Türkiye’de bir “iktidar sorunu” olduğu kadar bir “muhalefet sorunu” olduğu da bir gerçek. Siyaset bilimcilerin önemli bir kısmı demokrasilerde, çeşitli denge ve denetleyici kurumların varlığının yanı sıra, muhalefet ve iktidar arasında düşmanca olmayan ama itişmesi, tartışması ve müzakeresi olan bir rekabet ilişkisi olması gerektiğinin altını çiziyorlar. Oysa bizdeki demokrasinin geldiği yer, muhalefeti tümüyle düşman gören, demokratik olmayan, hatta demokrasi karşıtı, tek adamcı ve despotik bir iktidarın olduğu bir yer.
İktidar da biliyor ki bu bir istikrarsız durumdur ve bu yönetim tarzı iki yönden birine doğru evrilecektir. Ya, eğer becerilebiliyorsa muhalefetin seçimlerde bir başarı elde etmesini önleyecek koşulları yaratmak ve böylelikle seçime gitmek. Ya da bir gerekçe üreterek desteği düşmüş olsa da “olağanüstü hal” ilan edip ülkeyi fiilen yönetmek.
Bence Türkiye’nin demokrasi macerasında geldiği yer böylesine tehlikeli bir yer. O nedenle de AKP hükümetinin bu yönetim tarzına itiraz edip ülkede gerçek bir demokrasiyi özleyenler için yapılması gereken birçok şey var.
Öncelikli olarak anlaşılması gereken noktalardan biri, iktidarın HDP’nin demokratik siyasette oynayabileceği rolü görüp, onu, elindeki birçok imkanla, başta “yargı” sopası olmak üzere yok etmek, yok olmuyorsa da etkisiz hale getirmek amacıdır. Selahattin Demirtaş meselesi budur. Bu stratejiyi Avrupalı hukukçular anladılar ve Demirtaş başta olmak üzere HDP’li siyasetçilerin aslında “rehine” olduklarını fark ettiler ve “derhal serbest bırakın!” dediler. Ama aklının bir ucunda “yerli milli” despotik bir ülke için gerekirse “olağanüstü hal” ilan edip ülkeyi kanunsuz bir biçimde yönetmek olan iktidar açısından bu durum “yok hükmündeydi” ve nitekim öyle de oldu “Bizi bağlamaz!” diyerek yürümeye devam etti.
Bu nedenle de muhalefetin Selahattin Demirtaş ile ilgili AİHM kararını ülkenin birinci meselesi olarak görmesi gerekiyor. Çünkü iktidarın HDP’yi, onun oynayabileceği rolden uzaklaştırıp iktidarını sürdürebilmesi kendi dizayn ettiği oyunun en önemli parçasıdır. Eğer muhalefet bunu görmez ve yine iktidarın HDP ile ilgili yarattığı algı üzerinden bir siyaseti tercih ederse, bilmelidir ki bu tavır, muhalefet, iktidarın iktidarını sürdüreceği koşullara razıdır anlamına gelecektir.
Peki muhalif partiler arasında iktidarın bu oyununu gören ve HDP üzerinde oynanmaya çalışılan oyunları inandırıcı bulmayan siyasi partiler var mıdır?
Yaptıkları açıklamalardan konunun siyasi arka planını da anlayarak konuşanlar yalnızca DEVA ve Gelecek partilerinin sözcüleri oldular. CHP ise konu sanki “teknik” bir konuymuş gibi konuşmayı, İYİP ise iktidara yakın duran bir açıklamayla yetinmeyi tercih etti. Bence bu durum, HDP’nin “çantada keklik” sayılamayacağının da işaretlerini veriyor. Çünkü HDP konusunu anlamayan bir muhalefetin iktidara alternatif olma şansı yoktur. İktidara gerçek bir alternatif, iktidarın demokrasiyi rafa kaldırabilme tehlikesini görüp ona göre siyaset yapan siyasi partilerin cesur tutumlarıyla oluşturulabilir. “Ne şiş yansın ne kebab!” mantığıyla davranan partilerle değil.
Not: Okuyucularımın 2021 yılını daha huzurlu, daha mutlu ve barış içinde geçirmelerini dilerim.