Arife Çınar
İçinde bulunduğumuz “modern /uygar” dönemin paradoksal özelliği dün olduğu gibi bugün de sorun üretmeye, mevcut sorunları çoğaltmaya devam ediyor. Tekçiliği dayatan sistem, ideolojisini ve varlığını tek millet/Sünni İslam/cinsiyetçilik eksenli sürdürürken farklı kimlikleri, inançları hedef haline getiriyor. Bu tekçi zihniyetin varlığını dahi inkar ettiği, yok etmeye çalıştığı farklı halklar, inançlar, çocuklar, kadınlar ya asimile edilecek ya katledilecek ya da sürgün edilerek coğrafyasından koparılacaktı…Ulus – devlet böyle inşa edilecek, bu topraklarda da birlikte huzur içinde yaşanacaktı!
İşte “Modern Cumhuriyet’in” kuruluşu ilan edildiğinde Kürt/Alevi olan Koçgiri ve Dersim bölge halkı inkarcılığa karşı özerk yönetim mücadelesi yürütmüş, bu mücadeleyi kırmak içinse halk katliamdan geçirilmişti… Hakim olan “tekçi ulus” anlayışı, nicelerini, soluduğu havadan, toprağından, suyundan, kültüründen, anadilinden, yaşadığı sokağından, yarım kalmış oyunlardan ve en yakınlarından koparmıştı… İnkara dayalı Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana adalet böyle ilerliyor, yüreklerde dinmeyen acıların çaresizliği, sessizliği ve haksızlığa karşı hakikat arayışı derin izler bırakıyordu…
Dersim’de yaşanan katliamda (1926-1938) kayıp kız çocuklarının akıbetleri gizleniyordu. İki Tutam Saç-Tertele Çeneku’da Nezahat ve Kazım Gündoğan kayıp kızların bir kısmına ulaşarak hikayelerini derlediler.
Kitaptaki hikayelerin her biri, eril-tekçi düşüncenin, adaletsiz ve vicdansızlık resmini açık olarak ortaya koyar. Katliam anında anne kucağından alınan kız çocukları ya subay olan aile yanlarına verilir ya da “Türk/makbul” kadın yetiştirme amaçlı yatılı okullara gönderilir… Her biri çocuk yaşta, devlet politikası gereği saçlar kazıtılarak bir yerden başka diyarlara sürgün olarak gönderilir… Kız çocukları hizmetçi olarak kullanılır, hakaretlere, aşağılanmalara ve tacize maruz kalır… Dillerini konuşmaları yasaktır, inançlar değiştirilmiştir…
Nasıl bir vicdan ve adalet duygusu ki o günden bu güne kayıp kızların akıbeti açığa çıkarılmamıştır? Gözlerinin içine bakarak, o günden bugüne yaşayabilmek ve sessizliği koruyabilmek “milli bütünlüğün adalet ruhu” olsa gerek. Yaşanan adaletsizliklerle yüzleşmeden, adalet, huzur sağlanabilir mi?
İşte Fatma Ana da kayıp kızlardandı, Dersim’e yakınlarını bulmak için yola çıkmış, ulaşamayınca aldığı bir avuç toprakla geri dönmüş Kahta’ya. “Ölürsem mezarıma serpin” demişti… Fatma Ana sırlarını açıklayarak adaletin kapısını aralamış, derdi olanları ürkütmüştü. Fatma Ana 95 yaşında Kahta’da yaşamını yitirdi.
Geçmişten günümüze toprağı, suyu sarartılmaya çalışılan Dersim kenti, karanlık güçlere, kirli ağlara teslim edilerek, değerlerin içi boşaltılmaya çalışılmakta, halk iradesizleştirilmek istenmektedir. Dersim’de yaşamak, üniversite okumak, geleceğe dair hayal kurmak, belirsizlikle yüklü bir gelecek olurken, bir yandan da ısrarla tekçiliği dayatan adaletsiz uygulamalara karşı Aysel Tuğluk gibi demokratik mücadele yürüten siyasetçi kadınlar hedef alınıp soğuk duvarlar arasında tutuluyor…
Dersimli bir Kürt Alevi kadın olan Aysel Tuğluk, Türkiye’de halkların, inançların, kadınların eşit ve özgür yaşamaları için hakikat arayışını sürdürmekte ısrar etti… HDP ve önceki siyasi partilerde mücadele etmiş, aynı zamanda ilk kadın Eş Genel Başkanlık temsiliyeti ile Türkiye’de kadın mücadelesine güç vermişti… Aysel Kandıra F Tipi Cezaevi’nde tutuluyor ve demans hastası. ATK Başkanlığı, Tuğluk için hazırladığı raporda, “Hayatını yalnız idame ettirebileceği, tedavisi ve önerilen aralıklarla düzenli poliklinik kontrollerinin sağlanarak cezaevi şartlarında infazına devam ettirebileceği…” cümlesini kurdu. Üstelik Hipokrat yemini etmiş doktorlar tarafından verildi bu rapor. Böyle ilerliyor adalet, adalet saraylarında…
Aysel, memleketi Dersim’de kaybettirilen kızlar ve Gülistan Doku’nun da sesi olmuştu. Munzur Üniversitesi öğrencisi Gülistan Doku, 5 Ocak 2020 yılından beri kayıp… Abla Doku, adalete seslenerek; “Sen bulunacaksın ve hepsi tek tek hesap verecek” diyerek dünden bugüne yaşanan adaletsizliği ve yüreklerdeki acıyı haykırmıştı.
Çok şey yazıldı, çizildi, kadınlar dayanışma ağı oluşturdu. Adalet Bakanı sessizliğini korurken, yapılan basın açıklamaları ya polis ablukası eşliğinde ya da saldırılar altında gerçekleşti… Doku ailesine açılmayan tek kapı Adalet Bakanlığı’ydı.
Yetkililerin sessizliği, intikam duyguları, hukuksuzluğu bu topraklarda huzuru değil her daim kutuplaşma sonucunu doğurdu, doğuruyor.
Adaletsizlik her geçen gün tüm topluma sirayet ediyor. Gerçek adalet, erkek- egemen, militarist, milliyetçi sisteme karşı; eşitlikçi, özgürlükçü, kendini yönetme hakkı olan halklar, kadınlar tarafından inşa edilecek.
Arşivler açılmalı, kaybedilen dünün kız çocuklarının akıbetleri açıklanmalı!
Kadınlar olarak sormaya devam edeceğiz; Gülistan Doku nerede?
Aysel Tuğluk derhal serbest bırakılmalı!
HDK Kadın Meclisi