İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, ‘Soframıza polisin saldırması da aslında bir çeşit tecrittir’ dedi.
İlahiyatçı yazar İhsan Eliaçık, 6 Mayıs’ta Taksim İstiklal Caddesi’nde kurulan yeryüzü sofrasına polisin müdahalesi sonucu darp edilmişti. Eliaçık, maruz kaldığı polis şiddeti ve devam eden açlık grevleri ve ölüm oruçlarına dair değerlendirmelerde bulundu.
Ramazan’ın ilk günü kurdukları yeryüzü sofrasında maruz kaldığı şiddete dikkat çeken Eliaçık, polis müdahale sırasında 8 kişinin gözaltına alındığını ve savcının odasına dahi çıkmadan bırakıldıklarını belirtti. “Soframıza polisin saldırması da aslında bir çeşit tecrittir” diyen Eliaçık, müdahale esnasında zor anlar yaşadıklarından bahsetti. Gözaltına alınanların zorla arabalara bindirildiğini dile getiren Eliaçık, “Oradaki topluluğun sofra açmasına izin vermediler. Arka taraflarda, İstiklal Caddesi üzerindeki Oda Kule’nin arkasındaki bir sokakta sofrayı kurabileceklerini söylediler. Ancak, iftarını açmaya gelenler bunu kabul etmedi. Ramazan’ın ilk günü olması sebebiyle kötü bir gün geçirdik. Bizim için kara bir gün, kara Pazartesi’ye dönüştü” ifadelerini kullandı.
‘Açlık grevleri ölümle sonuçlanmamalı’
İmralı tecridine karşı cezaevlerinde devam eden açlık grevi ve ölüm oruçlarını İslam dini açısından değerlendiren Eliaçık, konuşmasına şöyle devam etti: “Müslümanlar, Ramazan ayı geldiğinde oruç tutarlar. Seküler tabiri ile açlık grevine başlarlar. Fakat her açlık grevinin bir iftarı vardır. Akşam olduğu zaman iftar açılır, ertesi gün bir daha tutarlar. Aç ve açıkta kalanların neler çektiğini adeta bir ceza çekercesine kendilerine tatbik ederler. Bu nedenle İslam dininde açlıktan kendini öldürme diye bir şey yoktur. Eğer kişi kendine başka bir çare bulamayarak, aç bırakarak öldürüyorsa bunu İslamiyet açısından baktığımız zaman tasrif etmesi mümkün değil. Açlıktan ölmek diye bir şey yoktur. Yani kimse ölmemelidir. Açlık grevleri ölümle sonuçlanmamalıdır. Fakat insanlar kendilerini aç bırakarak, ölümle sonuçlanmayacak dereceye varıncaya kadar bu yolla seslerini duyurmak isteyebilirler. Bunda bir sakınca yok.”
‘Çığlık atıyorlar’
Cezaevlerinde açlık grevi ve ölüm orucu eylemindekilerin talebinin dinlenmesi gerektiğinin altını çizen Eliaçık, “Diğer taraftan açlık grevinde olanların, ölüm oruçlarına yatanların neden böyle bir eylemi yaptıklarını da dışarıda olanların anlaması gerekir. Onlar aslında aç kalarak, ölüm orucuna yatarak cezaevinde, dört duvar arasından bir çığlık atıyorlar. Bu attıkları çığlığın duyulması gerekiyor. Ne demek istiyorlar acaba? Bize ne söylemek istiyorlar? Söylemek istedikleri gayet açık” dedi. Eliaçık, ölümler yaşanmadan tutukluların çığlıklarına, mesajlarına kulak verilmesi gerektiğine vurgu yaptı.
‘Hükümet tecritten vazgeçmeli’
Sadece cezaevlerinde değil, bir bütünen Türkiye’nin tecrit altında olduğunu vurgulayan Eliaçık, “Cezaevlerinin önlerinde, toplanan tutsak anneleri coplanıyor. 60-70 yaşlarındaki tutuklu annelerini dahi coplayıp yerlerde sürüklemeye kadar varacak bir aşırıcılığın, bir baskıcılığın uygulandığını görüyoruz. Bunu çok yanlış görüyorum. Cumartesi Anneleri dağıtılıyor. Yeryüzü sofraları dağıtılıyor. Bütün bunları aynı kişiler yapıyor. Ve bütün bunlar Ramazan ayında oluyor. Bunların hepsi esasında tecrittir, baskıdır, zulümdür, insanları hayatlarından bezdirmektir. Bunlara karşı, kişiler kendilerini açlık grevlerine yatırarak, dışarıdakilere bu baskıyı, hissettirmek ve duyurmak istiyorlar. Bunun anlaşılması gerekiyor. Mevcut hükümetin bir an önce bu baskılardan, bu tecritlerden vazgeçmesi gerekiyor” diye belirtti.
İnsanların istedikleri yerde açıklama yapması, bildiri dağıtmasının bir mahsurunun olmadığını dile getiren Eliaçık, demokratik ülkelerde devletin bu tür etkinlikte polisi müdahale etmesi için değil, güvenlik açısından beklettiğini söyledi.
‘Masumiyete dokunmak’
Ramazan ayında nefis terbiyesi yapılması gerektiğini, iktidar sahiplerinin anlamadıklarını ve saldırganlaştıklarına vurgu yapan Eliaçık, “İktidar masumiyetlere dokunmaya başladı. Vicdanları kanatmaya başladı. Bu hayra alamet değil. Çünkü kim olursa olsun, çocuğu ne yapıyorsa yapsın, cezaevlerinde açlık grevlerine girmek de buna dahil ‘çocuğum nerede?’ diyen bir anneyi itelemek doğru değil. Beyaz tülbentli anneleri, sürüklemek, coplamak masumiyete dokunmaktır, vicdanı kanatmaktır. Ramazan’ın 1’inci günü, sevgi, şefkat ve merhamet ayının ilk gününde yere serilmekte olan bir yeryüzü sofrasına saldırmak, onu yırtmak, orada insanları yaka paça yerlerde sürükleyerek emniyete götürmek de masumiyete dokunmaktır. Tüm bu saldırganlık yıkılmaya yüz tutmuş bir gücün, iktidarın son belirtileridir” ifadelerini kullandı.