Ekrem İmamoğlu, 16 milyon seçmenin iradesine saygı gereği hak ettiği mazbatayı nihayet aldı. Ancak 18 gün sonra bile İstanbul seçimleri tamamlanmış, belirsizlik sona ermiş değil. İktidarın komik gerekçelerle ileri sürdüğü itirazları ve İstanbul seçimlerini yeniletme arayışları sürüyor. İmamoğlu’na mazbatayı vererek seçimi tekrarlatmak, başından beri AKP’nin üzerinde çalıştığı seçeneklerden biriydi. Öyle ya da böyle bir aşama kat edilmiş oldu.
AKP toplumdaki meşruiyetini, inandırıcılığını ve hepsinden önemlisi etki gücünü kaybetmeye başladı. İktidar açısından mutlak güç dönemi sona ermedi ama geriye dönüş başladı. Tabi burada Erdoğan’ın, AKP derin aklının B ve C planlarını da hesaba katmak lazım.
Ne olursa olsun artık herkes açısından muhasebe zamanı. Kendisini devletin ve mevcut düzenin kurucu unsuru olarak gören Kemalistler de, yeni dönemin muktediri olarak kendisini gören AKP de, tutumunu gözden geçirmek zorunda. Hiçbir siyasi güç için bundan önce yaşananlar bundan sonrası için olduğu gibi sürdürülemez. Geçmişte ısrar eden daha büyük kaybeder. Herkes, bunu yaşadıklarıyla deneyimledi. Kemalistler, tekçilikle, inkarla, demokratikleşmeye karşı dirençleri ve kendilerini toplumdan üstün görme yaklaşımları ile büyük kaybetti. AKP, “Yeni Türkiye” iddiasıyla ele geçirdiği gücün denetimine girdi ve eski nizamı kendi şekline büründürerek sürdürdü. Varlığını Kürt inkarı üzerinden, anti-demokratik ve baskıcı yöntemlerle sürdürebileceğini, savaşı derinleştirdikçe yükseleceğini düşündü. Yanıldığını, böyle devam ederse büyük kaybedeceğini bu seçim ona çok pahalı bir sonuç ile göstermiş oldu.
Sözün kısası, herkes için tek bir çıkış yolu var: demokrasi ve değişim. Aksini savunanlar AKP örneğinde olduğu gibi dönemsel kimi kazanımlar elde etse de ileride kaybetmeye mahkumdur. Bunu bilmek için ısrarla bu yollara sapmak ve bunları deneyimlemek de gerekmiyor. Dünyada bu sistemlerin tamamı denenmiş, sınanmış ve defalarca aynı sonuç ortaya çıkmıştır. Baskıdan medet uman, otoriterliğe yatırım yapan, yarattığı baskının cenderesine sıkışır ve baskı ile gider. Toplumsal gelişmeler birebir mekanik bir düzen içinde işlemese bile aynı yöntemi denemek aynı sonucu doğurmaktan başka bir işe yaramaz. Einstein yıllar önce bu ısrarı “ahmaklık” olarak tanımladı. Üstelik artık geçmişin deneyimlerine de kulak kabartmaya gerek yok. Çıkarılacaksa gerekli dersler, herkesin teorisi kendi deneyimi ve pratiğidir. Dolayısıyla geçmişte Kemalistlere kaybettiren Kemalizm’in baskıcı karakteriydi. Bugün AKP’ye kaybettiren AKP’nin baskıcı karakteridir. İktidar sahipleri bunu yeterince anladı mı? Emin olmak zor. Ama eski nizamın savunucularından Yılmaz Özdil bile “beka meselesinin” kayyım politikası sonrasında nelere yol açtığını anlatma gereği duyduğuna göre umutlu olmak için neden var demektir.
Ayrıca bu halk ve mücadele deneyimi öyle ya da böyle bu değişimi gerçekleştiriyor. Kürt hareketini ise 40 yıldır bu ateş coğrafyasında yaşatan onun değişimci ve özgürlükçü karakteridir. Bu yapı dinamik bir yapıdır, değişim ve dönüşümü esas alır ve sürekli tutumunu gözden geçirir. Üstelik kaybetmeyi beklemeden bunu yapar. Çünkü daha büyük kazanmak, idealini daha ileriye taşımak gibi bir amacı vardır. Statükoculuğa, korumacılığa karşıdır. Kürt siyasi hareketinin bir diğer tarihi misyonu da, kendisiyle birlikte coğrafyayı, etkileşimde bulunduğu siyasi yapıları değişime uğratma gücüdür. Kürtlere dokunan herkes öyle ya da böyle değişir. Bölgeyi değiştiren Kürt dinamiği Türkiye’de hasımlarını da değiştiriyor. Türkiye seçmeni Kürtlere dokunarak değişiyor, AKP de istediği için değil mecbur olduğu için değişmek zorunda.
Bu değişimin yolunu, Türkiye’nin kurtuluşunu şimdi Leyla Güven ve binlerce siyasi tutsak gösteriyor. Bu konuda atılacak herhangi bir adım Türkiye’yi içinde bulunduğu birçok krizden kurtaracak. Dahası İstanbul’da Kürtlerin desteği ile esen olumlu hava Türkiye’nin geneline yayılacak. Bu değişim havasında bir de Öcalan’ın konuştuğu, tecridin kırıldığı, cezaevlerinin boşaldığı, diyalog ve müzakerenin esas alındığı bir havanın yeniden oluştuğunu düşünsenize. Hayal etmesi bile rahatlatıyor insanı. Zor değil ve AKP’nin başka bir şansı da yok. Çünkü rüzgar özgürlükten yana, Kürtlerden yana esiyor.