Sermayenin çıkarını ve iktidarının bekâsını toplumun sağlığına tercih eden AKP’nin pandemiyle mücadele politikaları çökmüş, sağlığın yanı sıra halkın işi aşı, eğitimine kadar her alanda ortaya çıkan sorunlar, toplumsal krize dönüşmüştür. Kriz halkın çok büyük bölümünü doğrudan etkilediğinden, algı operasyonları gerçekleri toplumdan gizleyememiş; AKP, 18 yıllık iktidarında birçok kez yaptığı gibi yine Kürt düşmanlığını körükleyerek kendini temize çıkarma yoluna başvurmuştur.
Kürt düşmanlığı üzerinden kendini “ak”lama siyaseti sadece AKP’ye özgü değildir. Siyasi iktidarların halka hesap vermekte zorlandığı dönemlerde “kenarda hazır tutulan bu düşmanlığın körüklenmesi” Cumhuriyet’in kuruluşundan beri bir devlet geleneği haline gelmiştir. Zira Kürtler hedef yapıldığında muhalefet partilerinin, basının, sendikaların vs hemen tümü siyasi iktidarın arkasına dizilir; böylece iktidar da neden olduğu işsizliği, yoksulluğu, yolsuzluğu, halka yaşatılan zulmü, haksızlığı… unutturmuş olur.
“Küresel bir salgınla Kürt meselesi arasında nasıl bir bağ kurulabilir?” demeyin! İktidar köşeye sıkıştı mı devlet aklı ne yapar eder Kürtlerle bir bağlantısını bulur; dediğimiz gibi, muhalefeti de peşine dizer. Bu kez de gelenek bozulmadı. Ama bu kez Kürtleri düşmanlaştıran dili, iktidar partisi doğrudan üstlenmedi; görevi, Cumhur İttifakı’ndaki ortağı MHP yerine getirdi.
Pandemi karşısında Kürt düşmanlığını körükleme politikasının fitilini ateşleyen; MHP’nin başı Bahçeli’nin, TTB için ‘Virüsten daha tehlikelidir, kapatılmalıdır!’ çıkışı oldu. “Küresel bir salgınla Kürt meselesinin nasıl bir bağlantısı olabilir?” sorusu henüz ortadayken bir de “TTB ile Kürt meselesi arasında ilişki nasıl kurulabilir?” ve “İktidarı Ak’lamak üzere Kürt düşmanlığını körükleme işini neden MHP üstlendi?” soruları karşımıza çıktı!
“Akıllara ziyan” bu soruların yanıtını yukarıda da değindiğimiz ‘iktidarı temize çıkarmayı amaçlayan devlet aklı’nda aramalıyız. Soruları sondan yanıtlamaya başlarsak, MHP’nin AKP’yi değil devleti Ak’lamaya çalıştığını söyleyebiliriz. Bu, bizi 7 Haziran seçimleri sonrasında “AKP eşittir devlet” anlayışının yerini alan “AKP’nin derin devletle ittifakı”na götürmektedir. Derin devletin epeydir MHP’de cisimleştiğiyse bilinen bir gerçektir ve son atraksiyonlar bunu net olarak göstermektedir.
“Küresel bir salgınla Kürt meselesinin nasıl bir bağlantısı olabilir?” sorusunun yanıtı, “TTB ile Kürt meselesi arasında ilişki nasıl kurulabilir?” sorusunun ardında gizlidir. Küresel bulaş Covid-19 ile Kürt meselesi arasında bir ilişki elbette yoktur. Ancak TTB, mesleki değerleri ve toplum sağlığını savunurken, siyasi iktidarın pandemi sürecinde izlediği toplumun sağlığını hiçe sayan; büyük bir toplumsal krize neden olan politikalarını da ‘görünür’ hale getirmiştir. İşte, AKP ve derin devlet ittifakının bekâsını koruyabilmesi için devlet geleneği haline gelmiş senaryo bu nedenle devreye sokulmuştur. Zira Türkiye’deki hekimlerin büyük çoğunluğunun oyunu/onayını alan TTB yönetiminin, izlediği bilimsel ve etik değerlere rağmen marjinalize edilerek toplum nezdinde değersizleştirilmesinden başka çare kalmamıştır.
Türkiye’de kişileri ve kurumları itibarsızlaştırmanın, marjinalize ederek “suçlu” konumuna düşürmenin en kolay yolu “temel insan haklarının gereği olan siyasal ve kültürel hakları için mücadele eden” Kürtlerle ilişkilendirmektir. TTB için de aynı yol izlenmiş ve MHP-AKP güdümlü medya, eski defterleri karıştırarak TTB ile Kürt hareketi arasında bağlantı kurmaya çalışmıştır. Bu yapılırken hedefe alınan tema ise ironik bir şekilde “Barış, Dostluk ve Demokrasi”dir(!).
TTB’nin, Türkiye’nin kendi halkları ve komşuları arasında “Barış, Dostluk ve Demokrasi” değerlerini savunuyor olmasının “suç” hatta “vatana ihanet” olarak gösterilmesi, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi başta olmak üzere birçok evrensel norm tarafından başlı başına bir insanlık suçu olarak adledilir. Yani ortada bir suçlu varsa eğer; bu, evrensel insan hakları değerlerini savunan TTB değil; ırkçı, ayrımcı bir politika izleyerek halklar arasında düşmanlığı körükleyen AKP-MHP ittifakının ta kendisidir!
Adeta devlet geleneği haline gelen Kürt düşmanlığı üzerinden iktidardakileri “ak”lama siyaseti bir kez daha işe yarayacak mı yoksa toplumun aklıyla alay eden saçma sapan iddialarla gerçeklerin üzerini örtme çabası bu kez boşa mı çıkacak? Bu sorunun yanıtını, iktidarın ardına dizilmesi beklenen muhalefet partileri, basın, sendikalar ve hepsinden önemlisi Türkiye halklarının alacağı tavır belirleyecektir.