İktidar Afrika’dan Ortadoğu’ya, Balkanlar’dan Kafkaslar’a kadar olan alanların hepsine savaş dayatıyor. Savaşla Suriye’yi tahrip etti, yanı sıra Irak ve Libya’yı tahrip etmekte. Balkanlar’a ve Kafkaslar’a yönelik de savaş planlarını geliştirme uğraşı içinde. İktidar politikasını kılıçla sembolize etti; yayılmacı bir politikayı öne çıkarıyor; çevredeki halkların vatanına ve varlığına savaşı dayatıyor. Bunu “Türklük tarih bilincinin, geleneğinin ve pratiğinin yenilenmesi, güncellenmesi”, “görev ve sorumlulukların yerine getirilmesi” olarak hikayelendiriyor. Ve bir yükseliş olarak tanımlıyor.
Bu yönlü bir politikanın hem içeride hem dışarıda yeni bir duruma yol açtığına kuşku yok. Bahis konusu olan alanlarda ve coğrafyalarda yayılmacı, fetihçi, işgal temelli, egemenlik kurma temelli politikanın yol açtığı sonuçlar; bir yıkım ve kıyım tablosudur, halklar ve ülkeler arası sonu gelmez düşmanlıkların sergilenmesidir.
AKP-MHP iktidarı sürdükçe Türkiye’nin savaştan kendini çekmesi, içeride ve dışarıda normal bir ülke konumuna gelmesi pek mümkün görünmemektedir. Savaş temelli bir yeni rejim inşasının, savaş temelli bir yeniden yapılandırmanın normali yok aslında. Kaldı ki tekçi, despotik zihniyet normalde hep kaçan bir yaklaşıma sahip.
Devlet 1980’lerden 2000’lerin başına kadar Kürtlere karşı yürüttüğü savaşta yaşadığı çıkmaz ve çıkmazın derinleştirdiği iç çelişkiler, toplumsal tepkiler, ekonomik iflas ve diplomatik alanda yaşadığı daralma ve küresel konjonktürün de etkisiyle, birkaç yıllığına normale dönüş yapar gibi oldu. Ama normal olan kendisine çok ağır geldi; amiyane bir deyimle tekçi, despotik zihniyet neredeyse kafayı yiyecekti. Birkaç yıllık bir normalleşme kendilerinin kâbusu oldu. Erdoğan normal olana, barış sürecine tepkisini açık bir biçimde itiraf etti. Sayın Öcalan’ın Kürt sorununu barışçı ve demokratik temelde çözme yaklaşımı kendilerine ağır geldi. Tez elden Suriye savaşına sarıldılar, Kürtlere karşı yıkım savaşına başladılar, görüşme masasını devirdiler; Öcalan üzerinde en ağır, en hukuksuz, en vicdansız tecrit uygulamasını geliştirdiler; çeteleri örgütleyip silahlandırarak komşulara saldırttılar. O gün bu gündür her tarafa savaş yayıyorlar.
AKP-MHP iktidarı da varlığını ve kaderini savaşa bağlamıştır, aynen bir zamanlar Saddam Hüseyin’in yaptığı gibi.
Saddam da her tarafa savaşı yaymaya çalıştı savaş eksenli bir iktidar oldu. Irak’ın içinde ve dışında yol açtığı katliam ve yıkımlar kamuoyu tarafından bilinen bir durum. Saddam yaptığı katliam kırım işgal ve soykırım pratiklerini Arap yükselişi olarak göstermeye çalıştı. Meydanlardan elinde kılıçla dolaşıyor, bu şekilde halkın karşısına çıkıyordu. Kılıcın üzerine de Allah-u Ekber yazdırmış, ismini de Zülfikar koymuştu. Savaş müptelası olmuştu. Savaş yapmadığı zaman kiriz nöbetine tutulduğu söyleniyordu.
AKP-MHP iktidarı da savaş eksenli bir iktidardır, iktidarın yarattığı çıkmaz hem Türkiye’nin hem de çevredeki halkların ve ülkelerin geleceğini karartıyor; çıkmaza sürüklüyor. AKP-MHP iktidarının anormali de normali de savaştır. Kılıç gösterisiyle savaşta ısrarın altını bir kez daha çizmiş oldu. İktidar halkın yaşam talebine karşı duyarlılık ve sorumluluk anlayışına sahip bir iktidar değildir.
Halkın pahalılığa, yoksulluğa ve işsizliğe karşı tepkisine Erdoğan’ın meydanlarda verdiği cevap, “Bir merminin kaç para olduğunu biliyor musunuz?” olmuştur. Aradan üç yıla yakın bir zaman geçmesine rağmen Erdoğan ve iktidarı yine aynı noktada: Savaşın devamı noktasında, savaşı yayma peşinde! Savaşın ekonomi üzerinde katladığı maliyeti halkın cebinden çıkarıyor. Toplumu gerçeklerden uzaklaştırmak için, “Türkiye yükselişe geçti” diyorlar. “Türkiye uçuşa geçti” söylemi tümden içi boş, gerçeklerle alakası olmayan bir söylemdir. Yükselişten ziyade bir çöküş durumunu yaşıyor. Diplomatik alanda yalnızlaşma, ekonomik alanda iflas; iç ve dış borcunu ödeyemez duruma gelen, parası her gün değer kaybeden, iç hukuku çökmüş bir ülke tablosu var ortada. Özgürlüklerin sıfırlandığı, hak arayışlarının bastırıldığı, kadın haklarını sıfırlama planlamalarının devreye sokulduğu, dar bir azınlık dışında herkesin suçlu muamelesine tabi tutulduğu bir Türkiye tablosu…
Bu tablo değiştirilebilir. Bu tabloya yol açan iktidar değiştirilebilir. Güçlü bir demokrasi ittifakı ve ittifakın öncülük edeceği bir demokrasi mücadelesi değişim dinamiğini en güçlü biçimde harekete geçirebilir. İktidarın demokrasi güçlerinin dağınıklığından yararlanmasının önü kapatılabilir. 101 Aksaçlı’nın bildirisi arkasından 404 Yurtaş’ın destek açıklamasının yayınlanması anlamlı olmanın yanında yankı da yaptı. Hak arayışları, özgürlüklerin sağlanması temelli toplumsal ve sosyal kesimleri harekete geçiren ve bütünleyen her girişim değerli ve anlamlıdır. Karartan, çürüten bir iktidara karşı yetkin bir mücadeleyle yol alınabilir.