Bütçe müzakerelerinde siyasal gerçeklerin en çıplak haliyle ve en üst perdeden konuşulması geleneği TBMM “bütçe hakkı”nı Saray’a kaptırmış olsa da bozulmadı. Hatta Erdoğan’ın, akıllarını iktidar zehirlenmesiyle yitiren atanmış bakanları, kendilerini çırılçıplak ortaya attılar. Mevlüt Çavuşoğlu nöbeti Süleyman Soylu’dan devraldı; muhalefete kibirle ve tane tane meydan okudu: “Seçim yok. Seçim olsa da iktidarın size verilmeyeceğini biliyorsunuz.”
Bu sözlerin sahibi, son yirmi yılını parlamentoda, bunun yarısını da dış işlerinde geçirdi. Karşı karşıya olduğumuz, bir dil sürçmesinden çok daha fazlası. Çavuşoğlu, eski MHP’li şimdiki İYİ Partili rakibine “halk size oy vermeyecek” demiyor; “seçimleri biz kanacağız” da demiyor. Tayyip Erdoğan’ın dilinden düşürmediği at hırsızı tekerlemesinden -“atı alan Üsküdar’ı geçti”- sonra o da Kasım 2015 “sopalı seçimleri” , 2017 hileli referandumu ve 2018 hileli genel seçimleriyle böbürleniyor: “İktidar size verilmeyecek”.
2017 referandumu ve 2018 genel seçimlerini izleyen Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi (AKPM) ve Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) gözlemcileri raporlarında seçimlerin iktidar ve muhalefet için “eşit olmayan koşullarda” gerçekleştiğini tespit etmekle kalmamış, Yüksek Seçim Kurulu’nun (YSK) damgalanmamış zarf ve oy pusulalarını yasaya aykırı olarak geçerli saymasının da seçimlerin güvenilirliğini tartışılır kıldığını kaydetmişlerdi. Ancak, her iki kuruluş da bu ihlallerin Türkiye’nin “tek adam” yönetimi altına düşmesindeki rolünü tam olarak ortaya çıkarabilmiş değillerdi.
Bu konudaki en ciddi çalışma beş bilim insanı Peter Klimek, Raúl Jiménez, Manuel Hidalgo, Abraham Hinteregger ve Stefan Thurner tarafından gerçekleştirildi. Bilim insanları, önce 2017 referandumu, ardından 2018 cumhurbaşkanlığı seçimlerini yeni gelişen “seçim adli tıp analizi” (election forensic analysis) yöntemleriyle değerlendirip, karşılaştırdılar ve 5 Ekim 2018’de, “Türkiye’deki 2017-18 seçimlerinin adli tıp tahlili” (*) başlığıyla raporlaştırdılar.
Raporun vardığı en önemli sonuçlar şunlar: “Her iki seçimde de ‘sandık hileleri’ (ballot stuffing) ve ‘seçmen kaydırma’ (voter rigging) etkili oldu. Sandık hileleri oy verme merkezlerinin yaklaşık yüzde 11’inde etkiliydi. Az seçmenli oy verme merkezlerinde yakındaki çok seçmenli oy verme merkezlerine oranla daha çok ‘Evet’ oyu kullanıldığı görüldü. Hepsi bir arada bu istatiksel sapmalar 2017 referandumunun sonuçlarını ‘Hayır’dan ‘Evet’e çevirecek ölçüde büyük olmuştur. Bu bulgular, 2018 seçimlerindeki seçmen kaydırma ve sandık hileleri konusundaki benzer sonuçlarla (sırasıyla yüzde 15 ve yüzde 9) da doğrulandı.”
“2017 referandumunda ‘seçmen kaydırma’dan en çok etkilenen on il, çoktan aza doğru Şanlıurfa, Kütahya, Bayburt, Düzce, Kilis, Çankırı, Gümüşhane, Bolu, Kastamonu ve Tokat olarak sıralandı.”
Bunlar oldu. TBMM’yi, bütün kurumları, medyayı, sermayeyi, bütün toplumsal yaşamı saran kokuşma işte böyle başladı. Gayrimeşru bir şekilde elde edilmiş bir iktidar sadece gayri meşru yollarla korunabiliyor. Şimdi TBMM kürsüsünde, Bakanların pornografik söyleminde dile gelen de işte bu kokuşma.
Bütün bunlar olurken 15 Temmuz’un “şok ve dehşet” etkisi nispeten tazeydi ve ekonomik koşullar ile uluslararası ilişkiler henüz dibe vurmuş değildi. Hile hurdayla kapatılması gereken siyasal açık nispeten daha dardı, hile icra edilebiliyor ve açık kapatılabiliyordu. Şimdiyse, karşımızda toplumun rızasını yitirmiş; uluslararası alanda tecrit olmuş, moralsiz ve dağınık bir zorba iktidar var. Soylu’nun ergen haykırışları ve Çavuşoğlu’nun kof kibri bugünkü büyük açığı kapatmaya yetmez. Ancak, bir sonraki seçimlerin güvenliğinin bu zorba ve hilekâr iktidara emanet olduğu da bir sır değil.
Muhalefetin, bu iktidarı indirebilmesi, politik hazırlıklar, kitle seferberliği ve ittifakların yanısıra saydam ve denetlenebilir bir seçim düzenini güvenceye almasını; bunun için de 2017 ve 2018’deki “seçmen kaydırma” ve “sandık hileleri”ni sergileyerek iktidarla hesaplaşmasını gerektiriyor. Bu yönde sistematik bir çabaya girişmedikçe iktidarın “ilk seçimde gitmesi” bir temenniden öteye geçemez. Çavuşoğlu, kendisine bırakılsa, iktidarı “seçim de olsa” gerçekten vermeyecektir; göstermek gerekir ki, iktidar verilmez alınır!
(*) https://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0204975