Bu ülkede yaşayanlar, her geçen güne yeni bir saldırı haberi ile başlıyor. Sürekli kendini eleştirenlere hakaret eden yöneticiler, tutuklama ve tutuklama tehdidi yönetim ritüelleri arasında yerini aldı.
Yıllarca süren AKP iktidarları bu ülkeye savaş, kin, nefret, ötekileştirme, tehdit, yaşamı, yaşam alanlarını kültürel ve doğal varlıkları yok etmenin dışında hiçbir hizmet yapamamanın gerçeği içinde boğula boğula, bağıra çağıra ülkeyi yönetmeye çalışıyorlar. Ülke halklarından ise sürekli aynı yanıtı duyuyorlar. Hayır. Yapamıyorsun. İktidar temsilcilerinin ne söyledikleri yalanları, ne reklamlarla göz boyamaları, ne şirketlerin bir dediğini ikiletmemeleri onlara fayda sağlamıyor. Olmuyor, yapamıyorlar. Ustalık çıraklık derken giderek emekli olacaklar ama nafile olmadı olmuyor. Bu ülkenin yöneticisi olamadılar. Ülkeyi seçim ve savaş ikliminde yaşatarak varoluşlarını uzatmaya çalışıyorlar.
İşçiler, emek örgütleri, kadın örgütleri, LGBTİ örgütleri, meslek örgütleri, ekoloji örgütleri, siyasi yapılar, gençler, işçiler, hukukçular, eğitimciler, sağlık emekçileri araştırmacılar, yazarlar, sanatçılar 1 Mayıslarda, 8 Martlarda, Newrozlarda her meydanda, her alanda, bu yönetimin faşizmden kapitalizmden beslendiğini defalarca söyledi. İktidar ise anlamamakta direnmekte. Gezi’de gençler, ekoloji ve kent örgütleri, siyasiler, halklar bir arada tüm dünyanın görebileceği şekilde Taksim Meydanı’nda günlerce yazdı, söyledi, eyledi. Taksim Meydanı’na Taksim parkına dokunma diye başlayan direniş iktidarın tüm politikalarına ilk topluca hayır direnişiydi aslında. Onbinlerce insan günlerce meydanda birlikte direnerek, birlikte yaşayarak; hangi görüşten, hangi inançtan, hangi etnik yapıdan, hangi cinsiyetten, hangi yaştan olursa olsun, hangi dili konuşursa konuşsun paranın olmadığı, eşit ve özgür bir yaşamın olabileceğini, yaşanabileceğini kanıtladılar.
Türkiye siyasetine umudun direnişi olarak yazıldı Gezi Direnişi. Dünya halklarına umut oldu. AKP iktidarına ve parti başkanına ise korku. Bundandır AKP’li yöneticilerinin aklına Gezi Direnişi geldikçe heyezanlara kapılmaları.
Gezi Direnişi için, içlerinde mimarlar odası yöneticilerinin de olduğu akademisyen, hukukçu ve sanatçılar hakkında ağırlaştırılmış müebbet istenmiş. Savcı; iddianamede T.C. hükümetini yıkma, tehlikeli madde bulundurna, kamu malına zarar verme, nitelikli yaralama, nitelikli yağna suçları ile bu talebi destekliyor.
Bizler son yıllarda torba yasa yapılmasına bol bol tanıklık ettik. Delille desteklenmeyen iddialara da HDP’li siyasiler hakkında yürüyen duruşmalarda, barış imzacılarının mahkemelerinde sıkça rastlamaktayız. Bu kez torbaya Gezi’de yapılmış her olay sokulmuş. Taksim Meydanı’na ve parkına iş makinası sokmayan onbinlerce insanın içinden 16 kişi seçilip, haklarında bu torba normundaki asılsız iddianame düzenlenmiş olduğu anlaşılmakta. Tehlikeli maddeyi kullanan ve nitelikli yaralanma hatta ölüme neden olan doğrudan AKP hükümetinin İçişleri Bakanlığı yönetimindeki polisler tarafından yerleştirilmiştir. Bu gerçeklik mahkeme kayıtlarına yansımıştır, dönemin görüntü kayıtlarında da mevcuttur. Onbinler de buna tanıktır. Birkez daha belirtelim; asılsız iddialarla, tutuklama tehdidi ile hükümet olunamaz ülke yönetilemez.
Bizler yaşamı, yaşam alanlarını; kapitalizmi besleyen bu iktidarın saldırılarından korumaya devam edeceğiz.
Bu iktidarın emri altında hazırlanan iddanameler bizim için yok hükmündedir. Başta mimarlar odasının işlevi gereği görevlerini yapan, istanbul 1/100.000 lik nazım imar planı sürecinde olduğu gibi her doğal alana, kültürel yapıya müdahale yapılacağı zaman bunu değerlendirip doğruları toplumla paylaşan dostlarımızın ve yaşam alanlarını koruyan Gezi Direnişi sürecinde dayanışma içinde olduğumuz tüm yoldaşlarımızın yanında olmaya devam edeceğiz.