İstanbul seçimlerinden sonra iktidarda bir panik hali yaşanıyor. Artık Merkez Bankası başkanları öyle tartışarak, piyasaların satın almasını bekleyerek değil bir gece yarısı görevden alınıyor. Alınıyor ama bir şeye yaramıyor. Piyasalar açılır açılmaz TL düşüyor, dolar yükselmeye başlıyor. Böylece piyasaların dış müdahale ile aşağı doğru gittiği tezi de kendiliğinden çürümüş oluyor. Merkez Bankası Başkanı’nın herhangi bir dış müdahale olmadan görevden alındığını bizzat Cumhurbaşkanı açıkladı.
Panik halinin bir başka göstergesi yeni kurulacağı öne sürülen partilerin kurucularına aba altından sopa gösterme durumudur. Önce Ali Babacan hakkında FETÖ ile irtibatından dolayı soruşturma başlatılmaya kalkışıldı, sonra soruşturma başlatmaktan vazgeçildiği duyuruldu. Sonra Erdoğan’ın bizzat kendisi söz alarak “Bizde ayrılanların sonu hüsrandır” dedi. Bunlar işe yaramadı. Babacan AKP’den istifa etti ve yeni parti kuracağını ilan etti. Bir başka panik göstergesi ise Cumhurbaşkanının grup milletvekillerini toplayarak onları AKP’yi terk etmemeye, kurulacak yeni partilere gitmemeye ikna etmeye çalışması oldu. Bazı eski tüfekleri Cumhurbaşkanı İstişare Konseyi adı altında yüksek maaşlarla bir araya getirdi, onların yeni partileri kurmaya engel olmakla görevlendirmekte, bu panik halleri arasında sayabiliriz. Panik halinde yapılan bu ve benzeri ataklar iktidarın derdine çare olmayacak. Aksine panik içinde alınan tedbirler, çözülmeyi hızlandıracaktır.
Türkiye değişiyor
Çözülme hızlanacak, çünkü Türkiye hızla değişiyor. Diyebiliriz ki halk Ortadoğu batağına çekilen ülkeyi kurtarmak için harekete geçti. Başka bir deyişle bu gidişe dur dedi. Buna halkın derin bilgisi mi dersiniz, derin algısı mı dersiniz, size kalmış. Halkın bu derin sağduyusunu görmekle lazım. Halkın bunu görmesine ve Türkiye’nin hızla değişmesine AKP’nin politikaları neden oldu.
AKP iktidarı bir anlamda Ortadoğu’da yaşanan hengâmeyi ve vahşeti Türkiye’ye taşıdı. Bunu Suriye’deki iç karışıklığa rant umarak balıklama dalmakla yaptı. Milyonlarca Suriyeliyi Türkiye’ye taşıdı. Bunlar üzerinden bir politika oluşturmaya çalıştı, ancak planlanan her şey bir müddet sonra yük olarak geri döndü. Suriyeliler de gördükleri İslamı, Türkiye’deki Müslümanlar sevmedi. Türkiyeli Müslümanlar çok farkında olmasalar da, laik bir İslam yaşıyorlar. Herhalde artık AKP partiside anlamıştır, Türkiyeli Müslümanların şeriata ve cihada bulaşmış İslam’a uzak durduğunu. AKP’nin Suriyeliler üzerinde gösterdiği İslam bizim İslam değildi ve bizim Müslümanlar bu İslam’dan korktu. Aslında bu derin bir mevzu, başka bir yazıda ele almak iyi olur sanırım.
Suriye ve Libya gibi bataklıklara gözü kapalı dalmanın belki egemen oligarşiye bir getirisi olabilir, ama halka hiçbir getirisi yok. Bunu her zaman beka sorunu olarak lanse etmek mümkün değil.
Bir engel olarak AKP
AKP’nin ülkenin gelişmesinin önünde bir engel haline geldiğini halk da anladı. Bütün dünyada sürdürülen gerilim politikası, sonunda halka yoksulluk olarak dönüyor. Hem bölge ülkeleri ile hem batı da her ülke ile takışmanın bir bağımsızlık göstergesi olmadığı anlaşıldı. Irak’ta, Suriye’de, Libya’da sürdürülen askeri hareketler halkın bekası için değil, oligarşinin rantı için.
Bütün bunlar bir günde olmadı. Özellikle 2011’den bu yana izlenen politikalar Türkiye’yi bu noktaya getirdi. Şimdi Erdoğan durumu toparlamaya çalışıyor. Ancak zor gibi görünüyor. Seçim yenilgisi hem ülke çapında, hem parti içinde Erdoğan’ın gücünü azalttı. Ali Babacan neredeyse partisinin kuruluşunu ilan etti. Davutoğlu yolda. Eskiden olsa Erdoğan çoktan bunları Fetöcü olarak yaftalayıp itibarsızlaştırmış ve hatta içeri attırmıştı. Milletvekilleri ile yapılan grup toplantılarına rağmen, önemli bir sayının yeni partilere gideceği anlaşılıyor. Ekonomide ise durum hiçte parlak değil. Bir yandan vakıf ekonomisi deşifre olurken, bir yandan da kriz derinleşiyor.
Erdoğan’ın ona güç kazandıracak herhangi bir hamle yapma imkanı kalmamıştır.
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde yapılacak bazı değişikliklerden söz ediliyor. Ancak kimse bunları merak bile etmiyor. Bu şunu gösteriyor, siyaset ve toplum bu sistemi konuşacak kadar bile dikkate değer görmüyor. Erdoğan bu sistemde ısrar ederse hem parti içinde hem de toplum nezdinde siyasi gücünü kaybeder. Başka çözüm kalmadı. Ya çözülme, ya çözülme.