Bahçeli ve Erdoğan’ın son “çözüm” manevralarını “U” dönüşü olarak adlandıranların başında “milliyetçilik ve Kürt düşmanlığı bayrağı artık bize kaldı” diyerek savaş çığırtkanlığını yükselten küçük faşist gruplar geliyor. Bir de Bahçeli’nin uzattığı elin ardındaki hinliği ıskalayarak, bu iktidarla çözümün mümkün olabileceği yönünde iyimserlik gösterenler var. Bahçeli’ye bunları söyleten Erdoğan’ın, çözüm sürecindeki oyunlarını ve sonunda masayı devirip savaş başlatmasını unutmuş gibi yaparak yeni senaryonun parçası olmayı kabul etmek mümkün değil kuşkusuz.
Bu toz duman içinde Erdoğan ve Bahçeli’nin sözlerinde netleşen iki önemli itiraf var:
Birincisi daha önce “Muhatap İmralı’dadır” diyenler “terörist” damgası vurulup hapse atılırken şimdi bunu kendileri söyleyerek muhatabın, 44 aydır yasalara aykırı bir şekilde tecritte olan, 25 yıllık mahpus Abdullah Öcalan olduğunu kabul etmiş oldular.
İkinci itiraf ise savaşı bitirmek için sadece bir karar değişikliğinin yeterli olduğu gerçeğidir. İktidar 2015 yılında isterse tercihini barış yönünde yapabilecekken, yani savaş bir zorunluluk değilken, kararını tek taraflı olarak bu yönde vermiştir. Bu da en azından son 10 yıldır akan kanın vebalinin iktidarın omuzlarında olduğunun kanıtıdır.
Bu sürecin görünür kıldığı diğer bir gerçek de Bahçeli’nin sözlerinin muhalif geçinen AKP-MHP karşıtı kesimlerin içindeki faşizmi hortlatması oldu. Savaşı kendi teninde hissetmeyen, empati duygusundan yoksun ve gerçeklere ezberledikleri hamaset perdesi ardından bakanlar, savaş çığırtkanlıklarında ırkçı faşistleri aratmadılar. Bence barış yolunda aşılması gereken asıl zorluk burada yatıyor. Toplumun çoğunluğunu oluşturan bu kesimlerin savaşı kanıksamaları ve barış ihtiyacına uzaklıkları ne yazık ki iktidarın bile gerisinde. Cumhuriyet Bayramı mesajları, çoğunlukla esareti kabul etmeyen bir ulustan övünerek söz eden cümleler içeriyordu doğal olarak. Bu düşüncedeki insanların başka halklara özgürlük yerine esareti reva görmesi ne yaman çelişkidir!
Savaşan taraflar arasında pazarlıklar sonucu ateşkesler olabilir elbet ama özellikle ulusların kendi iç çatışmalarının kalıcı ve onurlu bir barışa ulaşması toplumun çoğunluğunun bunu istemesiyle mümkün. Kürt meselesi ise savaştan beslenen iktidarın, yıllardır körüklediği, adeta zihinlere kazıdığı düşmanlıklara rağmen toplumun barışa ikna olmasıyla çözülecek bir düğüm. İki halkın birbirini sevmesi de gerekmiyor. Zamanla bu da olacaktır elbet ama ortak sorunların, ekonomik çöküşün, toplumsal çürümenin önüne geçecek yegâne anahtarın barış olduğunu topluma anlatabilmek bence şarttır. O halde barış isteyenlerin muhatabı ne Bahçeli ne de Erdoğan’dır. Uzun bir süreç ve daha çekilecek acılar olsa da muhatabımız toplumdur.
Pilot eğitiminde önemli ve zor denebilecek bir manevradır “Keskin Dönüş.” Tam karşınızda ufukta bir nirengi alarak uçağı 60 derece yatırıp hiç irtifa kaybedip almadan 360 derece dönüp, başlangıç istikametine geldiğinizde dönüşten çıkmak gerekir. Eğer tam başlangıç noktasına gelebilmişseniz, uçak kendi yarattığı hava boşluğuna girerek hafif sallanırsa pilot adayı, öğretmeninden aferin alır. Nirengiyi kaçırır, biraz eksik veya fazla dönerseniz bu sarsıntıyı hissedemez, başarısız sayılırsınız…
İktidarın yaptığı manevra, U dönüşünden çok, başarısız bir keskin dönüşe benziyor. Sağdan 360 derece dönüp her yeri toz duman ettikten sonra başlangıç noktasını da kaçırarak, daha sağ bir istikamette, üstelik çok fazla irtifa kaybederek çıkış yaptılar. Esenyurt Belediye Başkanı’nı tutuklayıp yerine kayyım atamaları ise, uçağı virile sokup yere çakacak bir manevraya benziyor…