Yaşadığımız mevsimlerde beklenmedik hava olayları ile karşılaştığımızda, daha önce tanık olmadığımız feyezanlar (20, 50, 100 yılda bir kez beklenen yağışlar) ve bunlara bağlı seller olduğunda, doğada var olan türler azalmaya, yok olmaya başladığında sözcüklerimizin arasına sızan kavramlar; iklim değişikliği, “iklim krizi”, sera gazı, karbon emisyonu, fosil yakıt vb.,
Yaşananları aynı sözcüklerle analiz edenlerin; iklim kriz karşıtlarının, bu sözcükleri pekiştirmeleri,
1970 yılında yapılmaya başlayan atmosferdeki sera gazı ölçümlerini ardı ardına yapılan Kyoto (1997), Kopenhag (2009) vb. uluslararası iklim zirvesi toplantılarında çıkartılan direktifler (IPCC 2001), alınan kararlar, toplantıya katılan devletler tarafından imzalanan-imzalanmayan protokoller,
Gerçekler, üretilen-öğretilen senaryolar, stratejiler…
Bizler hep beraber bu anaforun içinden geçerken, kapitalizmin krizlerine karşı çözümlemeler ise gerçeğin acımasızlığını derinleştiriyor. Yaşamı zorlamaya devam ediyor.
Zorlama farklı coğrafyalarda farklı nedenlerle halkların direnişini açığa çıkmakta Paris’te Sarı Yelekliler hareketi, Tunus’ta Arap Baharı, Türkiye’de Gezi Hareketi, Cocabamba’da başlayan suyun ticarileştirilmesine karşı hareket…
Hareket; sürecin neden-sonuç ilişkisini; kapitalizmin yoksulların sırtına vurduğu yük ve halkların hangi siyasetten olursa olsun buna verdiği başkaldırı ile gün yüzüne çıkarıveriyor.
Kanımca; Arap Baharı ile aynı eksende başlayan bu hareketin sonunu ve başlayan bu sürecin nereye evrileceğini tartışmaktan öte bu iki hareketin birbirini takip eden aksta olduğunu, aynı sınıfın kapitalizme karşıtlığını görmek yanlış olmayacaktır. Arap baharının başlangıç döneminden Paris Sarı Yelekliler’i arasında geçen sürede; kapitalizmin krizinin derinleşmesi, varoluş sancılarının artması, buna bağlı olarak saldırganlığının boyutsuzlaşması göz ardı edilmemelidir.
Süreç ve Paris Sarı Yelekliler hareketindeki kararlılık dikkate alındığında Kapitalizme karşı sınıfsal direniş; kapitalizmi, kendi işleyişindeki çıkmazlarla birleştiğinde, parçalayabilecek düzeye çıkması beklense de, bunun olup olmayacağının birlikte sürdürülecek sınıfsal mücadelelerde saklı olduğu açık.
Kapitalizmin büyüme ısrarı G-20 zirvelerinde vd uluslararası forumlarda arkasına iklim değişikliği stratejilerini de aldığına göre ekosistem üzerinde yapılan kapitalist müdahalelerin yoksullara nasıl ulaştığını, ekoloji direnişlerinin yoksul halkların sınıfsal başkaldırısına dönüşümünü, sınıfsal ve ekoloji perspektifi ile birlikte irdelemek; sonrasını ön görmeyi, dayanışmayı güçlendirecektir. Farklı coğrafyalarda farklı kalkışlarla yaşanmakta olan bu direnişler; süreci analiz etme/ irdelemeyi aştırmakta, dayanışmayı ve siyasi örgütlenmeyi zorunlu kılmaktadır. Taraflar netleşmekte, tarafların stratejileri gizliliğini yitirip görünür olmaktadır.
Kapitalizmin azlık, yok oluş, tükenme üzerinde yürüttüğü gelecek planlarından biri olan “iklim krizi” temasını ardışık birkaç yazı ile tartışmak istiyorum.
Savaşların; kapitalist sistemin süreçlerindeki en önemli hamlelerden biri olduğu hepimizin bildiği bir gerçeklik, bu nedenle sürecin olgunlaştırıldığı uluslararası toplantılarda savaş gündemli oturumların, suya ve su havzalarına içkin tartışmaların olması da tesadüf olmasa gerek.
Hava olayları ve iklim konusunda uzmanlaşmış araştırmacıların kabul ettiği ve önümüzdeki yüzyılda etkilerinin daha sert yaşanacağını vurguladığı İklim değişiminin tüm dünyayı, coğrafyayı, sosyal, politik ve ekonomik olarak etkilemeyi sürdüreceği açıktır.
Ekolojiyi, barışı temel alan eşit, özgür yaşamı kurmamız dileği ve kararlılığı ile yeni yılınızı kutluyorum.
1-Third Assessment Report of the Intergovernmental Panel on Climate Change (IPCC).
2- Fulya atacan,” İsyan Kontrol Altına Alındı”, https://www.yolsiyasidergi.org/isyan-kontrol-altina-alindi-prof-fulya-atacanla-roportaj
3- Kadıoğlu, M., 2008: Küresel İklim Değişimi ve Etik, s.393-424, TMMOB İklim Değişimi Sempozyumu, 13-14 Mart, 2008 Ankara.