İHD Ankara Şubesi’nin düzenlediği sempozyumda konuşan avukatı Özgür Erol ‘Önümüzdeki 3-5 yıl içinde bu rejimin size ne sürprizler yapacağını görmek istiyorsanız İmralı’ya bakın’ dedi
İnsan Hakları Derneği (İHD) Ankara Şubesi, “Dünden bu güne tecrit siyaseti” başlıklı sempozyumu Tüm Belediye ve Yerel Yönetim Hizmetleri Emekçileri Sendikası (TÜM BEL-SEN) Genel Merkezi’nde düzenledi.
Tecrit sistemi
Sempozyumda konuşan PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın avukatı Özgür Erol, Diyarbakır’da yürütülen ve devam eden operasyonları anımsattı. İmralı cezaevinin erişilemez kılınması açısından Türkiye ve Avrupa’da ilk örnek olduğunu hatırlatan Erol, şunları kaydetti: “İmralı kurulduğu günden bu yana, 24 sene boyunca deneye deneye, uygulaya uygulaya bir mekan yönetme biçimini geliştirdiler. 15 Temmuz sonrasında çıkan ilk kararname ile Türkiye’deki bütün hapishanelerdeki görüşmelerin kaydedilmesinin önü açıldı. Demek ki sadece İmralı’ya özgü değildi. İmralı’da yıllar önce kurulan sistem, şimdi Yüksek Güvenlikli Cezaevlerinde (YGC) aynı şekilde yürütülüyor. Tecrit bütün topluma yayılan bir sistemdir.”
Geleceği görmek için İmralı’ya bakın
27 Temmuz 2011’de İmralı kapılarının avukatlara kapandığını anımsatan Erol, sözlerini şöyle sürdürdü: “8 sene sonra, açlık grevleriyle 5 gün avukatlarla görüşme yapılmasına izin verildi. Aileler, 2020 Mart’tan beri aileler görüş yapamıyor, haber alınamıyor, hiçbir temas kurulamıyor. 2021’de, en son telefon görüşmesinin yapıldığı tarih. Önümüzdeki 3-4 yıl içinde başınıza gelecekleri görmek istiyorsanız İmralı’ya bakmanızı öneririm. Önümüzdeki 3-5 yıl içinde bu rejimin size ne sürprizler yapacağını görmek istiyorsanız İmralı’ya bakın”
Ergül: Umutsuz değiliz
Ardından avukat Rengin Ergül söz aldı. Ergül, ölünceye kadar hapis cezasının yasada ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası olarak yer aldığına dikkat çekti. Ergül, Türkiye’de Cumhuriyet’in tarihinden bu yana bu rejimin Kürtleri her zaman bir düşman objesi olarak gördüğüne dikkat çekti. Ergül, 2002 yılında yasa değişikliği sürecinde mecliste süren tartışmalara dikkat çekerek, ölüm cezasının tasdikine karşı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde (AİHM) dava açıldığını ve “Umut hakkı” kavramının literatürlerine girdiğini söyledi. Ergül, “Öcalan 2 kararında AİHM, umut hakkını, bir kişinin tahliye olması yasal olarak mümkün olması, fiili olarak o yasanın uygulanması gerektiği, bu süreçte güvenli tutulacağına karar verdi.”
Tecride ve hak ihlallerine karşı mücadele edilmesi gerektiğine dikkat çeken Ergül, “Umutsuz bir noktada değiliz ve bunu değiştirmek elimizde” dedi.
YGC’ler ve tecrit
Daha sonra oturumda konuşan İHD Merkezi Hapishaneler Komisyonu üyesi avukat Ömer Faruk Yazmacı, yeni cezaevlerinin “modern mekanlar” olarak açıldığına, katliamların da cezaevlerinden başladığına dikkat çekti. Devletin siyasi tutuklulara düşmanca bakması dolayısıyla işkence edildiğine işaret eden Yazmacı, “Devletin Yüksek Güvenlikli Cezaevi (YGC) açmasındaki konsept, düşman saydıklarıyla teker teker yada üçer üçer baş başa kalmak istiyor. Tecridin yolu yalnızlıktan geçiyor. 2014 yılından itibaren 200 tane hapishane açılıyor. 2021 yılından sonra YGC tipi ve S tipi hapishaneler ekleniyor. Biz tecridi de F, Y, ve S tipi hapishaneler üzerinden değerlendireceğiz. Kapasite 7 bin 900’den 29 bine çıkarılıyor. YGC’nin açılış hızındaki ihtiyaç nereden doğuyor? YGC’yi ayıran sadece yapımı değil. Personel atamaları çok farklı. Cezaevinin dışı ve içi yapay zeka dizaynına göre icra edildi.” diye konuştu.
Devleti anlamadan tecrit anlaşılmaz
Yazmacı’nın ardından avukat Halil İbrahim Vargün söz aldı. Vargün, yaşadığı cezaevi tecrübesinden söz ederek şunları kaydetti: “Cezaevi sadece özgürlüğün insanlardan alındığı yer değil. En büyük ceza insansızlık cezası. Cezaevlerini, hukuku, adaleti anlamak için bunun siyaset ve tarihle olan bağını kurmak gerekiyor. Devleti anlamadan cezaevlerini, tecridi anlamamız mümkün değil. Bu söylediklerimizi harekete geçiren düşman ceza hukuku algısından söz ediyoruz. Bu durumun ulus devlet ile paralel bir şekilde gittiğini görüyoruz.”
TTB: Sağlık hakkını tamamen ortadan kaldırılıyor
Türk Tabipler Birliği (TTB) İnsan Hakları Kolu Başkanı Ali Karakoç ise, tecridin tutsaklar üzerindeki fiziksel ve psikolojik etkisine dikkat çekti. Tecridin bir işkence yöntemi olduğunu söyleyen Karakoç, “Psikolojik işkencenin en az fiziksel işkence kadar mahpuslar üzerinden büyük etkileri olduğu rapor edilmiştir. Mahpusluk sağlık hakkını tamamen ortadan kaldıran bir gerekçe değildir. Mahpusların en az toplumdaki diğer bireyler kadar sağlık hakkına erişim hakkı vardır ve bu sorumluluk kamu otoritelerinde yani devlettedir” dedi.
ANKARA