Rızasız yolun çözen, çürüten, düşürüp iradesizleştirerek her türlü talana açık duruma getiren etkilerini yaşamın her alanında hissedip yaşamaktayız. Muktedirler tahakkümlerini bir şiddet sistematiği üzerinden yürütmektedirler. Tarihin farklı aralıklarında somut koşullardan ve ihtiyaçlarından hareketle ideolojik araçlarını da güncellemekte, toplumsal hafızaya yönelip tahrip ve manipüle etmekte, diğer kurumlarını da ideolojik motivasyonları üzerinden karakterize ederek toplum mühendisliği yapmakta, tahakkümlerini kalıcı kılmak istemektedirler.
Çözme, çürütme, düşürme siyaseti toplumun tüm ezilen kesimlerini ve halkları kapsamaktadır. Türkiye özelinde, muktedirlerin arayışları Osmanlının çöküş sürecinde İttihatçı klikle, onun siyaset biçimiyle sonuçlanmıştır. Tarihsel-toplumsal Türklüğün hakikatinden koparılması ve siyasal İslam’la sentezlenmesiyle başlatılan saldırı dalgaları Anadolu ve Kürdistan halklarının biçilmesiyle tek tip iktidar alanının inşasına odaklanmıştır. Bu tahakküm biçimi sadece ötekileştirilen halkları değil, kültürel İslam’ı ve Türklüğü de esir almış ve düşürmüş, muktedirlerin kılıcı, güç devşirdikleri toplumsal tabanı durumuna indirgemiştir.
Türkiye muktedirleri tahakküm ve sömürü yolunda işledikleri tüm suçları da bu halk ve inanç kimlikleri üzerinden gerçekleştirmiş, kendilerini bu halk ve inanç kimliklerinin sahibi, temsiliyeti olarak ilan etmişlerdir. Oysa vurgulandığı üzere bu halk ve inanç kimliklerini gerçekte esir almış, istismar etmiş, tüm suçlarına kalkan etmişlerdir. Bu gerçek sıkça dillendirilmeli, geniş kitlelerin bilincine yansıtılarak yaratılan manipülasyon kırılmalıdır.
Türkiye muktedirleri, konjonktürel gelişmeler bağlamında yayılmacı bir siyaset izlemekte, bu bağlamda içeride daha merkezi, bunun içinde daha otoriter bir rejim inşası yolunda epeyi yol katetmiş durumdalar. Bunun sonuçlarını kadın cinayetleri, emekçilerin derin yoksulluğu, göçler, ekokırım, Kürt halkı ve Alevi halkı üzerinde derinleştirilen şiddet biçiminde yaşamaktayız. Faşizm toplumsallaştırılmaktadır. Ezilen toplumsal kesimler, halklar ve Aleviler bu gerçeği ve gelmekte olanı bilince çıkararak duruş göstermek zorundadır.
Rejimin dayattığı yozlaşma ve çürüme durumu hâlâ direnç gösteren toplumsal kesimler ve halklar dışında geniş kitleleri sarmış durumdadır. Genel resme baktığımızda biz Alevi halkların durumu da iç açıcı değildir. Bu çürüme hali, çok yönlü bir kuşatılmışlık altında halk gerçekliğimize sirayet etmiş durumdadır. Tarihsel-toplumsal hakikatimizle aramızdaki mesafe gittikçe açılmaktadır. Zira Yol’un önermeleriyle somut durumumuz örtüşmemektedir. Bu nedenle her defasında özümüzü yoklamak, dara durmak zorundayız. Sistemin manipüle ettiği kitlelerin durumuna bakalım. Hakikatimizle bir kez daha buluşmayı başaramazsak varacağımız yer orasıdır. Yol’umuzu, toplumsal var oluş biçimimizi, hesapsız bedellerimizi, gelecek kuşaklarımızı feda edecek miyiz?
Geleneğin aklından, pirlerimizin dilinden kısa bir aktarı aydınlatıcı olacaktır. “Arıya bak, arı için en büyük nimet çiçeklerdir. Onları incitmez, kırmaz, dökmez. Bak onları mayalar ki her çiçek meyve ve tohum versin. Çiçeğe doğum yaptırıyor. (…) Arının nimetleri ile ilişkisi rızalık ve ikrarlıkladır. Rıskını alırken rızalıkla alır. Arı doyumsuz değildir. Sadece kendi ihtiyacı olanı alır. Nefsi, ahlakı hakçadır, rıskı helaldir…” Evet, Arı Sırrı… İhtiyacı kadar alır, rıskını alırken çiçeği mayalar, onun kendini sürdürmesine ve diğer canlılar içinde rısk oluşmasına katkı sunar, zarar vermez, rızalık ve ikrar ilişkisi kurar.
“Arı Sırrı” örneği her ikrarlı Alevi’ye fikirde, zikirde ve eylemde rehber olur; varlığın, var oluşun holistik ve simbiyotik gerçeğini de ortaya koyar. Kendimizle rızamız, hanemiz ve toplumla, cümle insan ve varlıkla razılık-rızalık ilişkisi ve ikrarlı bir yaşam biçimi böyle kurulabilir. Modernizmin bataklığını reddeden, aidiyet duygusunu koruyup hakikat arayışını sürdüren ve Yol’un kemaletinden bir nebze nasiplenen her Alevi bu hakikati rehber edinir. Buna bal yapmak denir. Çürüten, çözen, düşüren, düşmanlaştıran, boğuşturan arsızın, nursuzun, uğursuzun, yağmacının yoluna tabi olunmaz! Fikirde, zikirde, eylemde…
Bağlı olarak siyasal alanla ilişkilenirken de Yol’un hakikati esas alınır. Tahakküm ve gasp siyaseti güden, düşmanlaştıran siyaset biçimleri karşısında insan ve doğayla azami rızalaşma halini, demokratik cumhuriyeti mümkün kılabilecek, barıştıracak, buluşturacak fikriyat ve programa sahip siyasal bir çizginin iradi bileşeni olmamız zorunluluktur. Herhangi bir zihniyet ya da siyasal yapıya olan mesafemizin belirleyeni, söz konusu fikriyat ya da oluşumun içerdiği hakikat payı olmalıdır.
Resmi ideoloji; tüm versiyonları, siyaset biçimi ve politikalarıyla tahakkümcüdür, gaspçıdır, hakikat düşmanıdır. Seçimler süreci yaşanmaktayken rızalı-ikrarlı birliği öneren, mücadelesini verip bedellerini ödeyen, dünden bugüne cümle mazlumların mücadele bileşkesi ve birlik adresi olan DEM Parti halihazırda hakikatin en yüksek tecelli ettiği tek adrestir. Toplumsal akıbetimizi belirleyecek olgu ise demokratik mücadelenin başarısı olacaktır. Demokratik birlik ve mücadeleyi daha da güçlendirmek, görünür kılmak Aleviler için yaşamsal öneme sahiptir.
Aşk ile