İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun tehdit ettiği Milletvekili Barış Atay sokak ortasında darp edildi. Soylu’nun tak diye emrettiğini birileri şak diye yerine getirdi. Saldırıya her kesimden tepkiler yükseldi, AKP hariç. AKP, tam kadro Soylu’yu sahiplendi. Sadece Soylu’yu da değil, Musa Orhan’ı da sahiplenmiş oldu.
AKP Sözcüsü Ömer Çelik, AKP MYK’si sonrasında yaptığı açıklamada, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun Barış Atay’ı tehdit etmesine ve hedef göstermesine tam destek verdi. Soylu’nun, “tecavüz kollayıcı” sözüne karşılık kendisini müdafaa ettiğini, doğru yaptığını, asıl problemin Atay’ın ve muhalefetin üslubunda olduğunu ileri sürdü. Hatta Barış Atay meselesi üzerinden defalarca “terbiyesiz, saygısız, ahlaksız” kavramlarını kullanırken, siyasetin “nezih bir üslup içinde yapılmasına” çok önem verdiklerini ve üslubu önemsediklerini savundu.
AKP üslup konusunu polemik meselesi yaparak, tecavüzcü Musa Orhan’ın neden sahiplenildiğini, Musa Orhan’ın hangi güç tarafından korunduğunu ve 3 günde nasıl tahliye edildiğini ise es geçiyor, görünmez kılıyor. Tuma Çelik olayında HDP’nin kadından yana her türlü girişimine rağmen meseleyi kara propagandaya dönüştüren ve bunun üzerinden HDP’yi, Kürtleri hedefe oturtan iktidar, Kürt kadınlarına cinsel saldırıda bulunanlara, görevlendirilmiş tecavüzcülere de tam destek veriyor. Sonra da meseleyi üslup ve dil tartışmasına indirgeyerek normalleştiriyor.
Haliyle bu da Musa Orhan’ın “bana bir şey olmaz” derken kime ve neye güvendiğini, ona sahip çıkanların da kişisel bir yaklaşım sergilemediğini gösteriyor. Mesele bir iktidar ve devlet politikasıdır; cinsel saldırıda bulunan şahıstan onu koruyan mekanizmaya kadar tamamı düşünülmüş, kurgulanmıştır.
Elbette siyasette dil ve üslup meselesi son derece önemlidir. Ömer Çelik, “nezih ve saygılı bir üslup” talebinde bulunurken bunun nasıl olmayacağını da bizzat kendi pratiğiyle gösteriyor. Defalarca muhatabına, “terbiyesiz, saygısız, ahlaksız” deyip sonra üslup dersi vermek tam da iktidarın meşrebine uygun bir davranış. İktidar siyasi hakareti dert edinmiyor, bunu bir siyasi dil olarak kullanmaktan çekinmiyor; tek derdi muhalefetin eleştirilerini etkisiz kılmaktır. Yoksa iktidarın pratiği üslupsuzluk ve siyasi dili yozlaştırma pratiğidir. Ömer Çelik ve AKP’nin “nezih bir dil”den anladığının sayısız örneklerinden sadece birkaçını hatırlatayım:
Ocak 2016 Erdoğan’dan barış akademisyenlerine: Bu aydın müsveddeleri kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz.
Ocak 2016, Erdoğan’dan aydınlara ve Kılıçcdaroğlu’na: Türkiye’nin bunca sorunu varken bu namus ve şeref fukaralarına yanıt vermek, vakit harcamak bana zül geliyor
8 Nisan 2014, Erdoğan’dan Bahçeli’ye: Daha bu sabah MHP’nin genel başkanı çıkmış adeta ağzından salyalar akarcasına hakaret ediyor.
16 Aralık 2018, Erdoğan’dan Fatih Portakal’a: Bir tanesi TV ekranlarından kendini bilmez, haddini bilmez, edep yoksunu bir tanesi çıkmış sokağa davet ediyor. Ahlaksıza bak, ahlaksıza bak. Bu ne terbiyesizliktir.
Erdoğan’ın değişik zamanlarda değişik kesimlere yönelik anonim sözleri: ‘Alçaklar, zalimler’, ‘kadın mı kız mı bilemediğim’, ‘mert değil namertsin’, ‘artistlik yapma’, ‘ananı da al git’, ‘Haşhaşiler’, ‘mezarlık soyguncusu’, ‘sapıklar’, ‘Niye kaçıyorsun ulan İsrail dölü?’, ‘Haddini bil edepsiz kadın’…
3 Haziran 2015 Bahçeli’den Erdoğan’a: Be hey densiz, be hey kanun tanımaz, ahlak bilmez… Sen cumhurbaşkanısın sen devletin başısın. Ne geziyorsun meydan meydan, bizimle ne uğraşıyorsun… Erdoğan oyundur yalandır, aldatmadır, komplodur, tuzaktır, riyadır, ihanettir.
17 Şubat 2017 Süleyman Soylu’dan HDP Eş Genel Başkanı Temelli’ye: HDP’nin eş genel başkanı diye bir adam var. O suratında meymeneti silinmiş. Baktığınızda suratında meymenet olmadığını görürsünüz.
10 Aralık 2017 Soylu’dan Kılıçdaroğlu’na: Kılıçdaroğlu, senin aklın gibi ipin de çürüktür. Kılıçdaroğlu, sana açık açık söylüyorum, sen bittin.
18 Haziran 2020 Soylu’dan Saygı Öztürk’e: İnsanlık görevimi yapıyorum Saygı Öztürk’ün bu yazısı namussuzluktur. Bugünden sonra bu namus düşmanını kim muhatap alırsa, gözümde aynı namussuzluğun ortağıdır, haysiyet celladıdır.
4 Kasım 2011 Süleyman Soylu’dan İmamoğlu’na: Avrupa’ya giderek Türkiye’yi şikâyet eden ahmağa söylüyorum. Bunun bedelini bu millet sana ödetecek.
24 Haziran 2017 Soylu’dan Baskın Oran’a: Kendisini ilim adamı diye pazarlamış yazısının her kelimesini alçakça kurgulamış bir uşak Baskın Oran hakkında suç duyurusunda bulunuyorum.
Bunlar iktidarın “nezih ve saygılı” üslubunun sadece bir kısmı. Bazıları hiç yazılacak cinsten değil. Türkiye siyasetinde dil ve üslup meselesi her zaman sıkıntılıydı ama hiçbir zaman seviye bu kadar düşmemişti, siyasi dil hiçbir zaman bu kadar zehirlenmemiş ve yozlaşmamıştı.