Hatip Dicle, iktidarın DTK’yi kriminalize etme çabalarını, ‘Kürtlerin önüne set çekmek’ sözleriyle yorumlarken, muhalefete de ‘dayanışmaya geçilmezse faşizm yeni bir aşamaya geçer’ uyarısında bulundu
Yargıtay, Demokratik Toplum Kongresi’nin (DTK) yasal statüsüne ilişkin Kürt siyasetçi Hatip Dicle ve Aysel Tuğluk kararından sonra, Selma Irmak hakkında DTK eşbaşkanlığı görevini ve bu sırada yürüttüğü faaliyetleri gerekçe gösterilerek, “örgüt üyeliği” iddiasıyla verilen 7 yıl 6 ay hapis cezasını onadı.
Bölge kentlerinde faaliyet yürüten 800’e yakın Sivil Toplum Örgütü’nün (STÖ) katılımıyla 26-28 Ekim 2007’de Diyarbakır’da kurulan ve bölgenin en büyük sivil toplum örgütlenmesi olan DTK’nin, kuruluşundan 2014 yılına kadar yürüttüğü bütün yasal ve demokratik faaliyetleri “yasadışı” gösterildi.
Çiçek davetiye göndermişti
Bütün faaliyetleri “yasadışı” gösterilen DTK’ye, dönemin Meclis Başkanı Cemil Çiçek imzasıyla 19 Ocak 2012 tarihinde, yeni Anayasa için oluşturulan Meclis Anayasa Uzlaşma Komisyonu çalışmalarına görüşlerini sunması için davetiye gönderildi. DTK heyeti, komisyona giderek, “demokratik özerklik” talebini içeren 6 sayfalık önerisini sundu.
Çözüm sürecinde oluşturulan 5 kişilik İmralı Heyeti arasında dönemin DTK Eşbaşkanı Hatip Dicle de yer aldı. Dicle, DTK Eşbaşkanı sıfatıyla İmralı Adası’nda PKK Lideri Abdullah Öcalan ile dönemin başbakan yardımcıları ve devlet yetkilileriyle görüştü.
DTK’de faaliyetleri gerekçe gösterilerek “KCK Ana Davası” kapsamında 9 yıl hapis cezasına çarptırılan Hatip Dicle, DTK’nin kuruluş amacını, iktidarın hedef alma nedenlerini ve bugün muhalefetin artan baskılara karşı nasıl bir yol izlemesi gerektiğini değerlendirdi.
Dicle’nin Mezopotamya Ajansı’ndan Özgür Paksoy’a verdiği röportajdan bazı bölümler şöyle;
- DTK fikriyatı nasıl ortaya çıktı? DTK’nin kuruluş amacı, rol ve misyonunu nedir? DTK neyi amaçlıyor?
DTK projesi, Sayın Öcalan’ın Türkiye’de özünde Kürt sorununun şiddet boyutunda seyreden gerçekliğine karşı geliştirdiği demokratik çözüm stratejisinin önemli bir ayağıdır. Amaçlarından en önemlisi kalıcı, onurlu ve adil bir barış için devlete, her konuda çözümleri olan demokratik bir legal muhatap yaratmaktır. Bu nedenle proje, demokratik ulus ruhuyla Kürt halkı ve Kuzey Kürdistan’da Kürtlerle birlikte yaşayan tüm halkların ve değişik inanç gruplarının temsilcilerini kucaklamaktadır. Ayrıca siyasi parti, sendika, oda, baro, vakıf, dernek gibi tüm demokratik örgütlenmeleri; akademisyen ve kanaat önderi gibi kişilikleri, bir demokratik sivil toplum çatısı altında birleşmelerini, ortaklaşmalarını amaçlamaktadır. Delegeler bazında örneğin 800 kişilik Kongre bileşeninin yüzde 60’ı halk temsilcileri ve yüzde 40’ı ise demokratik örgütlerin temsilcilerinden oluşmaktadır.
Özcesi DTK, Kuzey Kürdistan’da en üst düzeyde ulusal birliği sağlamayı; siyasal, kültürel, ekonomik vs. tüm sorunlarımızı toplumla tartışarak çözüm üretmeyi ve böylece demokrasiyi kurumlaştırmayı programına almış olan sivil toplum örgütlerinim, üst bir çatı örgütüdür. Tüm farklılıkları bağrında toplayan, aralarındaki sorunları çözmeye çaba sarf eden, demokratik bir sivil meclistir. Bu programıyla da, devletin Kürt sorununun çözümünde ihtiyaç duyacağı legal demokratik muhataplığı fiilen gerçekleştirme azim ve iddiasındadır.
Eğer Türkiye, Anayasası’nda yazdığı gibi demokratik, sosyal bir hukuk devleti iddiasında ise; toplumun barışçıl toplanma ve örgütlenme özgürlüğü de teminat altında demektir. Nitekim Demokratik Toplum Kongresi, yasallığı ve meşruiyetini, fiilen tam da bu ilkeden almaktadır.
- KCK Ana Davası kapsamında DTK faaliyetleriniz nedeniyle 9 yıl ceza aldınız. Bu süreç Aysel Tuğluk ve son olarak Selma Irmak’ın ceza almasıyla devam etti. DTK, bir dönem Meclis’in Anayasa görüşmelerine davet ettiği bir kurum, yine İmralı Heyeti’nde yer aldı. Bir yandan muhatap alınırken, diğer yandan “yasadışı” ilan edilmesi ne anlama geliyor?
Uzun yılların siyasi tecrübesine dayanarak şu gerçeği gönül rahatlığıyla ifade edebilirim. Devlet mekanizması içinde demokratik çözümü samimiyetle gerçekleştirmek isteyen bir kanat, çok güçlü değilse de her zaman olmuştur. Ancak devletin temel zihniyetine hakim olan, soykırımcı İttihat Terakki çizgisi her zaman deyim yerindeyse devlet dümenini elinde tutmaktadır. Süreci asıl belirleyen de bu güçlerdir. Zihniyetlerinin esası, derin bir Kürt düşmanlığıdır. Yüzyıla yakın bir zamandır, inatla sürdürdükleri Kürtlere yönelik kültürel soykırımı, siyasi soykırımlarla da desteklemeye devam etmektedirler. Hatta uygun bir konjonktür bulurlarsa, tıpkı Ermeni soykırımı gibi fiziki soykırımlara da yönelebilecekleri de çok net ve şüphesizdir. Temel siyasetleri hep yalana ve hileye dayalıdır.
Bu kapsamda değerlendirildiğinde, Kürt halkının legal alanda da örgütlü varlık gösterdiği son 30-40 yılda, özü hiç değişmeyen bir devlet taktiği her zaman yürürlükte olmuştur. Kürtlerin ulusal haklarını savunan tüm legal birimler, yani parti, sendika vs. tüm demokratik örgütler, kendilerinin deyimiyle “terör örgütü” ile ilintilendirmek suretiyle faaliyetten men edilmiştir. Hani halkımız arasında yaygın bir görüş vardır: “Ormanın en büyük düşmanı keçilerdir” derler. Çünkü keçi, dallardaki yeni filizleri iştahla yiyerek, ağaçların gelişmelerini önlemektedir. Bunların tavrı da aralıksız sürdürülen siyasi soykırımlar yoluyla, Kürtlerin legal demokratik alanda güçlenmelerinin önüne, yalan ve hileleriyle set çekmektir. Bunu inat ve ısrarla sürdürmeye devam etmektedirler. Hatta demokratik alanın nefessiz kalmasını sağladıkları oranda, karşı şiddeti beslediklerini de bile bile, bu kahrolasıca zihniyetlerinden asla taviz vermemektedirler. DTK’ye, onun delege ve yöneticilerine, HDP’ye ve diğer tüm demokratik birimlerimize yönelmelerinin esas nedeni de özetle budur.
- DTK’nin Kürt sorununun çözümündeki rolü nedir? İmralı Heyeti’nde yer aldınız, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile bu konuda ne tür tartışmalar yürüttünüz?
Demokratik Toplum Kongresi’nin bir kurum olarak; Sayın Öcalan’ın Türkiye’de Kürt sorununun demokratik çözümüne yönelik projesinde önemli bir yeri vardır. Hem devlete legal-demokratik bir muhatap yaratmada hem de Kuzey Kürdistan’da ulusal birliğin oluşturulduğu bir çatı örgütü olması ihtiyacının karşılanmasında önemli bir misyona sahip olduğu açıktır. Bunu vurgulamak için de İmralı Adası’ndaki görüşmeler sırasında zaman zaman, “Hatip, burada şahıs olarak değil, kurum olarak DTK’yi temsilen bulunmaktadır” diyerek dikkat çekmekteydi. Sanıyorum amacı, Devlet Heyeti nezdinde, DTK’ye resmen kurum olarak bir “tanıma-kabul” kazandırmaktı. Hatta heyetimiz dışında Devlet Heyeti ile sürdürdüğü bir görüşmede, muhtemelen heyetin talebi doğrultusunda, “DTK’nin Dernekler Kanunu çerçevesinde” yasallığı için konunun kurum nezdinde tartışılmasını bize önermişti.
- DTK’nin yasal bir sorunu var mı? İmralı görüşmeleri devam etseydi, bugün DTK yine hükümetin hedefi olur muydu?
Şahsi düşüncemi sorarsanız, birinci sorunun son paragrafında vurguladığım gibi, Anayasa’nın hükümlerine göre DTK’nin bir yasallık problemi yoktu. Tüm bileşenleri zaten legal-yasal birimlerdi. Ancak bu öneriden 2-3 ay sonra, masa devrilip savaş yeniden ateşlenince, doğrusu bu tartışma da gündemdeki yerini ister istemez kaybetmişti.
- Öcalan, son olarak ailesiyle yaptığı telefon görüşmesinde önemli mesajlar verdi, HDP özelinde Kürt siyasetine uyarıları oldu. Demokratik kurumlara yönelik son saldırılara bakıldığında, devlet neyi amaçlıyor?
Faşizm, ulus devletin zirvesidir. Nihai amacı toplumu köleleştirmek ve bunun için de tüm demokratik kurumları tasfiye etmek ya da içini boşaltarak, rahatlıkla kullanabileceği bir enstrüman haline getirmektir. Bu kapsamda, AKP-MHP-Ergenekon iktidar bloğunun, faşizmi kurumlaştırması süreci, üç yıldır tüm şiddetiyle sürdürülmektedir. Bu kapsamda faşizm, HDP’yi kötürüm hale getirmek, HDP belediyelerinin neredeyse tümünü kayyımlar aracılığıyla gasp etmek ve sonuçta HDP’yi tamamen tasfiye etmeyi hedefleyen bir çizgide, ne yazık ki halen ilerlemektedir. Yeni hedeflerinin ise CHP’li belediyeler, barolar, odalar gibi demokratik kurumlar olduğunu, zaten açıkça ifade etmektedirler. Bu kurumları, çeşitli hukuk dışı yollarla ele geçirmek ve faşizmin dayanaklarına dönüştürmek, yakın amaçları arasındadır.
- Ne yapmalı?
Eğer hala canlılıkları devam eden demokratik örgütler, bu yok edici tehlikeyi önlemek için halkın desteğini de alarak, güçlü, aktif ve etkili bir dayanışma temelinde hemen direnişe geçmezlerse; faşizmin kurumlaşmasında yeni bir aşamanın gerçekleşeceği, artık bir sır olmaktan çıkmıştır. Nitekim amaçlar, planlar ve hedefler açıkça deklare edilmektedir. Gizlisi, saklısı da kalmamıştır. Faşist iktidar bloğu, hedefledikleri tüm kurumları tek tek yutup tasfiye etmeyi, temel bir planlama kapsamında uygulamaya koymuştur. Özcesi, insanlığın koronavirüs belasıyla uğraşmak zorunda kaldığı bu kritik dönemde, “Kurtlar dumanlı havayı sever” misali, faşizm de hala yaşayabilen demokratik kurumlara karşı yeni bir hamle hazırlığı içindedir. Dünyada faşist kurumlaşmanın gerçekleştiği ülkelerdeki örnekler analiz edildiğinde, demokratik güçler birlik içinde aktif bir direniş sürdüremezse, faşist diktatörlüğün geçici bir süre de olsa iktidarda kalabildiği görülmüştür. Ancak halkların çok büyük bedeller ödedikten sonra, nihayetinde faşizmi alaşağı ettiği de, son yüzyıllık tarihin ibretli verileri arasındadır.