Seçimden sonra ‘esas meselelere’ dönmeleri gerektiğini açıklayan Erdoğan’ın iç ve dış politika bağlamında iki seçeneği var. Ancak hangi seçeneği tercih ederse etsin sonuç olarak Erdoğan yenilgiden kurtulamayacak. Seçenekler arasındaki fark, kaybederken ülkeye ödeteceği maliyetin düzeyi ve süresi
Mücahit Akgün
Yerel seçim hengamesinin ardından yavaş yavaş asıl meselelere dönülmeye başlandı. Seçimden yenilgi ile çıkan Erdoğan’ın nasıl bir yol izleyeceğinin sinyalleri az çok görülmeye başlandı. Bu sinyaller iç ve dış politika şeklinde tasnif edilebilir ancak bizatihi Erdoğan’ın tarzı, siyaseti sayesinde artık Türkiye’nin en küçük iç ve dış politik adımları birbirini yakından ilgilendiriyor. Hayatın tabiatı gereği birçok olasılık olmakla birlikte Erdoğan’ın önünde duran seçenekleri iki başlık altında toplamak mümkün. Ancak hemen belirtelim, hangi seçeneği tercih ederse etsin sonuç olarak Erdoğan yenilgiden kurtulamayacaktır. Seçenekler arasındaki fark Erdoğan kaybederken ülkeye ödeteceği maliyetin düzeyi ve süresi ile ilgilidir. Şimdi seçeneklere bakalım. Birincisi Erdoğan’ın dış politikada yapacağı tercih iç politikadaki tavrını da belirleyecektir.
Erdoğan’ın seçimden birkaç gün sonra sembolik önemi haiz ilk ziyaretini Rusya’ya yapması bazı ipuçları veriyor. Buradan çıkarılacak ilk sonuç Erdoğan’ın gönlünde yatanın hem içerde hem dışarda meriyetteki politikayı sürdürmek olduğudur. İç ittifakı olan Kızıl Elmacılar da aynı eğilimde. Rusya’dan alınacak güvence ve desteklerle mevcut politika sürdürülmek isteniyor. Erdoğan’ın ajandasındaki öncelikli gündem Kuzey ve Doğu Suriye meselesiydi. Yani Kürtlerin Suriye’de tamamıyla denklem dışı bırakılması. Suriye’deki mevcut pozisyonunun kabulü ve kendisine bağlı radikal grupların yönetimde yer alması. Karşılığında ise Türkiye’nin jeopolitiğinin Rusya’nın hegemonyasına geçmesi. Erdoğan iktidarı bu durumda baskı aygıtlarıyla iktidarını ayakta tutmaya çalışır ama içerde ekonomik ve siyasi kriz derinleşir, iktidarını kısa sürede yitirmesiyle sonuçlanır. Hem Erdoğan’a hem Türkiye halklarına maliyeti ise oldukça ağır olur.
İdlib kördüğümü
Türkiye’nin NATO ve aynı anlama gelmek üzere Batı ile sorunlu halinin devam etmesi hatta kronik hale gelmesi Rusya’nın en fazla istediği şeydir. Perde arkasında nelerin konuşulduğu bilinmez ancak iki liderin ortak açıklaması başta olmak üzere Erdoğan’ın dönüşte uçakta basına yaptığı açıklamalara bakıldığında istenilenin hasıl olmadığı yönünde. Erdoğan’ın S- 400 anlaşmasından dönülmeyeceğini ifade etmesi, İdlib konusunda beslediği radikal gruplara karşı söylemi Rusya’nın taleplerine yaklaşıldığının nişanesi. Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik operasyon arzusunu teğet geçmesi başka bir gösterge. Ziyaretin tek kazanımı, o da kazanım denilebilirse İdlib’e yönelik olası Rusya ve rejim operasyonunun belki kısa bir süreliğine geciktirilmesi denilebilir.
Rus kafası ne düşünüyor?
Merak edilen ise Putin’in bu topa neden girmediğidir. Bunun birçok faktörü olmakla birlikte Rusya’nın ABD’ye karşı soğuk savaş dönemine benzer bir kutuplaşmaya Türkiye’de birilerinin söylediği ve arzuladığı kadar sıcak bakmaması. Ekonomik olarak oldukça zayıf olan Rusya’nın ekonomik ve siyasi krizle boğuşan yeni bir müttefikin yükünü kaldırmak istememesi. Hakeza tüm yumurtaları kendini en güçlü hissettiği dönemde seçimlerde yenilgiyle çıkan bir iktidarın sepetine koymak istememesi. Erdoğan’ın Suriye bağlamında istediklerinin stratejik müttefikleri olan İran ve Suriye ile yeni sorunlara vesile olması gibi. Ya da elindeki kartlarla zaten Erdoğan’dan istediklerini alan Putin’in cimrilik edip daha fazlasını vermek istememesi. Buz gibi reel Rus kafası ekonomi ve savunma alanları olmak üzere göbekten Batı’ya bağlı olan Ankara’nın eninde sonunda çark edeceğini düşünmüş de olabilir.
ABD ve Rusya anlaştı
Yukarıdaki nedenler birçok faktör daha eklenebilir ancak ABD ve Rusya’nın askeri ve diplomatik misyonları arasında Mart ayı içinde yapılan Suriye gündemli görüşmelerde çıkan sonuçları da göz ardı etmemek gerekir. Görüşmelerin içeriğine ve alınan kararlara ilişkin basına açıklamada bulunan Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Suriye’de siyasi sürecin ilerletilmesi ve Suriye hava sahasının kullanıma dair eş güdüm sağlayacak mekanizmalarda ortaklaştıklarını ifade etti. Yani Suriye’ye ilişkin ABD ve Rusya’nın bazı noktalarda anlaşmasından kaynaklı Putin, Erdoğan’ın muhtelif taleplerine dayalı cazip önerilerine temkinli yaklaşma ihtimali var.
Denge siyaseti tutmadı
Erdoğan’ın önündeki ikinci seçeneğe gelecek olursak. Erdoğan, S-400 meselesinden çark eder, Kürt meselesi başta olmak üzere bazı yumuşamalar karşılığında ABD’nin politikalarına gelir, AB’nin ipine sarılır. Bu seçeneği tercih etmesi Erdoğan’a daha yumuşak bir geçiş şansı tanıyabilir, iktidarının ömrünü uzatma olanağını verir. Ancak Erdoğan’ın giderek gerilemesi ve yenilgisinin önünü almaya yetmez. Erdoğan iktidarı sona erme süreci Türkiye halkları için daha az sancılı olur. Peki seçeneklerden hangisi daha ağır basıyor diye baktığımızda ise Erdoğan’ın mevcut hamleleri hala gerçeği tam olarak kavramadığını gösteriyor. Hala egemen ülke hikayesini tekrarlayarak seçim yapmak zorunda olmadığı iddiasında. İki güç arasında denge politikası yürütmek ve çelişkilerinden yararlanma siyaseti güdüyor. Ancak ne Türkiye’nin böyle bir gücü var ne de dünyanın iki hegemon gücünün Türkiye’ye kendini kullandırtma niyeti. Aksine Türkiye’nin bir an önce kendi sıkletine uygun davranıp kendi denge siyasetlerine gelmesini bekliyorlar.
İran sopası
Tercih vadesi giderek daralan Erdoğan’a ABD’nin baskısı havuç ve sopa politikasıyla sürüyor. Kritik tarih ise 5 Mayıs. Malum ABD’nin giderek sertleşen İran yaptırımlarının üçüncü paketinin açıklanacağı gün. Bilindiği üzere Türkiye muaf tutulmuştu. Muafiyet Erdoğan’ın kararına bağlı olarak şekillenecek. Moskova’dan istediğini bulamayan Erdoğan, İbrahim Kalın, Mevlüt Çavuşoğlu ve Hulusi Akar’ın yanı sıra yan kulvardan da Berat Albayrak başkanlığında dört ayrı heyeti Washington’a yolcu etti. ABD bir yandan ekonomik yaptırımlar sopasını gösterirken diğer yandan Suriye’de yeni seçenekler sunuyor.
Kürt meselesi boyunu aştı
Burada da en önemli mesele yine Kürt karşıtı politika. ABD orta yol olarak Kuzey Suriye’de oluşturacağını düşündüğü güvenli bölgeye ortaklığı öneriyor. Türkiye ise Kürtlerin siyasal bir varlık olarak tamamıyla dışlanması gibi mümkün olmayan maksimalist taleplerde ısrar ediyor. Burada tüm tarafların ikna olacağı bir ortaklaşma sağlanırsa S-400’lerin ruhuna bir Fatiha okunur. Ortaklaşmanın sağlanması için Erdoğan’ın MHP ile zirve yaptırdığı Kürt düşmanı politikadan dönmesi gerekir ki oldukça zor görünüyor. Kürt düşmanlığı yapılarak ne içerde ne de dışarda istediklerine ulaşması ise daha zor görünüyor. Zira Kürt ve Kürdistan sorunu artık Erdoğan’ın tek başına üstesinden gelebileceği bir mesele olma boyutlarını çoktan aştı.
Rusya’nın İsrail kozu
İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif’in son Suriye ve Türkiye’yi kapsayan görüşmelerine bu bağlamda bakılabilir. Ortadoğu’yu kan gölüne çeviren ulus devletçiliği ayakta tutmanın telaşındalar. Irak, Suriye, Lübnan ve Yemen’e kadar askeri gücünü yayan İran, elde ettiği kazanımları konsolide etme ve Türkiye ile birlikte ulus devletçi yapıyı ayakta tutmak için çırpınıyor. İşi kolay değil. Türkiye gibi ciddi toplumsal bölünmüşlük, ekonomik ve siyasi kriz yaşıyor. Krizin en ağırı da Suriye’de. İsrail neredeyse günü birlik bu ülkedeki güçlerini vuruyor. Şam’ın denetiminde bulunan toprakların patronu olan Rusya, İsrail’in operasyonlarına şimdiye kadar ciddi reaksiyon göstermedi. Netanyahu ile sık sık görüşen Putin’in İran için Tel Aviv’i ve buna bağlı olarak Batı’yı çok fazla karşısına almaya niyeti yok. Diğer bir nedeni İran’ın Suriye’de giderek artan nüfuzundan rahatsız olması ve adeta İsrail’in saldırılarını, Tahran’ın gücünü minimize etme yarışında bir koz olarak kullanması. İran bir yandan da Türkiye ile nüfuz mücadelesi içerisinde. Baas rejimi ve Erdoğan’ın anlaşmasının en büyük kazananı İran olacak. Zarif’in ziyareti de bu amaçlaydı. Türkiye’nin Kürt fobisini kullanarak Esad ve Erdoğan’ı Kürt inkarında buluşturarak Suriye’yi 2010 öncesine döndürmek. Böylece Rusya ve İsrail’e karşı nüfuzunu korumak, ABD yaptırımlarına karşı Türkiye’yi yanında tutmak. Tam bir şark kurnazlığı. Bir taşla birkaç kuş vurma. İran’ın Erdoğan ve Esad’ı buluşturması mümkün ama hayal ettiklerini alması mümkün değil.
Fransa destek verdi
Her görüşmenin ilk maddesi olan Kürtlerin temel gündemi ise Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin statüsünün resmileşmesi. Kuşkusuz bu bağlamda Afrin ve bağlı bölgelerde denetimin sağlanması. Bu anlamda Demokratik Suriye Meclisi (DSM) heyetlerinin de diplomatik görüşmeleri sürüyor. Son olarak Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile görüşme yapıldı. Oluşturulacak güvenli bölgede çok uluslu gücün bulunması ve Türkiye’nin dahil edilmemesini talep ediyor özerk yönetim. IŞİD’in bitirilmesinin yarattığı avantajlar var. Türkiye’nin radikal güçlerle ilişkisini önemli oranda teşhir etmede de etkili oldular. Rusya’nın teşvikiyle Şam ile yürütülen görüşmelerin tıkandığına yönelik açıklamaları oldu.
ABD-Türkiye’nin güvenli bölge anlaşmasına paralel olarak bu görüşmelerin de tekrar ivme kazanması olası. İran Devrim Muhafızları’nın terör listesine dahil edilmesinin ardından ABD’den Suriye’de yeni hamleler gelebilir. Burada atılacak her adım Kürtlerin dahli ile olacağından, İran ve Kürt ilişkilerine olumsuz yansımalarının olması mümkün. Özcesi Suriye tam bir satranç tahtası. Her ne kadar tüm taraflar krizin çözümünden bahsetse de mevcut denklemde Suriye krizinin çözümü oldukça zor görünüyor.