Bu başlık altında işlemeye çalıştığımız ne küresel ısınma, ne kutuplardaki buzulların çözülmesi, ne de yağışların karakter değiştirerek aniden oluşan sellere yol açması. Yer altı sularının kurumasıyla Konya ovasında yaşanan ani göçükler, birkaç futbol sahası genişliğindeki obruklar da değil konumuz.
Besiciliğin yok edilmesinden sonra ülkenin et ihtiyacını karşılamak için ithal edilen sığırlarla baş gösteren şarbon salgınını da başka bir yazıda konuşuruz.
Bu hafta pertavsızı politik iklime ve o iklimde üreyen enfeksiyonlara çevirmeli.
Türkiye’nin yeni düzeni kendine özgü bir toplumsal iklim oluşturdu. Şimdi o iklimin yaygınlaşmasına, sokağı ve toplumsal ilişkilerimizi şekillendirmesine tanıklık etmekteyiz.
Yeni düzenin en önemli özelliği topluma bir kurtarıcı kazandırmış olması. Daha doğrusu ise, eski düzenin nimetlerinden yararlanan politik bir figürün, olağanüstü başarılı bir proje uygulaması ile önce kurtarıcı gömleğini giymesi, ardından da yeni bir düzen inşa etmesi.
Yeni düzenin trendi ‘Kasımpaşalılık’ olarak tezahür ediyor. Buradaki ‘Kasımpaşalılık’ tabirini delikanlılık, kabadayılık gibi ifadelerle de ikame etmek mümkün. Bu özelliklerle donanmış yurdum insanı mevcut iklim içinde kendi değerlerini rahatça ifade etme olanağına kavuştu.
Örneğin kıyafetini beğenmediği birine müdahale etmeye, azarlamaya, daha da öteye geçerek fiziki saldırıda bulunmaya hakkı olduğuna inanıyor. Şort giydiği için bir kadına otobüste tekme atabiliyor mesela.Ya da birkaç gün önce yaşanan olayda görüldüğü gibi, minibüsteki yolculardan birini, bir başkasına yer vermesi konusunda uyarmayı kendine görev ve sorumluluk sayıyor. İtirazla karşılaşınca da galiz küfürlerden muhteşem bir edebiyat sunuyor bir dolu insan arasında
Türkiye’nin yeni düzeninin bir diğer önemli özelliği ise toplumsal sindirilmişlik halinin yaygınlaşması. Bir minibüs veya otobüs dolusu insan arasından bu hoyratlığa itiraz eden tek bir ses duyulmuyor. Yere düşen birini tekmelemek, hatta linç etmek için birbiriyle yarışan insanımız, hödüğün teki ağzını bozduğunda dönüp iki laf etmeye cüret edemiyor. Çaresizlik içindeki kadının polise sığınma çabası ise minibüs sürücüsü tarafından engelleniyor.
Buna karşılık, otobüs yolcularından birinin cep telefonundaki paylaşımları yanında oturan bir diğer yolcunun dikkatini çektiğinde, yapılan ihbar sonucu otobüsün polis tarafından durdurularak gözaltına alınma ihtimali de bir gerçeklik olarak yaşanıyor bu iklimde.
Bir yanda toplu taşıma aracında kendi halinde mesajlarını okuyan biri, işgüzar bir ihbarcıdan ötürü gözaltına alınırken, diğer yanda uluorta küfreden, tehditler savuran bir maganda elini kolunu sallayarak aramızda dolaşabiliyor. Aynen Gezi olaylarında elinde döner bıçağı ile insanlara saldıran bir diğeri gibi…
Toplumsal çalkantı dönemlerinde böylesi olayların yaşanması doğaldır. Karabağ savaşı sonrası ortalıkta serseri mayın gibi dolaşan bu tipler Ermenistan’da da yaygındı. Orada da insanlar, “İte dalaşacağına çalıyı dolaş” deyişine uygun olarak bu adamların olası çamurluklarından sakınmaya gayret ederdi. Ancak savaş sonrasının bu başıbozukları çok kısa sürede halledildiler. Sokak serserileri iki-üç hafta içinde temizlendiler, ama ayrıcalıklarla donatılmış çete yapılaşmalarının tasfiyesi bugünlere kaldı. Ermenistan’da mevcut iklim bu düzene son verdi. Temizliğin başlangıcı ise başkanlık sisteminden parlamenter düzene geçmekle mümkün oldu.
Bizde ise, meclisin işlevsizleştirilmesi, olağanüstü yetkilerle donatılmış cumhurbaşkanının ülke yönetimini tek başına şekillendirme arzusu sokakta, kamusal alanda bu tür enfeksiyon odaklarının türemesi gibi bir sonuca yol açıyor.
Barış Ünlü’nün ‘Türklük sözleşmesi’ adlı kitabında irdelediği hallerimizin yeni düzendeki tezahürleridir yaşananlar. Düğünde sağa sola ateş ederken ağabeyini vuran da bizdendir, parkta köpeğin ayaklarını kesen de.
İki gün sonra 6-7 Eylül Pogromu’nun 63. yıldönümü yaşanacak. Saat kaçta, nerede, ne olacağını bilen, ama bunu en yakınındaki komşusuna bildirmeyen milyonlarca insanın ittifakı ile kotarılan önemli bir tertibin hikayesi bu. Kotarılması kadar karanlığa, unutulmaya mahkûm edilmesi de milli mutabakatın bir tezahürü. Şiddet iklimi bu topraklarda her zaman egemen oldu, yeni olan ise bizim şimdi tanık olduğumuz hali.