Uluslararası yardım kuruluşu Oxfam 2020 Ocak ayında yayınladığı bir raporla, dünyanın en zengin 2,153 kişisinin elinde bulunan servetin, 4,6 milyar kişinin toplam servetinden fazla olduğunu duyurduğunda dünya da ne kadar büyük bir adaletsizlik olduğu gerçeği birkaç gün konuşulup unutulmuştu. Pandemi sürecinden bu zenginlerin serveti katlanarak büyürken, yoksulların yoksullluğu ise daha da artmaya devam etti. Bu adaletsizliğin üzerine gitmek için bir yerlerden başlanması gerekiyor.
Soyut anlatımın sanatsal eserlerde bir karşılığı olabilir. Ancak her türden hak ve adalet taleplerinde soyut söylemlerin hiçbir karşılığı olamaz. Hak ve adalet arayışında olanlar taleplerinin yalın gerçeklik üzerinden oluşmasını ve hedeflerinin de soyut kavramlarla değil gerçeklik üzerinden belirlenmesini beklerler. Örneğin; ‘iklimi değil, sistemi değiştir’ bir talep içermektedir. Bu ifadede odak noktası anlaşılamamakta, neyi kimden ve niçin istediğimizi gösteren her hangi bir odak ortaya çıkmamaktadır.
İklimi değiştirenlerden iklim yararına bir sistem değişiminin talep edilmesi dışında buradan bir sonuç çıkarmak mümkün görülmüyor. Ancak soyut kavramlardan hoşlananlar bu ifadeden ‘sistem değişmeden iklim değişi mi durdurulamaz’ gibi bir sonuç çıkarmaya çalışabilir. Ancak bu ifadeden böyle bir sonucu çıkarması gerekenlerin ihtiyacı olan şey, soyut vurgularla değil net talepleri görmek isterler. Bu tip her yöne çekilebilecek talepler genelikle utangaç bir tutumu ortaya koyarken, kararlı bir tutumu benzer ifadeler içerisinde arasakta bulamayız.
Reformizm kavramı, kapitalizmin temel yapısını ve kurumlarını koruyarak yapılacak çeşitli düzeltme ve iyileştirmelerle toplumun refaha ve sosyal adalete kavuşturulabileceğini savunan burjuva ideolojisi ve politikası olduğunu hatırlatalım. Reformizm, kapitalist sistemi koruyarak yapılacak reformlarla ekosistemin ve emeğin sömürüden kurtulabileceğini ve bir uzlaşının kurulabileceğini vaaz eder. Varlık nedeni doğa ve emek düşmanı politikaları uygulayıp sermaye büyümesini ‘sürdürülebilir’ kılmak olan kapitalizmin, halkın ve doğanın yararına olacak hiçbir işlevi yoktur ve olamaz.
Kapitalizmin ortaya koyduğu politikalardan biri olan reformizm, yaşamımızın her alanında kendini göstermektedir. Bugün köylüler, işçiler, emekçiler, halklar yoksulluk girdabına baskılarla sokulmuş, doğa ise büyük bir saldırı ve sömürü altına alınmıştır. Doğa yağmasına karşı direnen köylüler, her hak arayan işçi ve emekçiler ve ezilen halklar karşılarında polis ve jandarmayı bulurlarken yalın gerçekliği açıkça yaşamaktadırlar.
Kapitalizmi vahşi ve benzeri sıfatlarla farklı katogorilere ayırıp, kötü ve iyi kapitalizmin olabileceği algısı yaratılmak istenmektedir. Oysa kapitalizmin vahşet uygulamalarını halkların direnci ve sisteme yönelik güçlü tutumları belirler. Yani kapitalizmin öz itibariyla vahşisi ya da uysalı olamaz. Çünkü o halkları ve doğayı ne kadar çok sömürüye tabi tutarsa o kadar daha güçlenir ve her zaman daha fazlasını ister. Bu gerçeği net ifadelerle ortaya koymak ise doğa ve emek savunucularının olmazsa olmaz görevidir.