Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim Mustafa Orman’nın Everest Yayınları’ndan çıkan yeni öykü kitabı. Yazarın kitaplarına layık gördüğü isimlerin uzun olmasının altında bence kapanmamış bir yara, geç kalınmış bir hesaplaşma, dağlara taşlara vura vura kendisiyle sürükleyip getirdiği üstesinden gelemediği, ehlileştiremediği bir hınç var. Ehlileşmiş duygularına bir isyan var. Umudu bir çiçek gibi elinde taşıyanlara “gelecekle ilgili herhangi bir şey neredeyse yoktu ( sf: 84 )” diyerek görülmek istenmeyen gerçeklerin üstündeki perdeyi çekip alarak, umut sizin boyunuzdan uzundur. Damağınıza sakladığınız tatlıdır; en son ne zaman tatlı talı güldünüz? Halep oradaysa gerçekler burada diyerek tembelliği, sabır ve şükretmeyi salık veren umudu tanrılaştırmayın demektedir. Annem Gittiğinden Beri Çiçek Ekmiyoruz Bahçeye ( Everest-2022 ) kitabın ismindeki duygu ile Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim arasında bir bağ olduğu görülüyor; gecikme, hayıflanma, pasif direniş ve çaresizlik.
Usta işi bir eser
Esasında yazar çaresizliğin içine saklanmış reddedişin, isyanın tomurcuklarının peşinde. Çaresizliğe bir güzellemeden ziyade saklı olan için toprağı eşeleyip duruyor. Güneşin kavurduğu kıraç, gri ve susuz topraklara tırnaklarını geçirerek tomurcuğa can verecek bir damla suyun peşinde. Ağaca, doğaya, insana, canlıya hayat verecek bir damla suyun…
Mustafa Orman, Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim’de ustaca bir iş çıkarmış. Okurken damağınız kuruyabilir. Sahipsiz coğrafyalarda güneş sizi bezdirebilir. Sınırları geçerken insanlığınızdan utanıp kalu-beladan gelen duygularınıza sığınabilirsiniz.
Anneye geç kalmışlığın acısını ciğerlerinizde hissederken yanı başınızdaki kiraz ağacının çiçeği içinizi soğutabilir, kokusuyla avunabilirsiniz. Yazarın kullandığı görsel zenginlikteki cümleler sizi sarıp sarmalayabilir; görecek, dokunacak, hissedeceksiniz. Yapraktaki ince damarları, ağaca yürüyen suyu, hayatı renklendiren güneşteki o ışığı yüzünüzde hissedecek, durulacaksınız.
Sinematografik bir dil
Ev Öldü Ben Ağaçları Seyrettim’de seyretmenin acizliğiyle karşılaşırsanız şaşırmayın. Dünya toprağı diye kendi bahçesine kiraz eken birinin günün birinde tel örgüleriyle gelip ağacın ortasına sınır koymaları, ağacın gölgesi bir tarafta dalları diğer tarafta kalıyorsa da şaşırmayın. Keşke ikiye bölünen sadece ağaçlar olsa. İkiye bölünen insanlar, duygular, acılar… Taş bile çatladı da ikiye, üçe dörde bölündü.
Mustafa Orman bir dil şöleniyle karşılıyor bizi. Lezzetli, kapsayıcı, açımlayıcı ve elimizden tutan, bizi gezdiren kelimelere sıkı sıkıya sarılarak sınırları geçeceğiz. Geçerken sınır tanımayacağız, kendimize sınır çizmeyeceğiz. İçimize açılan boşlukları tek tek alıp doldurmaya çalışacağız öyküdeki sözcüklerle.
Yazar farkında olmadığınız bir anda sizi Doğu Ekspresi’ne atarak kompartımanlarda gezdirip uzun uzun düşünen insanlarla tanıştırabilir, düz ovaların sabrı, seyrek ağaçlı kel tepelerin arkasındaki gizemle tanıştırabilir; kendinize mukayyet olun.
Öve öve bitiremediğin kitabın hiç mi kusuru yok diyenlerin sesini duyar gibi oluyorum; haklısınız bitmiş kitap/eser yoktur. Ama sürüden/genelden ayrılan eserler güzeldir.