Narin cinayetini başından beri takip eden Amed Barosu eski Başkanı Nahit Eren ile konuştuk:
‘Bir ihmal var. Bu dosyaya baktığımızda eğer 19 gün sonra biz Narin’in bedenini buluyorsak ve öldürmeden kendi sosyal çevresini sorumlu tutuyorsak; demek ki ilk başından bir şeyleri eksik bıraktığınız sonucu çıkıyor’
Reyhan Hacıoğlu
Amed’in merkez Rezan (Bağlar) ilçesinin Çûlî (Tavşantepe) mahallesinde 21 Ağustos’ta kaybolan ve 8 Eylül’de cenazesine ulaşılan 8 yaşındaki Narin Güran’ın ölümüne dair açılan davanın ilk duruşması görülürken, cinayetin nasıl ve neden işlendiği hala çözülebilmiş değil.
Güran ailesinin Narin’in kaybolduğu andan beri arama çalışmalarını yönlendirdiğinin ortaya çıkması, tutuklananların çelişkili ifadeleri, cenazenin saklanma şekli ve bütün köyün olaydan haberdar olması, sanıklardan Nevzat Bahtiyar’ın Hizbullah ilişkisi, ailenin AKP yakınlığı gibi durumlar ile Narin Güran cinayeti toplumun yakından takip ettiği davalardan birine dönüştü.
7 Kasım’da görülen ilk duruşmada tutuklu amca Salim, anne Yüksel ve ağabey Enes Güran ile komşu Nevzat Bahtiyar Diyarbakır 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nde hâkim karşısına çıktı. Sanıkların “İştirak halinde çocuğa karşı kasten öldürme” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasıyla yargılandığı davada sanıklar soruşturma sürecinde yaptıkları gibi çelişkili ifadelerine devam ederken, bir sonraki duruşma 26 Aralık’ta görülecek.
Davanın başından beri takipçisi olan ve duruşmada sorduğu sorular ile Güran ailesinin hedefi olan Amed Barosu eski Başkanı Nahit Eren, cinayeti ve dava sürecini gazetemize anlattı.
- Narin dosyasında baştan beri korunan ne ya da nedir?
Belki de soruyu şöyle sormak lazım. Narin dosyasında baştan beri yapılmayan ne diye sormak gerekiyor. Nihayetinde 8 yaşında bir çocuğun yaşam hakkından bahsediyoruz. Ve bir şekilde bu çocuk kendi sosyal çevresinde kaybettirildi. Uygun soruşturma süreci, uygun arama koşulları olmaması herkeste soru işareti uyandırıyor.
Nihayetinde Narin daha erken bir sürede bulunmuş olsaydı, nitekim biz Narin’in kaybettirildiği gün, 21 Ağustos’ta öldürüldüğünü biliyoruz. Narin daha erken bulunmuş olsaydı, belki bugün insanların kafasındaki bir sürü soru ya da soruşturma makamının aslında fail ya da faillere çok daha kolay, rahat bir şekilde ulaşacağı konusunda hiç şüphemiz yok.
Narin’in bulunmasının gecikmesi bir şekilde Narin’e temas eden ya da Narin’in ölümüne sebebiyet veren insanların DNA örneklerinin kaybolmasına sebebiyet verdi. Bu anlamda gecikmesinin yarattığı çok ağır sonuçlar var.
- Olayın ilk başından beri her açıklamanızda bu tür dosyalarda ilk şüphelilerin tanıdıklar olduğunu söylediniz. Ancak aile bireyleri uzun sayılabilecek bir süreden sonra ifadeye alındı, tutuklandı. Neden bu kadar geç davranıldı?
Bu tür dosyalarda genelde geçmiş deneyim ve tecrübemiz hep şu oldu; evet bütün kaybettirme vakalarında aynı şeyi söylemek zor ama bu tür kaybetme dosyalarında asıl kaybettirenin ya da öldürenin kendi sosyal çevresinden çıktığına çok tanıklık ettik. Bu anlamda bizim bahsettiğimiz soruşturma makamlarının ya da kolluk güçlerinin ilk andan itibaren, Narin’in kaybolduğu ortam ve sosyal çevresinin de aslında şüpheli sıfatı ile araştırılması, gözaltıların yapılması, ifadelerinin alınması gerekiyordu.
Bu konuda bir ihmal var. Bu dosyaya baktığımız zaman eğer 19 gün sonra biz Narin’in bedenini buluyorsak ve öldürmeden kendi sosyal çevresini de sorumlu tutuyorsak; sosyal çevre dediğim komşu, aile bireyleri hepsini aynı şekilde değerlendirebiliriz; bunları şüpheli hatta iddianame ile sanık konumuna getiriyorsanız; demek ki ilk başından bir şeyleri eksik bıraktığınız sonucu çıkıyor.
Bu konuda, Türkiye’de maalesef adli ve idari kolluğun hala istenilen şekilde çalışmaması büyük bir handikap. Bu tür vakalarda hatta özel birimlerin ve ekiplerin oluşturulması gerektiğini savunmaktayız.
- Aile neden aramaları yönlendirdi? Birçok asılsız ihbar, yangın, yapılan toplantılardan bahsediliyor…
Bu iddianameye de yansıdı. Yani bir şekilde Narin’in bulunmasını geciktirmesi şeklinde yorumlanan; köyde yangın çıkarma, farklı ihbarlar, farklı kişilerin kolluk birimlerine aktardığı iddialar var ve bu iddialar bir şekilde delillerle iddianameye yansıdı. Nitekim iddianamede, üç günlük duruşma sürecinde gerek sanıklara gerek tanıklara bu konudaki çalışmalar konusunda ciddi sorular soruldu ama dediğim gibi bu dosyanın soruşturma sürecinde olduğu gibi baştan sonra çelişkili ifadelerle bir duruşma da gerçekleşmiş oldu.
- Bütün kayıt ve diğer eldeki verilere rağmen cinayeti inkâr eden aile bireyleri, olayın kendilerine yıkılmaya çalışıldığını iddia ediyor. Öyle ki Salim Güran’ın avukatı “derin devlet aklı”nın dosyayı işlettiğini söyleyerek, asıl mağdurun kendileri olduğunu dile getirdi. Bu da ailenin yeni bir yönlendirmesi mi?
Sanık avukatının bu beyanının neyi amaçladığını bilemem tabi ama aile bireyleri bir şekilde cinayet iddiasını kabul etmiyor tabi ki.
- Baba Arif Güran ve tutuklu Salim Güran ısrarla kamera kayıtlarının mahkemeye sunulmasını dile getiriyor. Neden dosyaya konulmadı?
Kamera kayıtları üzerinde çok duruldu. Sanki dosyaya hiç girilmemiş gibi ama söz konusu soruşturma sürecinde incelenmişti. Ama dediğim gibi herhangi bir olguya, yapılan iyileştirmelerle olay mahalline ilişkin net bir ayrıntının kamera kayıtlarında yer almadığından yine de mahkemeye gönderildi. Ama bu iyileştirmenin yeniden yapılmasına dair sanık avukatların talepleri vardı. Arif Güran’ın günlerdir bu kamera kayıtlarının dosya içerisine girmesi ve bu kamera kayıtlarının incelenmesi yönünde talebi vardı. Nitekim dosya içerisine savcılık tarafından yeniden getirildi ve incelemeler, iyileştirmeler yeniden yapılacak.
Tabi kamera kayıtları bir davada, bu tür cinayetlerde önemli. Umarım yeni bir iyileştirme ile, iddia edildiği gibi varsa yeni bir görüntü, delil, dava dosyasını da tabi rahatlatacaktır.
- Bir de bu davada “kayıp mermi” meselesi var. İlk başta dile geldi ama yeterince sorulmadı. Neden kimse sormuyor, nerde bu mermiler diye ya da nedir bu konu?
Kayıp mermi demeyelim aslında. Mahkemede de konuşuldu. Arif Güran’ın müştemilatında (ahırında) yapılan aramalar esnasında yanlış hatırlamıyorsam 380 civarında A47 kalaşnikof marka mermi bulundu. Arif Güran herkese açık bir yer olduğunu ve bunların kendisine ait olmadığını, büyük bir kavanoz içerisinde bizzat kendimin de gördüğüm mermiler var dosyada.
- Devlet-iktidar bu cinayetin neresinde? Galip Ensarioğlu sahip çıkıyor aileye…
Galip bey neden öyle bir ifade kullandı, bilmiyorum. Kamuoyunda çok tartışıldı da ama dosya içerisinde Galip Ensarioğlu’nun ya da bu anlamda ailenin ya da faillerin ortaya çıkarılmaması konusunda, soruşturma makamlarının yani savcıların, ya da dosyaya sunduğu bir olgu yok. Ama genel anlamda soruşturma makamlarındaki koşturmacada bu cinayetin maddi gerçeğinin ortaya çıkması konusunda bir iradenin olduğunu söyleyebilirim.
- Duruşmada dikkat çekici bir iddia da geçti. Salim Güran’ın avukatı Onur Akdağ’ın sözleri oldu: “Üst düzey komutan tarafından adliyede ‘Seni Irak’a götürür, yüzünü değiştiririz, ömrünün sonuna kadar yetecek para veririz’ denilmiştir” diye bir iddia ortaya attılar…
Bu bir söylem ama dosya içerisinde bunda dair bir delil yok. Söz konusu askeri yetkilinin bunu ne amaçla, neden söz konusu kişiye söylediğini, söylerken ne amaçladığını, kimlerin bulunduğunu bilemem ama dosya içerisinde bu konuda somut bir delil yok.
- Ailenin işkence iddiası var, bu konuda baroyu da itham ettiler…
Evet, aile işkenceye uğradığını dile getiriyor. Ki bizim de baro olarak işkenceyi görmezden gelmemiz söz konusu değil. Ama duruşma salonunda bizler de bu işkenceye göz yummakla ya da işkenceye karşı hukuki süreçleri başlatmamakla itham edildik. Ama Diyarbakır Barosu uzun yıllardır işkence iddiaları ve kötü muamele konusunda gerek cezaevinde gerekse dışarda, bizzat başvurular ile harekete geçtiğini belirtmek gerek. Nitekim bunu duruşma salonunda da uzun bir şekilde dile getirdim. Aile bize başvuruda bulundu, bize bir ziyaret gerçekleştirdiler. Tabi bunlar dosyada şüpheli olmayanlardı. İçerde aile bireylerine işkence uygulandığını söylediler.
Ben de bu durumu kabul etmemizin mümkün olmadığını ama dosyada bulunan şüpheli avukatlarının da barodan gittiğini, kendilerine bu konuda ifade öncesi yaptıkları mülakatta şüphelilerin herhangi bir beyanda bulunmadığını dile getirdim. İletişim kurdukları, yani soruşturma kapsamında gözaltına alınan diğer aile bireylerinin bu durumu anlattığını söylediler. Ben kendilerini baroya davet ederek bu konuda varsa bir iddiaları bize yazılı ya da mülakat görüşme tutanağı düzenleyerek gerekli hukuki başvuruları yapabileceğimizi ifade ettim. Ama bu konuda gelip yazılı bir başvuru ya da mülakatı kabul etmediler. İşkence edilen birinin kendisine işkence edildiği bir başvurusu olmadığı sürece biz başvuru yapmıyoruz, çalışma usulümüz bu.
- Bu dava neden çözülmüyor?
Dava çözülmüyor değil aslında, bir şekilde iddianameye dönüştü. Tartışılıyor ve bir şekilde davanın çözüleceği ve cinayetin bütün yönleri ile açığa çıkağı konusunda benim ümidim var.
- 26 Aralık’ta bizleri ne bekliyor?
Sonraki duruşma bu ara kararlar ile kamera kayıtları, yeni tanıklar istendi. Söz konusu gelecek raporlar ve delillere göre dava ilerleyecek.