İHD Eş Genel Başkanları Keskin ve Türkdoğan, yarın görüşülmesi beklenen yeni infaz paketini değerlendirdi. Keskin ve Türkdoğan’a göre, ‘düşman hukuku ile hazırlanmış bu teklif sorun çözmek yerine yeni sorunlar getirecek’
AKP ve MHP’nin hazırladığı ve 90 bin kişiye tahliye yolunu açan ancak siyasi tutukluları kapsam dışı bırakan yeni İnfaz Kanunu, geçtiğimiz günlerde Meclis Komisyonu’ndan geçti.
Eşitlik ilkesine aykırı olduğu için eleştirilerin hedefinde olan 70 maddelik “Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” yarın Meclis’te görüşülecek.
Kanun teklifini, ANF’den Zeynep Kuray’a değerlendiren, İnsan Hakları Derneği (İHD) Eş Genel Başkanları Eren Keskin ve Öztürk Türkdoğan, uygulamanın bir ‘düşman hukuku’ olduğunu vurguladı ve olası sonuçlarını değerlendirdi.
‘Sorun çözmüyor yeni sorunlar getiriyor’
İnfaz Yasası değişikliği teklifinin ayrımcı bir içeriğe sahip olduğunu ve İHD olarak yaptıkları önerilerin kesinlikle karşılanmadığını ifade eden Öztürk Türkdoğan, yeni teklifin sorunları çözmek yerine, yeni sorunlar getireceğine dikkat çekti.
AKP-MHP iktidarının güvenlikçi bakış açısının olduğu gibi teklife de yansıdığını vurgulayan Türkdoğan, “Türkiye dünyada en fazla gazetecinin, siyasetçinin, seçilmiş milletvekilinin, belediye eş başkanının, avukatının, aydınının, insan hakları savunucusunun tutuklu olduğu ülkelerin başında geliyor. Kendi muhaliflerini adaleti ve kanunları kullanarak hapiste tutan bir iktidarın politikasında da bir değişiklik olmadığını gösteriyor mevcut durum” dedi.
‘Hesabını veremezler’
Covid-19 salgınının en büyük risk teşkil ettiği yerlerin başında hapishanelerin olduğunu hatırlatan Türkdoğan, durum böyleyken mahpuslar arasında ayrım yapmanın tam anlamıyla ‘düşman hukuku’ olduğunu kaydetti.
Türkdoğan devamla şunları belirtti: “Siyasi mahpuslar sadece siyasi düşüncelerinden dolayı, düşünce açıkladıkları için iktidar tarafından suçlu bulunup içeriye atılan gruptur. Bugün Osman Kavala kime karşı suç işlemiş? Selahattin Demirtaş, Selçuk Mizraklı, Selçuk Kozağaçlı kime karşı suç işlemiş? Gazeteciler kime karşı suç işlemiş? İşte tam da bu nedenle önce siyasi mahpusların bırakılması talep ediliyor. Yani iktidar salgını da bir fırsata dönüştürmüş durumda. Çok riskli ve tehlikeli bir şey yapıyorlar. Onlara göre fırsat olan durum ters tepebilir. Birincisi, eğer bir grup mahpus salıverilip, içerde kalanlar Koronavirüs nedeniyle hastalanıp, ölümler meydana gelirse hem toplumda hem de hapishanelerde çok büyük tepkiler olur ve bunu kesinlikle önleyemezler. İkincisi ise, virüs tehlikesine rağmen siyasi mahpusları içerde tutarlar ve diğer grubu salarlarsa, bütün dünya Türkiye’de siyasi mahpusları içeride tutan iradenin çok tehlikeli bir irade olduğunu düşünecektir. Niye tehlikeli? Çünkü siz ölüm tehlikesi altındaki insanları hapiste tutarsanız, demek ki artık bunlardan nefret ediyorsunuz ve onlara düşman hukuku uyguluyorsunuz demektir. Bu da uluslararası arenada bu rejimin otoriter, baskıcı karakterini olduğu gibi açığa çıkartır. Bunun hesabını da veremezler.”
İktidarın meselenin ciddiyetinin farkında olmadığını ifade eden Türkdoğan, “Umuyorum genel kurulda bu hatadan vazgeçerler, muhalefet partilerinin önerilerine kulak verirler. Biz koşullu salıverme sürelerinde eşitlik istiyoruz” dedi.
‘Darbe hukukuna bile aykırı’
Eren Keskin ise darbeciler tarafından yapılmış anayasasının 10’uncu maddesinin dahi kanun karşısında herkesin eşit olduğunu söylediğine işaret ederek, çıkartılan infaz tasarısının Türkiye’nin kendi anti-demokratik anayasasına bile aykırı olduğunu vurguladı.
Türk devletinin aynı zamanda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olduğunu hatırlatan Keskin, bu sözleşmenin 14’üncü maddesine göre de her türlü ayrımcılığın yasaklandığını anımsatarak, “Siz böylesine eşitsizlik içeren bir tasarıyı yasalaştırırsanız, hem kendi hukukunuza hem de altına imza attığınız sözleşmelere aykırı davranmış olursunuz” dedi.
‘İdamı savunmaktan farkı yok’
Bu son çıkartılan düzenlemenin idam cezasını savunmaktan hiçbir farkı olmadığına işaret eden Keskin, düzenlemenin ‘bazı mahpuslar yaşasınlar, bazı mahpuslar ölsünler’ demek anlamına geldiğini söyledi.
Cezaevlerinin şu anda yaşam koşulları açısından en güvenliksiz, en korunmasız yerler olduğunu vurgulayan Keskin, bazı cezaevlerinde 30-40 kişinin aynı koğuşta birlikte kaldığını, bu açıdan sosyal mesafeden söz edilemeyeceğini kaydetti.
‘İnfaz eşitliğini savunuyoruz’
Yine gelen bilgiler arasında bazı cezaevlerinde su dahi akmadığına dikkat çeken Keskin, Diyarbakır Kadın Cezaevi’nin bu cezaevlerinden biri olduğuna işaret etti.
Düzenlemenin bu haliyle, hasta olup siyasi davadan yargılananın ya da mahkûm edilenin tahliye edilemeyeceğini dile getiren Keskin, “Bu düşman hukuku uygulamasıdır. Devlet gibi düşünmeyenlere her türlü hakkı yasaklayan yasakçı bir uygulamadır. O yüzden de insan hakları savunucuları olarak buna karşı olduğumuzu ve herkes için infaz eşitliğini savunduğumuzu dile getiriyoruz” şeklinde konuştu.
“Siz Alaattin Çakıcı’yı çıkartıp, Selahattin Demirtaş’ı içerde bırakırsanız bu, salgında bile düşman hukuku uygulaması yaptığınız anlamına gelir” vurgusunda bulunan Keskin, böyle salgın günlerinde her türlü ayrımcılığın ortadan kaldırılarak, demokratik bir yasa hazırlanması gerektiğini kaydetti.
HABER MERKEZİ