İlki, 19 Ağustos tarihinde Washington’da, ABD ve Irak heyetleri arasında yapılan görüşmelerde; ABD Dışışleri Bakanlığı’nın Ortadoğu’dan sorumlu Bakan Yardımcıları Joey Hood ve David Kopley tarafından yapılan oldukça ilginç açıklamalar.
Hood aynen şöyle söylüyor: “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi, Irak merkezi hükümeti ve Türkiye, ABD’nin ve diğer koalisyon ülkelerinin danışmanlığı ve desteğiyle birlikte çalışma yürütebilir. Bunun sonucunda Sincar gibi yerler, PKK de dahil düzensiz silahlı gruplardan temizlenebilir ve halkın refahına çalışacak ve halk tarafından kabul görecek bir sivil yönetim kurulabilir.”
Hood, buna ek olarak da ağzındaki baklayı çıkararak bu konuyu tüm taraflarla, yani Türkiye, Irak ve Bölge yönetimiyle istişare ettiklerini, çözüm sürecinin başlaması için Sincar’dan (Şengal) daha güzel bir yerin olmadığını ekliyor.
Ardından, David Kopley de “Irak’ın kuzeyindeki PKK varlığıyla bağlantılı sorunların çözümü için Türkiye ve Irak’ın birlikte çalışmasını istiyoruz. Irak’ın egemenliğinin gözetilmesi önemli olduğu gibi Türkiye’nin güvenlik alanında meşru çıkarları olduğunu kabul etmek de önem taşıyor” buyuruyor…
Bu birinci başlığa dair söylenmesi ve sorulması gerekenler var. ABD Dışişleri Bakan Yardımcıları, “Konuyu taraflarla istişare ettik” derken ne demeye getiriyorlar?
Yani KDP’nin egemen olduğu yerel yönetim, Irak ve Türkiye el birliğiyle sahiplerinin Şengal, dış unsurların Sincar dediği ve yoksul Êzidîlerin yaşadığı alana yürüyecek, IŞİD saldırıları döneminde yalnız bıraktıkları, binlerce canını yitiren, beş binden fazla kadını halen kayıp olan halkı bir kez daha öz savunma güçlerinden mahrum bırakmak için bir anlaşma mı yapmışlar?
Türkiye’nin Şengal’de ne işi var? Ya da yoksul, kendi canının ve yitirdiklerinin derdine düşmüş Şengal halkından Türkiye’ye nasıl bir tehlike söz konusu olabilir ki?
ABD, TC ve Irak’ın yapacağı her şey anlaşılır diyelim, peki KDP nasıl böyle bir anlaşmanın içinde olur? Hangi Kürdün vicdanı Şengal gibi fermanlara tabii tutulmuş, yaşadığına, dünyaya geldiğine defalarca pişman olmuş, kadınları IŞİD pazarlarında 10 dolara satılmış mazlum bir kasaba halkına böylesi bir şeyi reva görebilir?
Şu an Şengal’de tek bir PKK’linin olmadığını dünya alem biliyor, geri çekilme görüntüleri birçok televizyonda yayınlandı, açıklamalar yapıldı. Halk, IŞİD ve benzeri dış tehlikelere karşı kendi özsavunma güçlerini kurmuş ve halinden memnun. ABD’li Bakan Yardımcısı ne zaman Şengal’e gelmiş ve halkın durumunu görmüş ki böyle bir açıklama yapabiliyor?
Ama muhbir bilginin adresi belli, Êzidî halkın başına yollanmış kaymakam vermiş raporunu, halkın kendi çocuklarından oluşan savunma güçleri, saldırılar sırasında pılını pırtını toplayıp bölgeyi terk eden KDP’yi, işgali yaymaya ve derinleştirmeye çalışan Türkiye’yi ve kendi halkını savunmaktan aciz Irak’ı rahatsız etmiş anlaşılan.
Bu konuya dair bir başka söylenecek şey de şu: ABD, Türkiye’ye: ‘Bırak Ege’yi, Akdeniz’i, sen geç öbür tarafa Kürtlerle uğraş, biz de el birliğiyle Basra’ya kadar uzanacak bir sünni koridoru yaratmak ve İran’ı bölgede zayıflatacak ana tedbiri senin sırtından halledelim’ demiş ve Türkiye’nin Irak ve Güney Kürdistan işgali başlığında yolunu açmış olabilir.
*
İkinci başlık KDP’nin yaptığı son açıklamayla ilgili…
IŞİD saldırısı döneminde, Şengal’den güçlerini çektiklerini dünya alem gördü.
Bir gazeteci kadının önlerine geçip ‘Nereye gidiyorsunuz, düşman geliyor, halkı savunmanız gerek, gitmeyin’ diye çığlıklar attığını da dünya alem gördü.
Sayın Mesud Barzani’nin Maxmur kampına giderek IŞİD’in Hewlêr’e doğru ilerlemesini durduran öz savunma güçleriyle oturup çay içtiği ve onlara teşekkür ettiği görüntüler henüz hafızalarda.
Ama açıklamaya baktığınızda bütün bunlar hiç olmamış gibi davranılıyor. Peşmergeye lafımız yok tabi, onlar şu an verilen emirleri uyguluyorlar. Çekil dendi, çekildiler ama ‘Kahraman peşmerge Şengal’i IŞİD’den kurtardı’ ne demek? Gerçekten ne demek? Halkı, başkalarını bırakalım bir kenara, bu metni yazan kişi ya da kişiler inanıyor mu bu söylediğine? Peşmerge kurtardıysa Şengal’i, Hewlêr’i, o öz savunma güçleriyle yerde oturup çay içerken ettiğiniz teşekkürler kimeydi, niyeydi? El insaf. Sadece el insaf…
Aynı metindeki enteresan başlıklardan biri de ‘Gidin kendi dağlarınızda (Kuzey’de) savaşın ya da barış içinde mücadele edin’ anlamına gelen cümleler…
‘Orası sizin, burası bizim’ demeye getiriyorlar…
Bu başlığa dair birkaç soru! Sizin ülkeniz Hewlêr’den mi ibaret?
Türkiye’de yaşayan ve sizin nüfusunuzun beş katı Kürt’le hiçbir akrabalığınız yok mu?
Siz çok uzun yıllar Rojava’da yaşadınız. Hatta sayın Mustafa Barzani Mahabad Kürtlerine genelkurmay başkanlığı yapmadı mı?
Sonra durum öyle gerektirdiği için Sovyetler Birliği’ne geçip on iki yıl orada kalmadınız mı? Niye ülkenin bir başka parçası yerine Sovyetler’e gittiniz diyen oldu mu?
Şimdi ‘Niye buradasınız?’ diye sorduklarınız, siz henüz Saddam zulmündeyken (Seksenlerin başından beri) Kandil ve diğer alanlarda değiller miydi?
Ülkenin herhangi bir parçasından diğer parçasına özgürlük mücadelesi için geçenler ne zamandan beri ‘misafir’ oldu? Bir kez daha el insaf.
Gazi Muhammed’in sözünü unutmamamız gerekiyor! Kürdistan hiç kimsenin malı değil, tüm Kürtlerin yurdudur…