Bugün Berlin’de, Bismarck’ın 1885’de Afrika’nın emperyalist güçler arasındaki paylaşımını tartışmak üzere topladığı “Berlin Kongo Konferansından” tam 135 yıl sonra, gene benzer bir zirve başlıyor. Merkel hükümetinin düzenlediği “Berlin Libya Konferansına” ABD, Rusya, Britanya, Fransa, Çin, BAE, Türkiye, Kongo, İtalya, Mısır, Cezayir, BM, AB, Afrika Birliği ve Arap Ligi üst düzey temsilcileri ile davet edildiler. Okuduğunuz bu yazı kaleme alınırken haberlerde savaşan tarafların da zirveye katılabileceği belirtiliyordu. Böylelikle Libya iç savaşına doğrudan veya dolaylı olarak etkide bulunan bütün güçler bir araya gelmiş olacaklar.
Resmî açıklamalara bakılacak olursa, Berlin Konferansı Libya’da ateşkes sağlamayı, savaşan taraflara dış ülkelerden yapılan silah yardımlarını durdurmayı ve siyasi sürecin yeniden başlatılmasını amaçlıyor. Ancak biraz tarih bilgisi olan ve bölgedeki güncel gelişmeleri takip edebilenlerin bu amacın göstermelik olmadığına inanmaları güç. Resim hayli karmaşıkmış gibi görünse de meselenin sadece “Libya” olmadığı çok açık.
İlgilenen okurun bilhassa özgür basında Libya’daki çıkar çatışmaları, stratejik ve taktiksel ittifaklar ile iç savaşın ekonomik ve politik arka planı üzerine değerli birçok makale bulması mümkün olduğundan, biz sadece Alman emperyalizminin Libya’da neyin peşinde olduğu sorusuna yanıt bulmaya çalışacağız.
Merkel hükümeti “Berlin Süreci” olarak adlandırdığı çabalarını 2019 Eylül’ünde resmen başlattı. Şansölye makamı ile SPD kontrolündeki Dışişleri Bakanlığı’nın bu konudaki eşgüdümlü çalışmaları, farklı Alman sermaye fraksiyonlarının birlikte hareket ettiklerine işaret ediyor. Zaten Libya’da farklı tarafları destekleyen Rusya ve Türkiye hükümetlerinin onayı olmaksızın, böylesi bir süreç örgütlenemezdi de. Almanya, Libya’daki iktisadi ve siyasi çıkarlarını kollamak için NATO dışında taktiksel ittifaklara girmek zorunda kaldı.
Libya geleneksel olarak Almanya’nın petrol ihtiyacını karşılayan önemli tedarikçilerinden birisidir. Almanya’nın 2018 ithalat istatistikleri, Libya’nın Rusya ve Norveç’in ardından üçüncü büyük tedarikçi olduğunu gösteriyor. BASF grubuna ait olan Wintershall tekeli 1958’den bu yana Libya’da petrol çıkartıyor ve ülkenin en büyük üreticileri arasında sayılıyor. Wintershall, İtalyan ENİ ve Fransız Total tekelleriyle birlikte Libya’nın en önemli yatırımcıları arasında ve yatırımları iki milyar doları aşar düzeyde. Libya ayrıca diğer Alman tekelleri için de küçümsenecek bir pazar değil. Gerçi Libya’ya yönelik Alman ihracatı 2010’da bir milyar euro tutarındayken, 2018’de 300 milyona düşmüş durumda, ancak Alman sermaye temsilcilerinin deyimiyle, “durum normalleşir, istikrar sağlanırsa, Libya Alman ekonomisinin önemli bir partneri olabilecek potansiyele sahiptir.”
Alman emperyalizminin Libya’daki “durumun normalleşmesindeki” çıkarları sadece ekonomik anlamda değil, uzun vadeli siyasi ve stratejik anlamda da öneme sahip. Elbette ateşkesin sağlanması Wintershall’in tökezlenen petrol üretimi sorununu çözecek ve olası bir siyasi süreçte Libya’nın altyapısının yeniden inşasında Alman tekelleri de pay alabilecek. Ancak diğer taraftan “mülteci sorunu” konusunda da bazı çözüm (!) adımları atılabilecek. Her ne kadar Yunanistan Akdeniz Deniz Sınırları nedeniyle AB içinde maraz çıkartsa da Almanya ve Fransa Berlin Süreci’nin başarılı olması için ellerinden geleni yapacaklar.
Sürecin önü henüz açık. Konferans kararlarına bakarak gelişmeleri tahmin etmek olanaklı. Ancak tahmine gerek bırakmayan gerçek ise, emperyalist güçlerin öncülüğünde gerçekleşen konferansların her daim meşum sonuçları olacağıdır. 1885 Konferansı Afrika’da sınırların cetvelle çizilmesiyle sonuçlanmıştı. 2020 ise iki, üç, belki de daha fazla Libya ile sonuçlanabilir.