Medaows Raporu veya Roma Kulübü Raporu (1972) olarak da bilinen ‘Büyümenin Sınırları’ raporundan bu yana 50 yıl, ‘Sürdürülebilir Kalkınma’ ki, ilk defa Birleşmiş Milletler’in ‘Ortak Geleceğimiz’ raporunda 1987’de dillendirilmişti 35 yıl, Rio de Janeiro Gezegen Zirvesi’nden 30 yıl, Kyoto Protokolü’nün ilanından da 25 yıl geride kaldı ve İklim Konferansları’nın 27’ncisi bu günlerde Mısır’ın Şarm El Şeyh kentinde devam ediyor… Lâkin iklim krizi ve ekolojik yıkım da pupa yelken yol almaya devam ediyor… Velhasıl ‘garp cephesinde yeni bir şey yok…’ O halde onca zamanda neden bir arpa boyu yol alınamadı, tam tersine durum daha da kötüleşti? Sorunun çözümü onu yaratanlardan beklendiği için… Oysa, bir sorunun çözümünü onu peydahlayanlardan beklemek abesle iştigal etmektir.
Eğer bir iklim krizi ve ekolojik yıkım ortaya çıktıysa faili doğru tespit gerekir… Ve fail kapitalizmdir… Kapitalizmin iflah olmaz sınırsız büyüme, genişleme, yayılma eğilimi/dinamiğidir… Sonlu/sınırlı bir dünyada sınırsız büyüme mümkün olmadığına göre… Şimdilerde olduğu gibi, bir zaman geliyor sınırsız büyüme doğal kaynakların sınırına dayanıyor… Bir ekonomi yılda ortalama %3 oranında büyürse, 23 yılda ikiye katlanır, bu, 23 yılın sonunda iki kat fazla enerji, emek, doğal kaynak kullanılacak demektir… Her 23 yılda ikiye katlanırsa ne olur? Duvara toslanır…
İklim krizi (atmosferin ısınması), karbon, metan ve nitrit oksit gazlarının atmosfere karışması ve sera etkisi yaratmasının, ekolojik yıkım denilen de doğal kaynakların aşırı kullanılmasının-kirletilmesinin sonucu. Tabii karbon gazının payı çok yüksek. Isınmayı durdurmak için gaz emisyonunu önemli oranda azaltmak gerekiyor… Bu da verili üretim, tüketim ve yaşam tarzını radikal olarak değiştirmekle mümkün… Hem saçma üretimi ve tüketimi sorun etmeyeceksin ve hem de iklim kriziyle mücadele ettiğini söyleyeceksin… Öyle bir şey asla mümkün değildir… Eğer sorunu çözme niyetin varsa önce onu adıyla çağıracaksın. Yalan söylemeyeceksin! Aksi halde yapılanlar seyirciyi oyalamaya yarar… Rio de Janeiro’daki ilk iklim zirvesinden bu yana, geride kalan 30 yılda bir arpa boyu yol alınmadı. Tam tersine yangına körükle gidildi…
Yaklaşık yüz kadar devlet ve hükümet başkanı, 200 ülkeden 45 bin delege Mısır’ın turistik kenti Şarm El Şeyh’in süper lüks otellerinde iklim krizini ‘tartışıyor’… Doğrusu tartışıyormuş gibi yapıyorlar… Emperyalist Batı’nın devlet ve hükümet başkanları hamasi konuşmalardan sonra herhalde “Çin’i, Rusya’yı nasıl hizaya getirebileceklerini” konuşuyorlardır… Kanlı diktatör Abdül Fettah Sisi ile yeşil yatırımların pazarlığını yapıyorlardır… İklim sorunları tartışıla dursun, Mısırlı 150 iklim aktivisti hapse atıldı… Hiçbir muhalif sese nefes aldırılmıyor, zirve bölgesine bile yaklaştırılmıyor… Herhalde ‘zirvenin selameti’ içindir… O Mısır ki, hapishanelerinde 60 bin siyasi tutuklu var… İşkencenin, katliamların vaka-i adiyeden sayıldığı Sisi Mısırı’nda emperyalist ülkelerin devlet ve hükümet başkanları Çin’e ve hasım saydıkları başka ülkelere insan hakları ve demokrasi dersi vermeye devam ediyorlardır… Herhalde emperyalizmin uşağı Sisi Mısırı’nın ‘demokrasi performansından’ memnunlar…
Zirvenin açılış konuşmasını yapan Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri António Guterres, yeter demenin zamanının geldiğini, “Biyolojik çeşitliliğe zulmettiğimiz, kendimizi karbonla öldürdüğümüz, doğaya tuvaletmiş gibi davrandığımız, yaktığımız, daha derine deldiğimiz, kazdığımız yeter. Kendi mezarımızı kazıyoruz” demiş… Aslında o tür uyarılar ilk defa yapılmıyor. Birleşmiş Milletler Örgütü 1945’te kuruldu. Geride kalan 77 yılda emperyalist statükoyu meşrulaştırmanın dışında bir işlevi olmadı… Söylenen sözlerin, vaad edilenlerin bir karşılığı yoktu… Birkaç emperyalist devletin ve büyük sermayenin hizmetinde oldu ama retorik başkaydı…
İklim zirvelerinin finansmanı da başta 12 petrol devi olmak üzere, Coca-Cola ve başka çok uluslu şirketler tarafından yapılıyor. Tabii doğrudan değil, halkla ilişkiler şirketleri marifetiyle…
NATO’nun Ukrayna’ya yönelik vekalet savaşıyla (proxy war) iklim mücadelesi rafa kaldırılmış görünüyor… Rusya’ya karşı yaptırımlar, doğal gaz ve petrol fiyatlarını yükseltince, iklime dair vaatler unutuldu… Oysa, Paris Dünya İklim Konferansı’nda (2015) sanayi devrimi öncesine göre atmosfer ısısını 1,5 derecenin altında tutmak için, tarafların gaz emisyonunu %43 oranında azaltmaları gerekiyor. 200 ülkeden sadece 26’sı vaadedileni yerine getirmiş… XIX’uncu yüzyılın sonundan beri dünya sadece 1,5 derece ısındığı halde yaşananlar ortada… Bugünkü eğilimler devam ederse atmosfer ısısının 2100 yılında 2,5 derece ve daha fazla yükselmesi ihtimal dışı değil…
Oysa felaketler şimdiden yaşanıyor. Aşırı sıcaklık dalgaları, aşırı yağışlar, seller, kuraklık, orman yangınları, kasırgalar milyonlarca insanın yaşamını tehdit ediyor. 2050 yılında iklim mültecileri sayısının 250 milyonu aşacağı tahmin ediliyor…Buzulların erimesiyle deniz seviyeleri yükseliyor. Geçtiğimiz yaz Pakistan’da sellerden 1700 kişiyi öldü, 12 binden fazlası yaralandı ve en az 33 milyon yerinden oldu… Bu kadarı bile önümüzdeki yakın dönemde olacakların habercisi… Aynı zamanda sıtma, kolera gibi hastalıklar da hortluyor. Benzer felaketler Afrika’da da ve Orta-Doğu’da da yaşanıyor. Avrupa ve ABD’de de büyük yangınlar, seller, kasırgalar yaşamı zorluyor.
Velhasıl, kapitalizm dahilinde iklim kriziyle ve ekolojik yıkımla başa çıkmak mümkün değil. Burjuva devletlerden, burjuva politikacılarından çözüm beklemenin bir karşılığı yok… Kaldı ki, artık devletler yönetmiyor… Dev sermaye grupları, küresel finans oligarşisi yönetiyor… Geride kalan dönemde iklim krizi bahsinde yaşananlar kimin yönettiğini göstermiş olmalıdır…
İklim krizi sadece küresel planda çözülebilir… Ulusal düzeyde karbon gazı emisyonunu durdurmak mümkün değildir… Zira atmosferi ısıtan gazlar sınır tanımaz… Aslında sorun çözümsüz değil… Teknolojik düzey, iki nesil dahilinde sorunu çözmeyi mümkün kılar ama kapitalizm dahilinde değil… Oxfam’a göre, 125 milyarder ve yatırımları Fransa, Mısır ve Arjantin’den daha çok gaz emisyonu yapıyor… Ve bu milyarderden sadece biri yılda 393 milyon ton CO2 emisyonu yapıyor… Bu, bu dünyada yaşayan insanların %90’ının her birinin neden olduğu emisyondan bir milyon kattan fazla… Kapitalistlerden ve onların devletinden çözüm beklemek bir şeyi olmadığı yerde aramaktır… Pandemi döneminde yaptıklarını hatırlamak yeter… Kâr, insan yaşamından önce geliyor…Dünya ölçeğinde 7 milyon insan neden öldü? Ki, bu resmî rakam. Gerçek ölü sayısının bunun çok üstünde olduğu biliniyor… Oysa, Nature gazetesinin haberine göre pandemi ile iklim krizi arasında yakın ilişki var. Araştırma, iklim değişiminin devam ettiği durumda, insanlara bulaşan virüslerde (SARS-Co-V2, HIV ve Ebola…) dramatik bir artışın kaçınılmaz olduğunu ileri sürüyor…
İklim kriziyle, ekolojik yıkımla ancak eko-sosyalist bir paradigmayla,’ kapitalist kârı değil, insanı ve doğayı esas alan radikal bir ‘geçiş programıyla’ başa çıkılabilir… Aksi halde şeylerin sarpa sarması, insanlığın ve uygarlığın geleceğinin kararması kaçınılmazdır… Hem bu duruma müdahale etmek ve hem de onu vakitlice yapmak gerekiyor… Aksi halde işimiz daha da zorlaşacak…