Türkiye’nin insan hakları ihlali konusunda hep ön sıralarda olduğunu belirten İHD Adana Şube Başkanı Avukat İlhan Öngör, ülkede demokratik ve sivil toplumun kurumsallaşamamasına dikkat çekti.
Birleşmiş Milletler (BM) tarafından 10 Aralık 1948 tarihinde kabul edilen İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi, 6 Nisan 1949 tarihinde Türkiye tarafından da imzalandı. Tüm dünyada insan haklarının ilerlemesi yönünde adımlar atılırken, Türkiye tersi yönünde adımlarını hızlandırdı. Son yıllarda uluslararası tüm hak örgütlerinin yaptığı açıklama ve raporlarda, Türkiye’nin insan hakları karnesinin bozulduğuna dikkat çekiliyor. Özelikle 15 Temmuz “darbe girişimi” sonrası AKP’nin ilan ettiği ve Olağanüstü Hal (OHAL) adeta insan haklarını tamamen rafa kaldırdı. Uluslararası kurum ve kuruluşların yanı sıra ulusal düzeyde hak raporlarını tutan örgütler de gidişattın gittikçe kötüleştiğini vurguluyor.
‘Demokrasi kurumsallaşamadı’
İHD Adana Şube Başkanı Avukat İlhan Öngör, 10 Aralık İnsan Hakları Günü’nü ve Türkiye’nin imzalandığı İnsan Hakları Bildirgesi’ne rağmen ihlallerin devam ettiğini ifade etti. Mezopotamya Ajansı’ndan Hamdullah Kesen’e konuşan Öngör, Türkiye’nin yaşam hakkı, ifade özgürlüğü, din ve vicdan özgürlüğü, eşitlik ve adil yargılanma gibi temel haklar konusunda sözleşmede arzulanan idealin çok gerisinde olduğuna dikkat çekti.
“Türkiye’deki en önemli sorun demokratik sivil bir yaşamın toplumsallaşamaması ve bu demokratik yaşamın kurumsallaşamamasıdır” diyen Öngör, demokratik ve insan haklarına dayalı bir yaşamın inşa edilmemesinin temel sorun olarak durduğu sürece yaşam hakkı başta olmak üzere diğer temel hakların da hayat bulmasının mümkün olmadığını ifade etti. Öngör, yaşam hakkına yönelik ihlaller karşısında halen bir devlet politikası olarak ‘cezasızlık hukukunun’ varlığını devam ettirdiğine vurgu yaptı.
Öngörülemez bir yönetim
“Türkiye’nin bu olumsuz insan hakları karnesi karşısında bugün siyasal anlamda tarif edemediğimiz bir rejim ile karşı karşıyayız” diyen Öngör, toplumun yarına dair fikrinin ve planlamasının olmadığını söyledi. Öngör, şöyle devam etti: “Şuan Türkiye müesses bir nizam olmaktan çıkmış. Öngörülemez bir hukuk ile öngörülemez bir ekonomi ile öngörülemez bir siyasal gelecek ile yönetilmektedir. Bu nedenle İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 70’inci yılında Türkiye’nin insan hakları karnesi bu öngörülemez durum ve şu anki mevcut insan hakları ihlalleri değerlendirildiğinde; sıfırın altında eksidir.”
‘İnsan hakları ihlalinde hep ön sırada’
Türkiye’nin sadece bugün değil geçmişte de hak ihlalleri sıralamasında dünya sıralamasında hep en üst sıralarda yer aldığını ifade eden Ögör, şöyle devam etti: ”Yaşanan bu olumsuz tabloyu ‘kader, fıtrat, coğrafya ve kader’ gibi tanımlarla açıklayamayız. Bu bir yönetememe sorunudur. Ya da bilinçli olarak uygulamaya konulan karşıdakini yok sayan ve iktidarlaşma anlayışının tezahürüdür.”
‘Çözüm basit’
Kutuplaştırmayı derinleştirmenin bir iktidarda kalma aracı olarak görüldğüne vurga yapan Ögör, sözlerini şöyle tamamladı: ”Bu krizden çıkmanın reçetesi her zaman vardır ve basittir. Biz insan hakları savunucularının dünden bugüne söylediği temel hak ve özgürlüklerin kendini var ettiği demokratik sivil bir yaşamın inşası halinde tüm sosyo-ekonomik sorunların çözümü mümkündür. Bu nedenle sözde değil, özde insan haklarını yaşamak, yaşatmak. Bizzat reçetenin kendisidir.”