Ali Sinemilli
AKP-MHP iktidarı, 31 Ekim’deki Erdoğan-Biden görüşmesi ardından yeni bir süreç başlatmış durumda. Dikkat edilirse, bu görüşmeye kadar -dönemsel de olsa- muhalefet karşısında zorlanan, söz söyleyemez hale gelen bir iktidar mevcuttu. Fakat görüşmenin ardından farklı bir hava estirildi ve kamuoyuna ABD ile ilişkilerin düzeldiği mesajı verildi, ya da verilmek istendi. Halbuki, görüşmenin içeriğinden yansıyanlar bu minvalde değildi. Yeni bir şey, ayrı bir gelişme yoktu fakat buna rağmen iktidar böyle bir psikolojik hava oluşturmaya özen gösterdi. Kuşkusuz bu girişim oldukça planlıydı.
Erdoğan-Bahçeli yönetimi, uzun bir süre gündemi yalnız belirleyen bir pozisyondaydı. Ne deseler, neyi öne çıkarsalar halkın gündemi, o çerçevede şekilleniyordu. Elbette bunda ellerindeki medyanın belirleyici rolü vardı. İktidar ne zaman ki, bir konuyu gündemleştirmek istemiş, o anda denetimindeki medyayı harekete geçirmiş ve çoğunlukla da başarılı olmuştu. Fakat son dönemlerde ters giden bir şeyler vardı. Artık eskisi gibi her dediği gündem olmuyor, toplumun olurunu almıyordu. Daha da kötüsü gündemi muhalefet belirlemeye başlamıştı. Savunmada olan muhalefete söz yetiştiren kendileri olmuştu. Belli ki, bu durum iktidarı ürküttü ve ardından tedbir anlamı taşıyan birçok adım atıldı.
İşte! Erdoğan-Biden görüşmesi ile başlayan ve devamındaki birçok olay ve olguda karşımıza çıkan iktidar refleksleri de esasen bu tedbirlerin dışa vurumu oluyor. AKP-MHP iktidarı, gündemi belirleyememenin bir sonraki safhasının iktidarı kaybetmek olduğunu biliyor. Bundandır ki, ne yapıp edip inisiyatifi elde tutmak, muhalefeti savunmaya çekmek istiyor.
Bu nedenle her gün yeni bir konuyla gündeme müdahalelerde bulunuyor ve toplumun var olan çürümeyi, yozlaşmayı görmesini engellemeye çalışıyor.
Dikkat edilirse, bu tarz müdahaleler Erdoğan’ın BAE ziyareti ardından artmış durumda. Görüldüğü üzere, BAE ile ilişkilerin düzelme yoluna girmesi iktidarın dış politikadaki yeni bir ‘başarısı’ olarak sunulmak isteniyor. BAE bu konuda oldukça üstten bir dil kullansa da içerde tam bir zafer havasının yaratılmaya çalışıldığı atılan manşetlerle sabit: BAE geri adım attı, Türkiye, bölgede oyun kurucu ülke.
Malum! Bu görüşmenin ardından içerde de büyük bir psikolojik operasyon yürütüldü ve ekonominin rayına oturtulduğu belirtildi. Sokaklar tersini söylese de iktidardakiler bu iddiasını sürdürüyor.
Elbette yapılanlar bunlarla sınırlı değil. İBB üzerinden geniş toplumsal muhalefeti sindirme saldırıları devam ediyor. Bu konu gerekli görüldüğünde gündeme getirilip kullanılmak üzere rafta bekletiliyor. HDP’li milletvekillerinin dokunulmazlık dosyaları iktidarın oluşturduğu bir başka gündem oluyor. Semra Güzel üzerinden muhalefet cephesinin oldukça başarılı bir biçimde hedeflendiği görülüyor. Yine son günlerde gazeteci Sedef Kabaş ve sanatçı Sezen Aksu üzerinden yaratılan gündemler ise hala sıcaklığını koruyor.
Açık ki, tüm bu konuları iktidar belli bir strateji dahilinde gündeme getiriyor ve görünüşe bakılırsa başarısız da sayılmaz. Mevcut durumda ülke gündemini tekrardan iktidardakilerin belirlediğini söylemek yanlış olmaz. Halbuki, bir süre öncesine kadar oldukça sıkışmış, söz söyleyemez hale gelen bir iktidar söz konusuydu. Muhalefet gündemi belirliyor, iktidar ise cevap veriyordu. Şimdi böyle bir durum yoktur. Hatta, eğer muhalefet atağa geçmezse iktidarın muhalefete gündem tayin eden bir noktaya gelmesi işten bile değil. Hali hazırda böyle bir tehlike var.
Cumhur İttifakı her cepheden saldırıya geçmiş durumda. Buna karşı muhalefetin duruşu ise oldukça pasif ve günü kurtarma üzerine kurulu. Üstelik var olan atmosferde muhalefetin günü kurtarmak bir yana yarını kurtaracak bir strateji ile hareket etmesi zorunlu. Kuşkusuz bunun için de en başta iktidarın yarattığı manipülatif gündemlerin peşine takılmamak, kendi gündemini oluşturmak, olmazsa olmaz bir biçimde kendisini dayatıyor.
İktidar halkın gerçekleri görmesini engellemek için büyük bir dezenformasyon faaliyeti yürütüyorsa muhalefetin buna karşı güçlü bir enformasyon faaliyeti yürütmesi hayati önem arz ediyor. İktidar yaşadığı yenilgiyi gizlemek için her gün tali bir tartışmayı halkın gündemi haline getirmeye çalışıyorsa, muhalefetin de halkın başta açlık ve yoksulluk sorunları olmak üzere temel sorunlarını gündemleştirip siyasetin belirleyeni olmayı başarması gerekiyor. Tabi ki, ‘iktidar ne dedi, nasıl bir adım attı?’ soruları önemli fakat daha da önemlisi muhalefet olarak ne yaptın, neyi gündeme taşıdın ve hangi neticelere ulaştın soruları oluyor. Muhalefetin esas odaklanması gereken yan da bu oluyor. Unutmayalım ki, faşist iktidar her şeye rağmen hala iktidarını sürdürüyorsa bunun temel nedeni, gündemi belirleme gücünü elinde bulundurmasındandır. Bu imkân elinden alındığı gibi, yenilgi ile tanışan iktidarın yıkılması an meselesidir.