Züleyha Gülüm
İktidar kadın kazanımlarına yönelik sürdürdüğü saldırının bir parçası olarak nafaka, boşanma gibi Medeni Kanun’da yer alan haklarımıza da göz dikmiş durumda. Aile ile uyumlaştırılmış iş yaşamı adı altında kadınları esnek, güvencesiz, düşük ücretli işlere mahkum edip kadınların, aile içinde her türlü baskıya rağmen boşanmasını engelleyecek düzenlemeler yapıyor. 2016 yılında boşanmayı önleme komisyonunda aldıkları kararları bir bir hayata geçiriyorlar. “Mağdur erkekler” adı altında örgütledikleri küçük bir grubun istekleri öne çıkarılarak, propaganda yapılarak “toplumdan gelen talebi karşılamak için yaptık” gibi bir algı yaratıyorlar.
Nafaka hakkı ile ilgili uzun süredir algı yaratılmaya, erkekler mağdurmuş gibi gösterilmeye, sanki her kadın nafaka alıyor, nafaka sonsuz süresizmiş gibi gösterilmeye çalışılıyordu. Oysaki boşanma davası ile bağlanan ortalama aylık 300 TL nafaka ve bu da kadının iş bulması gelirinin olması ya da yeniden evlenmesi ile son buluyor. Yani iddia edildiği gibi süresiz falan değil. Kaldı ki tahsili de uzun uğraşlara bağlı. Baroların ve Adalet Bakanlığı’nın verilerine göre mahkemelerce bağlanan nafakaların yüzde 65’i tahsil edilemiyor.
Yasada “kadına nafaka ödenir” demiyor, “evlilik sonrası boşanma ile birlikte yoksulluğa düşecek tarafa ağır kusuru olmaması halinde nafaka bağlanır” deniyor. Ancak boşanma ile birlikte yoksulluk nafakası bağlanan tarafın büyük oranda kadınlar olduğunu görüyoruz. Bu bile tek başına kadın erkek eşitsizliğinin evlilik sonrası yoksulluğa düşen tarafın kadın olduğunu açık göstergesi. Eşitsiz ilişkide erkek egemenliğinin, partiyarkanın olduğu bir sistemde kadınlar ve erkekler eşit koşullarda değiliz. Evlilik de bu eşitsizliği besleyen ve büyüten bir süreç. Biz kadınlar; evlilik sürecinde ya ücretli bir işte çalışamıyor ya da düşük ücretli güvencesiz işlerde çalışmak zorunda bırakılıyoruz. İşte iktidarın aile ile uyumlaştırılmış iş yaşamı dediği şey tam da bu. Kadınları aileye, kocaya mahkum etmek.
Yine boşanma sonrası çocukların velayeti çoğunlukla annede kalıyor. Erkekler velayet yükümlüklerinden de babalık görevlerinde de boşanıyorlar. Bu durum biz kadınların güvenceli nitelikli yaşanabilir ücretli işler bulmamızın önüne geçiyor.
İktidar uzun süredir yoksulluk nafakasını belirli bir süreye bağlamaya çalışıyordu. Ancak kadınları ve kamuoyunu ikna edemediler, yaratmaya çalıştıkları mağdur erkekler algısı tutmadı. Yeni algı gerekçeleri ileri sürmeye başladılar. Süreli olacak ama devlet ödeyecek gibi. Şimdi de devlet garantisi sağlanacak deyip kadınların itiraz etmesini engellemeye çalışıyorlar.
Evlilik süresi ya da evlilik süresinin yarısıyla sınırlı bir nafaka bağlanması ile sonrasında ihtiyaç halinde devletin ödeyeceği tartışmalarının olduğunu duyuyoruz.
Öncelikle devlet ödeyecek dendiğinde; işsizlik sigortası fonundan işsizlere ödenmesi gereken işsizlik maaşının bin bir dereden su getirerek ödenmediği aklımıza geliyor. İşçilerden topladıkları paralar ile oluşturtulan işsizlik fonunun sermaye gruplarına aktarıldığı da hafızalarımızda. Yani iktidarın kadınların yararına gibi göstermeye çalıştığı yasa tasarısının sorunu çözmek yerine oyalama taktiği içerdiği gün gibi açık. Şu da çok açık ki devletin ödeyeceği durumlarda yargını elinin ne kadar cimri olduğunu çok iyi biliyoruz. Yine mahkemece belirlenen nafaka miktarının değil, sınırlı bir miktarın ödenip ödenmeyeceği de ve bu miktarın nasıl belirleneceği de bilinmiyor.
Bu durumda kadınlara bağlanacak olan nafakalar çok kısa süreli olacak ve kadınlar asgari de olsa geçim olanaklarından mahrum kalacağı için boşanmaktan da vazgeçecekler. Asıl murat edilen gerçek bu.
6. Yargı Paketi ile getirilmeye çalışılan bir diğer yasal düzenleme de, boşanma davalarında boşanma velayet ve nafaka konusunda anlaşmaya varılması halinde boşanmaya karar verilmesi, diğer haklar yönünden ise davanın sonraya bırakılması. Sonraya bırakılan dava sürecine ilişkin arabuluculuğun uygulanması. Anlaşmalı boşanmanın kapsamını sınırlı tutmak, kadınları tazminat, mal paylaşımı haklarından mahrum etmek anlamına geliyor. Erkekler boşanmak istediklerinde kadınların hiçbir hakkını vermek istemiyor. Ancak boşanmayı gerçekleştirebilmek için kadınların haklarını kabul etmek zorunda kalıyor. Yeni hali ile yasal düzenleme geçerse kadınlar haklarını elde edemeden boşanmış olacaklar ve daha fazla yoksullukla karşı karşıya kalacaklar.
İktidar bu düzenlemeyi getirirken boşanma davalarını kolaylaştırdığını iddia ediyor. Oysa çok açık ki kadınlar aleyhine zorlaştırıyor. Şu bir gerçeklik boşanma davaları çok uzun süreçler ve kadınlar bu süreçte çokça zarar görüyor. Ancak çözüm kadınlar aleyhine düzenlemek yapmak değil, erkek adalet yerine gerçek adaleti tesis etmekten geçiyor. Davaların yıllarca sürmesi iktidarın yargı meselesine yaklaşımından, yargının işleyişinden, yargı ve kurumların hızlı işleyişi için gerekli mekanizmaların bilinçli olarak oluşturulmamasından kaynaklanıyor. Sorunları çözmek yerine sürüncemede bırakmayı tercih ediyorlar.
Hızlandırılmış gerçek adaleti sağlayan bir yargı sistemi pek ala mümkün. Bunun yerine, biz kadınların uzun yıllardır mücadele ile kazandığımız malların paylaşımı düzenlemesini fiilen ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. Boşanma gerçekleştikten sonra kadınları zorlayan koşullar, erkeklerin tehdidi, kadınların yaşam güvencesinin dahi olmayışı ve maddi olanakları gerektiren davalar bu haklarından da vazgeçmelerine yol açacak.
Getirilmek istenen bir başka düzenleme ise boşanma sonrası haklara ilişkin davaların arabuluculuk ile çözülebileceği.
Öncelikle arabuluculuk sistemi güçsüzün güçlü karşısında ezildiği haklarını kaybettiği bir sistem. Arabuluculuk metnine imza atıldıktan sonra da yargıya gitmek, baskıyı anlatabilmek “iradem yoktu” demek de mümkün olmuyor. Şimdi böyle bir sistem boşanma davasına bağlı malvarlığı haklarına ve tazminat alacaklarına ilişkin getirilmek isteniyor. Yani kadınlar tüm haklarından vazgeçirilmeye çalışılıyor. Ve bunu da kadınlar lehine diye yutturmaya çalışıyorlar. Arabuluculuk, yargının özelleştirilmesi anlamına geliyor. Yargı sisteminin dışına çıkan hangi kurallara göre kimlerin karar vereceği belli olmayan, gelecekte hangi değişiklikler getirileceği bilinmeyen, güçsüzün güçlü karşısında ezildiği sistem kabul edilemez.
Biz kadınlar nafaka almak zorunda kalmaktan da nafakayı tahsil etme mücadelesinden de elbette ki memnun değiliz. Ancak çözüm erkekleri korumaktan kadınları daha fazla aileye mahkum etmekten geçmiyor. Biz kadınların; eğitim haklarından eşit koşullarda yararlandığımız, ücretli iş yaşamında pozitif ayrımcılık ilkelerinin uygulandığı, eşdeğer işe eşit ücret hakkımızın yok sayılmadığı, insanca yaşanabilecek bir ücreti alabildiğimiz, cam tavanların olmadığı, çocuk, hasta, yaşlı bakımının sırtımıza yüklenmediği kamusal kurumlarla çözüldüğü bir hayata ihtiyacımız var. Erkek şiddetinin erkek devlet şiddetinin ortadan kaldırıldığı ev işlerinin erkekler ile ortak paylaşıldığı, evliliğe aileye mahkum edilmediğimiz düzenlemelere ihtiyacımız var.
* HDP İstanbul Milletvekili