Ece Ayhan’a göre Nazım Hikmet’in cezaevine atılması, Kemalistler arası bir iktidar kavgasıdır. Ayhan, ‘Pekâlâ, İsmet İnönü cezaevinde olabilir, Nazım da cumhurbaşkanı olabilirdi’ der. Çünkü ikisi de toplumun üst katmanında, çatlağın öbür tarafındandır
Hüseyin Kalkan
Türkiye için 40’ların sonu ve 50’lerin başı bir dönüm noktasına tekabül eder. İkinci Dünya Savaşı sona ermiş, faşizm yenilmiştir. Bütün dünyada bir demokrasi ve liberalleşme rüzgarı esmektedir. Türkiye bu sürecin dışında kalamaz. O güne kadar ülkeyi demir bir mengene ile yönetmiş olan tek parti diktatörlüğü, demokratikleşme yolunda bazı adımlar atmak zorunda kalır. Bu adımların en önemlisi çok partili sisteme geçiştir. 1950 yılında yapılan seçimde Demokrat Parti (DP) büyük bir çoğunluk sağlayarak hükümet kurma hakkını elde eder. Milli Şef’e ise muhalefet görevi düşer.
DP seçim çalışamalarında ve kampanyasında demokratik talepleri seslendirerek bu kadar büyük bir çoğunluk sağlar. Bu iktidar değişikliği herhangi bir iktidar değişikliği değildir. CHP devleti kuran partidir ve ilk kez iktidarı bir başka siyasi güce devretmektedir. Bu bir anlamada asker ve bürokrasinin cumhuriyet boyunca devam edegelen yönetimi devretmesidir. Askeri yönetimin geleceğinin bir süreliğine bile olsa sona ermesidir. 50’lere gelene kadar siyasi çekişmeler CHP’nin değişik kanatları arasında sürer. Bu tarihte yapılan seçim ve bunun getirdiği iktidar değişikliğinin ise başka bir anlamı vardır. Türkiye’nin bu tarihe kadar biriktirdiği sivil potansiyelinin yol açtığı bir değişikliktir ve bir anlamı ile ilk kez sivillerin iktidara gelmesidir. 1950’deki seçimde 450 milletvekilinin 408’ini Demokrat Parti almıştır. Klasik deyişle halk muhalefeti DP’ye kanalize olmuştur. DP döneminde de baskılar sona ermemiştir. Özgürlükler döneminden sonra, 1956 yılında başlayarak, siyasi yasaklar, basına sansür ve muhalifleri sınırlamak için anti demokratik uygulamalar başlamıştır. Bu baskılar 27 Mayıs Askeri Darbesi’ne kadar artarak sürmüştür. Kemalistler ve Kemalizmden etkilenen bir kısım sol DP’nin iktidara gelmesini bir karşı devrim olarak nitelemişlerdir.
DP’nin iktidara gelmesi önemli bir dönüm noktasına işaret etmekle birlikte, ne devrimdir, ne de karşı devrimdir. Ekonomide belli bir güç olan sınıfların, siyasete de yararlanmak için giriştikleri bir atılımdır. Belli bir sermaye birikimi sağlayan burjuvazi ve sermayesinin sanayi aktarmak isteyen büyük toprak sahiplerinin, asker ve sivil bürokrasinin diktatörlüğüne bir karşı çıkışıdır. Türkiye olanların sivil kanadıdır. Üretim güçlerinin gelişmesi açısından bakıldığında bu hali ile CHP’ye göre daha gerici değildir. İkinci Yenici’lerin şiirleri bu siyasi ortamda yayınlanmaya başlandı. Tek parti diktatörlüğü, ülkeyi demir yumrukla yönetirken, aynı zamanda bir sivil birikim oluşmasının da yolunu açmıştır. Denilebilinir ki İkinci Yeni, tek parti döneminin kültürel planda birikmiş sivil potansiyelidir. Bir başka ifade ile sivil birikim kültürel bölümü İkinci Yeni’ye tekabül eder. Ancak İkinci Yeni’yi yaratan birikim, çatlağın bu tarafında oluşan birikimdir.
Çatlağın bu tarafında olmak
İkinci Yenici’lerin şiirde yarattığı yeni dile daha sonra geleceğiz, ama ondan önce şunu belirmek gerekir ki toplum ve siyaset üzerine konuşurken de jargonları günlük dilde farklıdır. Düz yazıları da adeta şiir artıkları gibidir. İmge yüklü ve farklı. Bu yazılar İkinci Yeni şiirinin daha iyi anlaşılmasını sağladığı gibi, şiirin arka planında yer alan düşünce sistematiğinin de ortaya çıkmasına yaradı. İlk dönem yazıları daha çok İkinci Yenici’lerin kendilerini ve şiirlerini savunma çabasındadır, diyebiliriz. Toplumcu gerçekçi ve Atatürkçü eleştirmenler, çıkışı ile birlikte bu şiiri adeta topa tutmuşlardı. Ece Ayhan, 1970’lere kadar uzanan süreç içinde kendi şiirini ve arkadaşlarının şiirini açıklayacak kavramlar yaratma çalışmıştır. Özellikle 80’li yılların ortasında İkinci Yeni şiirinin tekrar ilgi görmesi, bu kavramların yaratılması ile bağlantılıdır. Bir başka etmeni ise, resmi düşüncenin dışında kalan bazı eleştirmenlerin, İkinci Yeni şiirini yeniden keşfetmeleridir. Yeni eleştirmenler İkinci Yeni’nin 80’lerden sonra tekrar tartışılmaya başlamasına ve itibar görmesine vesile olmuşlardır. Bu çalışma boyunca daha çok Ece Ayhan’ın bulduğu (ya da kurduğu) kavramlardan yararlandık/yararlanacağız. Çok kolaylıkla ‘Ece Ayhan, İkinci Yeni’nin kuramcısıdır’ da diye biliriz. Kendisinin ve arkadaşlarının şiirini açıklayacak kavramları oluşturmasının yanı sıra İkinci Yeni’nin kaynaklarını ve arka planının anlaşılmasına da katkıda bulunmuştur.
Ece Ayhan ve diğerleri Marksizm’den de etkilenmişlerdir. Onların sosyalistlikleri bağıran bir militan tutum değildir. Daha çok yereli açıklamak ve anlamak peşinde olmuşlardır. Ece Ayhan’ın Türkiye toplum yapısı ile ilgili kullandığı temel kavram “Çatlaktır”. Ona göre bu uslu coğrafya başta bir çatlakla ikiye bölünmüştür. Bir tarafta halk, diğer tarafta cumhuriyetin sosyal bürokratları vardır. “Oysa derin ve büyük bir çatlak, bizim bu kırk altı milyonluk toplulukta, Anadolu’yu baştan başa geçiyor. Yerbilimci, jeolog arkadaşlara sorarsanız, ‘hayır, yanılıyorsun, böyle uzun bir fay yok’ derler, hem de doğrudan doğruya kendilerinin oluşturduğu ‘toplumsal çatlak’ üzerinde otururken.” (Ece Ayhan, Dipyazıları, s.130). Bu sadece ekonomik bir terim değildir. Onun jargonunda, büyük aileden gelmiş olmayı da ifade eder ki mesela, Nazım Hikmet büyük aileden gelmektedir, dedesi bir paşadır, dayısı Ali Fuat Cebesoy, Osmanlının ve CHP’nin önemli adamlarından biridir. Nazım’ın cezaevine atılması Kemalistler arası bir iktidar kavgasıdır. ‘Pekala İsmet İnönü cezaevinde olabilir, Nazım cumhurbaşkanı olabilirdi’ der Ece Ayhan. Çünkü ikisi de çatlağın öbür tarafından ve toplumun üst katmanındadırlar.
Ece Ayhan’ın yarattığı bu kavraramlar polemik için değildir. Bir kere kavramı bulduktan sonra artık toplumsal yapıyı açıklamak cumhuriyet tarihindeki olayları temellendirmek için dolaşıma sokulacaktır. Ece Ayhan’a göre İkinci Yeni’yi yaratan şairler çatlağın bu tarafında olanlardır. Ece Ayhan toplumsal yapıyı böyle kavramlaştırırken, sosyolog ve siyaset bilimci İdris Küçükömer’in düşüncelerine atıfta bulunur. Ece Ayhan’ın atıfta bulunduğu veya düşüncelerinden etkilendiği iki isim daha var. Yine sosyolog ve siyaset bilimci olan Şerif Mardin, diğeri ise sosyolog İsmail Beşikçi’dir. Atıflarından anlaşıldığı kadarı ile Ece Ayhan, Mardin’in merkez ve çevre teorisinden etkilenmiştir. Hem Küçükömer’den, hem de Mardin’den, Türkiye’nin toplumsal yapısını açıklayacak düşünceleri ödünç alır. Yazılarında İsmail Beşikçi’ye herhangi teorik atıfta bulunmaz. Ancak, her üç ismi, Cumhuriyet’i sorgulayan yanı ile benimsediği açıktır.
*Yazının son bölümü haftaya yayınlanacaktır.