İktidarın ‘yönetememe hali’ içinde olduğunu belirten HDP Eşbaşkanı Temelli, Süleyman Soylu için ”Bugün bu ülkede bir İçişleri Bakanı yoktur, vasfını yitirmiş bir meczup akıl vardır” ifadesini kullandı.
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde devam eden ağırlaştırılmış tecridin son bulması için 8 Kasım’da açlık grevi eylemine başlayan Demokratik Toplum Kongresi (DTK) Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in eylemi, 102’nci günü ulaştı. Buna dönük büyüyen tepkilerin muhatabı durumundaki hükümet ise, henüz tecridin sonlandırılmasına dair bir adım atmış değil. Bu yönlü beklenti doğrultusunda adım atmak yerine tam tersine hem Leyla Güven hem de partili diğer vekilleri siyaseten hedef alan hükümet, Güven’e destek için yapılmak istenen eylem ve etkinlikleri de yasaklayarak tecride karşı çıkarılan sesi bastırma çabasında.
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, tecride karşı yapmak istedikleri yürüyüşlerin engellenmesini ve süren açlık grevlerine dair bundan sonra hangi adımları atacaklarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan (MA) Yasin Kobulan‘a konuştu.
Leyla Güven konusunda ilk günden itibaren tüm Türkiye ve uluslararası kamuoyuna çağrıda bulunup, “Leyla Güven’in sesine kulak verin” dediklerini söyleyen Temelli, 102’inci güne gelinmiş olunması dolayısıyla artık herkesin inisiyatif alıp, sorumluluk alması ve gereğini yerine getirmesi gerektiğini söyledi.
‘Çok açık bir çağrı’
Kendileri açısından “Keşke daha önce etkili bir duyarlılık yaratabilseydik” diyerek özeleştiri veren Temelli, şöyle devam etti: “Keşke iktidar, keşke devlet bu sesi duyabilseydi ve atması gereken adımı atabilseydi. Aslında çağrı çok açık bir çağrıdır. Devlete, iktidara bu hukuksuz uygulamaya ve bu yasa tanımazlığa son vermeye yönelik bir çağrıdır. Sayın Öcalan’ın avukatları ve ailesi ile düzenli görüşmesini talep etmektedir. Bu kadar net bir açıklamadır. Buna iktidarın, devletin direnmesi anlamsızdır. Uluslararası hukuku ihlal etmesi anlamsızdır. Kendi yasalarını tanımaması anlamsızdır. Buna son vermek gerekiyor.”
‘Yönetememe hali var’
Temelli, Leyla Güven’in sesini duyurmak için yaptıkları eylem ve etkinliklere dönük Hükümetin engelleme ve baskılarına da tepki göstererek, AKP hükümetin bu durumunu “yönetememe hali” olarak tanımladı.
“Yönetememe hali bir kere ortaya çıkmışsa, bir iktidar yönetememe durumuna sürüklenmişse, bu bir aczdir” diyen Temelli, acze düşen iktidarın önünde ise, iki seçenek olduğunu vurguladı. Temelli, bunları “Bu yönetememe haline bağlı olarak ya seçimle gelip, seçimle gitmeyi içine sindirecektir ya da şiddeti, baskıyı arttıracaktır. Bugün ki iktidar yönetememe halini telafi etmek açısından sürekli olarak şiddeti arttırmakta, baskıyı arttırmakta. Nefret söylemi, ayrımcılık, düşman hukuku uygulayan bir yöne sürüklenmektedir” sözleriyle açıkladı.
‘Vasfını yitirmiş meczup akıl’
Milletvekillerini hedef alan sözler sarf eden İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya dair ise şunları söyledi: “Bugün bu ülkede bir İçişleri Bakanı yoktur, vasfını yitirmiş bir meczup akıl vardır. Sürekli şiddetten bahseden, toplumun büyük bir kesimini suçlayan, ötekileştiren, nefret söylemi ile saldıran bir dil vardır. Bu bir İçişleri Bakanı olamaz. İçişleri Bakanı bizatihi ülkede güvenliği sağlamakla yükümlüdür, sorumludur. Ortada bir suç varsa suçu önlemelidir. Oysa bugün İçişleri Bakanı koltuğunu işgal eden zat, suçluyu övmektedir, suçu övmektedir. İnsanları birbirine düşürme peşindedir, ülkeyi bölme peşindedir. Bir ülkeyi, ancak toplumu böldüğünüzde bölersiniz. Buna karşı ortak vatanı, bir arada yaşamı savunanlara karşı bu nefret neden, bu saldırı neden? Çünkü zihniyet bölücüdür. İşte bu bölücülere karşı ortak vatanımızda demokratik cumhuriyet mücadelemizi savaşa karşı çıkarak, tecride karşı çıkarak yerel demokrasi mücadelemizi sürdürme kararlılığını göstereceğiz. Bundan kimsenin şüphesi olmasın.”
‘Sadece belediye seçimi olarak görmüyoruz’
Türkiye’nin bugün bir seçim atmosferinde olduğunu hatırlatan Temelli, “Biz seçimleri sadece belediye seçimleri olarak ele almıyoruz. Türkiye demokrasisi açısından kritik bir seçimdir diyoruz. Eğer Türkiye demokrasisi açısından bu seçimler kritikse, o zaman demokrasi başlığında tecridi de ele almalıyız, savaşa karşı politikaları da ele almalıyız. Yani demokrasiyi güçlendirecek her alanda mücadelemizi yükseltmeliyiz. Bu her şeyden önce önemli bir adım, tecridin kırılmasıdır. Çünkü Türkiye’deki hukuksuzluğu besleyen, hukuksuzluğu neredeyse meşrulaştıran bir hal almıştır devletin, iktidarın bu uygulamaları. Buna son vermenin yolu, bütünlüklü olarak Türkiye’de demokrasi mücadelesini yükseltmek, tecride karşı, savaşa karşı ve yerel demokrasi ile Türkiye’de demokrasinin kazanmasını sağlayacak bir seçimi gerçekleştirmektir” diye belirtti.