin iptali için Anayasa Mahkemesi’ne başvuracağını biliyoruz. Umarız ki en azından başta 5. madde olmak üzere yasadaki haksız ve hukuksuz düzenlemeler iptal edilir. Bizim de mücadelemiz bu sürece destek olma yönünde sürecek.
Bununla birlikte yasanın sağlık sistemine etkilerini önümüzdeki dönemde hep birlikte göreceğiz. Ancak, bugün sağlık alanında geldiğimiz noktaya bakarak AKP’nin sağlık sistemine çok olumsuz etkilerinin olduğunu söyleyebiliriz. Bunu, AKP hükümetlerinin sağlık alanındaki 16 yıllık icraatına ve Sağlıkta Dönüşüm Programı’nın bugüne kadar sonuçlarına baktığımızda açık şekilde görüyoruz.
En çok tepki çeken 5. maddede kısmen de olsa geri adım atıldı. Peki siz bunu yeterli buluyor musunuz?
Teklif ilk gündeme geldiğinden bu yana en tartışmalı maddesi 5. madde oldu. Teklifin ilk halinde ihraç edilen ve güvenlik soruşturması olumsuz gelen hekimlerden Devlet Hizmeti Yükümlülüğü bulunanların 600 gün süreyle hiçbir biçimde ve yerde hekimlik yapmalarına izin verilmiyordu. Bu durumda olup da Devlet Hizmeti Yükümlülüğü’nü daha önce yerine getirmiş olan hekimlerin ancak SGK ve kamu kurumları ile sözleşmesi bulunmayan özel sağlık kurum ve kuruluşlarında çalışabilecekleri ya da muayenehane açabilecekleri, ek olarak da düzenledikleri raporların yargı organları ve idare açısından geçerli olmayacağı belirtiliyordu. Bu kadar ayrımcı, bu kadar haksız ve hukuksuz bir düzenlemenin yasalaşması bizim açımızdan kabul edilebilir değildi ve hatırlayacaksınız; yasanın 5. maddesiyle ilgili ayrı ve özel bir mücadele süreci yürüttük. Bunun ikinci aşamasında iktidar partisi daha da kabul edilemez bir şey yaptı; 600 gün çalışılamaz denilen durum 450 güne indirildi ancak karşılığında pratisyen hekimler için 75 bin lira, uzman hekimler için 125 bin lira bedel konuldu. Meslektaşlarımız adeta haraç anlamına gelen bu parayı verirlerse mecburi hizmetlerini yapmış sayılacaklar ve çalışmaya başlayabileceklerdi.
Burada, tabip odalarımızın, sendikalar ve meslek örgütlerinin, genç hekimler başta olmak üzere tüm meslektaşlarımızın, aktivistlerimizin, muhalefet partilerinin milletvekillerinin ve uluslararası hekim örgütlerinin de kuvvetli desteği ile kısmi bir geri adım sağlandı. Bu vesileyle başta 60 tabip odamızın başkan ve yöneticileri olmak üzere bize bu konuda destek veren herkese teşekkür etmek istiyorum. Ama bunu yeterli bulmuyoruz. Hiçbir somut gerekçe olmaksızın insanların çalışma haklarının 450 gün süreyle gasp edilmesi kabul edilemez. Hukuki süreçlerin sonunda 5. maddenin tümüyle iptal edilmesini umuyoruz.
Sağlık Bakanlığı yargı değil
Son olarak TTB Merkez Konsey üyeleri Dr. Yaşar Ulutaş ve Dr. Selma Güngör’ün Aile Hekimliği sözleşmeleri feshedilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
Sağlık Bakanlığı kendi bünyesinde çalışan TTB Merkez Konseyi üyesi hekimleri cezalandırarak aynı zamanda TTB faaliyetlerine de müdahale etmeye, TTB’yi etkisiz kılmaya ve baskı altına almaya çalışıyor. 135, 25, 26, 27 ve 33. maddeler olmak üzere Anayasa’da düzenlenen demokratik hakların bir sonucudur. Sağlık Bakanlığı bu soruşturmalarla kendini yargının yerine koymakta ve yargı kararını bekleme sabrını bile gösterememektedir. Sağlık Bakanlığı’nın kendi kurumlarında çalışan TTB MK üyelerini görevleriyle ilgisi olmayan nedenlerle memuriyetten çıkarma talebiyle soruşturması, Anayasa’nın meslek örgütleriyle ilgili hükümlerini hiçe sayması anlamına gelmektedir.
Öte yandan, Güngör ve Ulutaş’ın aile hekimliği sözleşmelerinin feshedilmesine gerekçe olarak gösterilen “Savaş Bir Halk Sağlığı Sorunudur” açıklaması, tüm politik karar ve ideolojilerden bağımsız olarak, dünyada ve ülkemizde sağlığı tehdit eden bütün durumların ortadan kaldırılması talebini içermektedir. Sağlık Bakanlığı’nı, hiçbir hukuksal ve idari uygulamaya sığmayan anlayışından vazgeçmeye, yetkilerini kötüye kullanma anlamına gelen bu soruşturma ve görevden alma işlemlerini sonlandırmaya, evrensel insanlık değerlerini hatırlamaya, Ulutaş ve Güngör’ü derhal görevine iade etmeye davet ediyorum.
Bedelini halk ödüyor
Halkın sağlık hakkı üzerinde etkileri ne olacak?
AKP’nin yanlış sağlık uygulamalarının bedelini hekimler ve sağlık çalışanları kadar yurttaşlar da ödüyor. Sağlık faturası yurttaşın sırtında. Sağlık hizmetlerine ulaşmak için yapılan harcamalar giderek artıyor. Türkiye İstatistik Kurumu Sağlık Harcamaları İstatistikleri’ne göre ülke genelindeki sağlık harcamaları geçen yıl yüzde 17,4’lük artışla 140 milyar 647 milyon TL oldu, bunun yüzde 17’sini yurttaşlar cebinden karşıladı. Yurttaşların tedavi ve ilaç amaçlı yaptığı sağlık harcaması 2017 yılında yüzde 22,7 artarak 24 milyar 4 milyon TL oldu. 2016 yılında bin 511 TL olan kişi başı sağlık harcaması, 2017’de yüzde 15,9 artışla bin 751 TL oldu.
Yurttaşların kendi cebinden yaptığı doğrudan sağlık harcaması da 2017 yılında yüzde 22,7 artarak 24 milyar 5 milyon TL’ye çıktı. Genel devlet sağlık harcamasının toplam sağlık harcaması içindeki payı, 2016 yılında yüzde 78,5 iken, 2017 yılında yüzde 78’e geriledi.
Söylediğim gibi, yasanın gerek sağlık sistemi, gerekse yurttaşlar üzerindeki sonuçlarını önümüzdeki dönemde göreceğiz. Ama ne yazık ki hâlihazırda yasada var olan düzenlemelerin halkın sağlık hakkına olumlu yansıyacağını söylemek çok zor.