İşsizlikten güç alan patronlar, her geçen gün biraz daha pervasızca davranıyorlar. İşçinin en temel hakkı olan yaşam hakkını elinden almaya, gasp etmeye çalışan patronlar, bunun karşısında dik duran işçiyi işten atmakla, hiçbir yerde işe almamakla, iş bulamamakla tehdit ediyorlar…
İşsizliği bile fırsata çeviren patronların, ülkeye ne gibi yararı olabilir?
3. havaalanında onlarca emekçinin yaşamını vahşi bir şekilde kaybetmesine sebep olmaktan, binlerce ağacı talan etmekten, havamızı, suyumuzu kirletmekten başka ne yaptılar?
Bu 3. havaalanı projesi hala devam ederken, her geçen gün ardında bıraktıkları annelerin gözyaşları, feryatları, eşlerin isyanları, öfkeleri ve yetim, öksüz bıraktıkları çocuklar yetmezmiş gibi, aynı firmalar başka projelerde cinayet işlemeye, başka ailelerin ocaklarına ateş düşürmeye devam etmekteler.
Havaalanında 2018 yılında bir kadın sendikayı arayarak, “Eşimi bulamıyorum, kaç gündür ondan haber alamıyorum. Önceden telefonu çalıyordu, bugün telefonu bile çalmıyor, çalıştığı firmayı kaç kare aramama rağmen elle tutulur bir cevap vermediler. Lütfen, rica ediyorum bize yardımcı olun. Her gün düzenli arayıp çocuklarıyla konuşmadan güne başlamayan adamdı, başına bir şey gelmiş olabilir. Bunu şirket bilmiyor ya da saklıyor. Siz bilirsiniz diye size yönlendirdiler, lütfen yardımcı olun” demesiyle düğümlenen, kısılan sesini duyunca, telefon karşısında ağladığını hissediyorduk.
Kadını sakinleştirmeye çalışarak eşinin ne iş yaptığını, nerede çalıştığı gibi bilgileri almaya çalıştık. 3. havaalanında hop hopçuluk yapıyordu, yani kamyonları yanaştırıp moloz ve toprakları, firmanın gösterdiği sahaya döktürüyordu. Biz de araştırdık. Bu işi yapanlar, dilimiz varmıyor ama, sefer üstüne sefer atan şoförler. Sefer başı ücrete mahkum edildiği için dikkatsiz ve hızlı hareket ediyorlar.
Daha önceleri de geri geri gelen hafriyat kamyonların altında kalan ya da hafriyat kamyonlarının döktüğü toprağın altında son anda fark edilip çıkartılanlar da olmuştu. Sonradan fark edip hemen çıkarttığımız ya da duyduğumuz insanlar da olmuştu.
Bu işçiye de öyle olmuştur demiyoruz ama eğer öyleyse çalıştığı bölgede aramak gerekiyor. Bir taraftan biz, bir taraftan aile araştırmaya çalışıyorduk. O dönemde genel başkanımız Özgür Karabulut ve inşaat iş yöneticileri dahil 34 arkadaşımız 3. havaalanı direnişinden dolayı tutukluydular.
Olayın peşini bırakmadık. Firmaları arıyorduk, böyle şeylerin olabileceğini, çalıştığı yerin didik didik aranması gerektiğini sık sık yetkililere aktarıyorduk.
Onlarca defa arayan aile artık aramamaya başladı, bize de cevap vermiyorlardı. Tabii ki biz de sonradan öğrendik ki, emekçi arkadaşın cenazesi, toprağın altından 3 gün sonra ulaştıkları cenazesi, memleketine gönderilmiş.
Çok sonradan gizli numaradan birisi arayarak, “Tam da sizin dediğiniz gibi olmuş, kamyonun hafriyat kapağı önce başına çarpmış, sonra hafriyatı üstüne dökmüş, arkasına bakmadan çekip gitmiş hafriyat kamyonu” dedi ağlayan sesiyle.
Sesin o kadına ait olduğunu anladım. “Siz de peşini bırakın, Allah razı olsun” deyip telefonu kapattı. Aileye yüklü bir para vadedildiğini ve birçok şeyle tehdit edildiğini anlamıştık…
İktidardan güç alan, işsizliği fırsat bulup köleliği dayatan bu taşeron sistemi, işçinin dinlenme hakkını gasp ederek, işten çıkartmayla korkutup uzun saatler çalıştırarak, işçinin emeğini her geçen gün ucuzlaştırarak, sefalet ücretini dayatarak işçiye yaşam hakkını tanımayıp yaşamı zehir eden, işçinin kendisine, ailesine yoksulluk dayatarak yaşamı psikolojik şiddet haline getirmiştir.
Hayatı pahalı eden, emeğimizi ucuzlaştıran bu sisteme karşı en büyük cevabımız örgütlenmek olacaktır. Toplumsal bir direniş olacaktır.