1955 yılında Muzaffer İlhan Erdost, Pazar Postası gazetesinde yayınladığı şiirleri İkinci Yeni diye adlandırıyor. Çekirdeğini Ece Ayhan, Cemal Süreya ve Sezai Karakoç oluşturuyordu
Hüseyin Kalkan
“Aşk örgütlenmektir, bir düşünün abiler.” Ece Ayhan
İkinci Yenicilerin ilk şiirleri 50’li yıllarda çeşitli dergilerde görünmeye başlandı. 1955 yılından itibaren de Ankara’da yayınlanan Pazar Postası adlı haftalık gazetede yoğunlaştı. Gazetenin kültür sanat sayfasını, Muzaffer İlhan Erdost yönetiyordu. Erdost, bu sayfalarda yayınladığı şiirleri İkinci Yeni olarak adlandırdı. Bu adlandırmanın arkasındaki mantık oldukça basitti. Orhan Veli ve arkadaşlarının başlattığı Garip şiiri, “yeni şiir” olarak nitelendiğine göre, bu şiirler de yeni ama garipçilerin şiirlerinden farklı olduğundan, olsa olsa “İkinci Yeni” olurdu. Bu adlandırmayı kimse tam benimsemedi, yine de, herkes kullanmaya devam etti. Bir yıl sonra İkici Yeni ile ilgili soruşturma yine bu gazetede yapıldı.
Eleştirmenler, şairler ve bu şiiri yazanlar, görüşlerini ortaya koydular. Eleştirmenlerin genel yaklaşımı olumsuzdu. ‘Faydasız şiir, anlamsız şiir’ olarak niteleyenlerin yanı sıra, bir kaçış şiiri olduğunu söyleyenler de oldu. Bunlara göre İkinci Yeniciler, Demokrat Parti iktidarının baskısına maruz kalmamak için anlamsız, ya da kapalı bir şiir yazıyorlardı. O günlerde bu şiiri, bir yazanlar, bir de bunlara Pazar Postası’nda yer veren Muzaffer Erdost savundu. O günden beri hala İkici Yeni tartışılıyor. Üstelik bu tartışma sadece şiir üzerine bir tartışma değil, düşün hayatını da kapsayan bir tartışma olarak sürdü, süreceğe de benziyor. Bugün yazılan şiir hala İkinci Yeni’den etkileniyorsa, tartışılması da kaçınılmaz. İkinci Yeni’nin çekirdeği Ece Ayhan, Cemal Süreya ve Sezai Karakoç’tur. Bu niteleme Ece Ayhan’a ait. Bu üç isim de şiirlerinin yayınlanmaya başladığı dönemde Mülkiye öğrencisidir. Cemal Süreya, bu yüzden olsa gerek, İkinci Yeni’nin temelde ve bir anlamda (İnek Bayramı gibi) bir Mülkiye olayı olduğunu söyler. (Aktaran Ece Ayhan, Şiirin Bir Altın Çağı, YKY, s.20 1993) Ece Ayhan da buna katılır.
O günler Mülkiye’sindeki canlı entelektüel ortamın, İkinci Yeniciler üzerindeki etkisinden daha sonra söz edeceğiz. İlhan Berk, Turgut Uyar, Edip Cansever gibi isimlerin İkinci Yeni içinde yazmaya başlamaları daha sonradır. Berk’in İkinci Yeni’ni içinde sayılacak ilk kitabı Galile Deniz’dir. Turgut Uyar, iki kitaptan sonra yayınladığı ‘Dünyanın En Güzel Arabistanı’ ile Edip Cansever ise, ‘Yerçekimli Karanfil’ ile İkinci Yeni içinde yazmaya başlamıştır denilebilinir. Ancak, İkinci Yeni içinde yazan şairler ortak özelliklerden söz ederken, şunu hep göz önünde bulundurmak lazım. Söz edilen şairler zaman içinde her biri kendi şiir deltasını yaratmıştır. Deyim yerindeyse her birinin kendi İkinci Yeni’si vardır.
İkinci Yeni bir akım mıdır?
İkinci Yeni beklenmedik koşullarda ortaya çıktı. Hangi etmenlerin bu şiirin doğuşu üzerinde etkili olduğu hala bir merak konusu. İlk soruşturmadan sonra da bu konu sıklıkla gündeme geldi. Hala yeterli araştırma yapılmadığı için, bir bilinmezlik sürüp gidiyor. Bu akımla ilgili çok yazılıp, çok konuşulduğu halde, kaynakları ve yaratan etmenler üzerinde fazlaca durulmamıştır. Sadece Ece Ayhan gerek yazılarında, gerek söyleşilerinde İkinci Yeni’yi yaratan koşuları açıklamaya çalışır. Tartışılan başka bir nokta da İkinci Yeni’nin bir akım olup olmadığıdır. Bir çıkış bildirisi, bir ilkeler manifestosu olmadığı için, İkinci Yeni’nin bir akım olmadığını öne süren eleştirmenler, şairler oldu. İkinci Yeni’nin bir akım olmadığını söyleyenlerin başında Atilla İlhan ve Asım Bezirci gelir. Her birinin İkinci Yeni’yi ele alan kapsamlı birer kitabı bulunuyor. Atilla İlhan’a göre İkinci Yenicilerin ne Türkiye halkı ile alakaları vardır, ne de onun kapsamlı sorunları ile edebiyat tarihine bir dipnot olarak geçeceklerdir. (Atilla İlhan İkinci Yeni Savaşları s.7)
“Anlamsızlıklar Sirki” başlıklı yazıda ise yeni şiir hareketini -esasen bir manifestoyla çıkmadığı ve bir grup olarak hareket etmediği halde- tutarsız, metotsuz ve sistemi olmayan gelişigüzel bir çıkış olarak değerlendirir. Bir şiiri “götürmeye” niyetlenenlerin hiç olmazsa ne yana ve nasıl götürecekleri konusunda kendi aralarında anlaşmaları gerektiğini savunan İlhan (1996: 47), İkinci Yeni’yi bir hareket ya da akım olarak değil de, bir “curcuna” olarak değerlendirir: “Oysa bizim bildiğimiz bir sanat davranışı, bir şiir tutumu öncenin öncesi bir felsefe yolundan gelir, bir estetik metoda bağlanır. Yoksa önüne gelenin rastgele meydana çıkıp pala salladığı böyle bir curcuna, bir anlamsızlıklar sirki olmaktan öteye gidemez, şiiri de hiçbir tarafa götüremez.” Eleştirmen Oğuz Demiralp da İkinci Yeni’nin akım olmadığını düşünenlerden. “İkinci Yeni “bağdaşık” bir akım değildir. Dolayısıyla sanat akımlarına özgü bütünlükten yoksundur. İkinci Yeni’yle ilgili değerlendirmelerde bu önemli nokta gözden kaçırılıyor.
İkinci Yeni her şeyden önce Garip şiirine ve diline bir karşı çıkıştır, şairler bu şiirsel tutumlarında bir tepki gerekliliğine inandılar, ama tepki biçiminde bireysel kaldılar. Muzaffer Erdost’un ve İlhan Berk’in çabaları ise bir şiir kuramı oluşturmaya yetmedi.” (Oğuz Demiralp, Okuma Defterleri, YKY, s.23) Kimi yazılarında ve konuşmalarında Cemal Süreya da İkinci Yeni’nin bir akım olmadığını söyler: “Bir kere devinime çok kişi katıldı diyorum; ‘devinim’ diyorum, çünkü bir akım özelliği yoktu. Çünkü bir programı yoktu. Yani ilk tartışmalar, daha çok yazarların kendi aralarındaki çekişmelerinden doğdu. (…) Ama başlangıçta da olsa, bu “iç ses” arama var ya Türkçe’de, demek ki Türkçe’nin buna gereksinmesi varmış ki, bu bir salgın halinde yayıldı. Yani genç şairlerin çoğu İkinci Yeni’ye katıldı. (Şairin Hayatı Şiire Dahil Feyza Perinçek, Nursal Duruel, Kaynak yayınları s.175).
‘Özgünlük amuda kalkmak…’
Bu yaklaşıma Ece Ayhan’ın yanıtı şöyle: “İkinci Yeni’de herkes birbirinin şiirine moral verirdi. Edip’in bir şiiri yayınlanırdı, benimki, İlhan’ınki, Cemal’inki yayınlanırdı ama arada bağlantı yoktu. ….Sezai Karakoç’la Edip Cansever karşılaşsalar birbirlerini tanımazlardı. Akım budur işte. Düşüncede ağırlık vardı. Tarihi de kurcaladık. İkinci Yeni’nin sevilmeyişi, bundan ileri geldi. Özgünlüğü amuda kalkmak sanıyorlar. Oysa olduğu gibi, alçakgönüllü davranmak asıl özgünlük. Yükselmek için, sevilmek için çaba göstermedik. Bizim öyle bir derdimiz yok. Şiirleri, görüşleri, düşünceleri dolaşıma atmak önemli.” (Aynalı Denemeler, YKY, 1.baskı, s.36)
Biçimsel olarak bakıldığında İkinci Yeni’yi bir akım olarak nitelemek güç. Batıda böyle akımlar genellikle bir manifesto ile ilkelerini ilan eder, ortak bir yayınları olur, en önemlisi de arkasında hangi düşünce sistematiği olduğu başta bilinir. Türkiyeli eleştirmenler bu perspektifte baktığında, İkinci Yeni’nin bir akım olmadığına kolayca karar verdiler, veriyorlar. Ama bu akımın ya da devinimin şiire getirdiklerine bakıldığında, akım mı değil mi tartışması anlamsız kalacaktır.
İkinci Yeni’nin bir akım olmadığını söyleyen Atilla İlhan ve Asım Bezirci bile, İkinci Yeni ile ilgili kitap yazmak gereğini duymuşlardır. Akım değilse bu kadar üstünde de durulmaması gerekirdi. Öte yandan, bu şiir, dilde önemli bir kırılma yaratarak, yeni bir sözdizimi, bir gramer denemiştir. Aynı şiiri yazmaları bir tesadüf değildir, koşulların getirdiği bir gerçektir. Yapay, bir birliktelik veya benzerlik değil, süreç içinde doğan bir benzeşmedir söz konusu olan. İkinci Yeni hala Türkçe şiirin beslendiği bir havuz olmayı sürdürüyor. Bir bakıma bu tartışma geride kalmıştır. İkinci Yeni, bir akımdır. Getirdikleri ve götürdükleri ile. Çeşitli kuramsal gerekçelerle bir akım olmadığını öne sürenler bile, İkinci Yeni üzerine literatürün giderek genişlediğini ve İkinci Yeni’nin hala anlaşılmayan yönleri olduğunu kabul edeceklerdir.
* İkinci Yeni yazıları iki bölüm daha devam edecektir.