İHD’nin yayınladığı raporda, depremlerde 5 bin 696 konut ile en çok yıkımın Hatay’da olduğu belirtilirken, kentte ilk üç gün arama kurtarma ekiplerinin gitmediği, acil müdahale yetersizliği nedeniyle yüzlerce kişinin öldüğü kaydedildi
İnsan Hakları Derneği (İHD) Hatay Şubesi 6 Şubat tarihinde Mereş merkezli depremlerde yıkıma uğrayan Hatay’a ilişkin rapor hazırladı.
Raporda depremden etkilenen 11 ilde Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın 24 Şubat 2023 tarihli raporuna yer verilirken Hatay’ın 5 bin 696 konut ile en fazla yıkımın yaşandığı kent olduğu ifade edildi.
En fazla yıkım Hatay’da
Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın raporuna göre depremin yaşandığı 11 ildeki toplam bina sayısının 717 bin 614 olarak açıklandığı, yaşanan afetin ardından yapılan çalışmalarda “ağır hasarlı ve yıkık” olarak belirlenen 90 bin 609 binanın acil olarak yıkılmasına karar verildiği bilgisi paylaşıldı. Afet bölgesindeki toplam yıkılan bina sayısının 18 bin 200 olarak açıklandığına yer verilen raporda, Hatay’da 5 bin 696 konut ile en fazla yıkımın meydana geldiği şehir olduğu bilgisi verildi.
Yıkımın en fazla olduğu ilçe Antakya
Hatay’da toplam bina sayısının 130 bini bulduğuna yer verilen İHD raporunda, 5 bin 696 konutun enkaza döndüğü, bu konutlardaki daire sayısı ise 23 bin 90 olarak açıklandığına değinildi. Hatay’da acil yıkılacak, ağır hasarlı ve yıkık bina sayısının 25 bin 822, daire sayısının ise 85 bin 724, ticarethane sayısının ise 19 bin 646, ahır sayısı 449 olduğu bilgisi yer aldı. En fazla yıkılan bina 3 bin 79 ile Antakya ilçesi olurken, ilçeler arasında Kırıkhan’da 893, Samandağ’da 351, Altınözü’nde 263, Hassa’da 258, Defne’de 227, İskenderun’da 216 binanın yıkıldığı belirtildi.
İlk hafta 700 bin kişi göç etti
Raporda, Hatay Büyükşehir Belediye Başkanı Lütfü Savaş’ın yaptığı açıklamada yaklaşık 1 milyon 700 bin nüfusu olan Hatay’da 700 bin kişinin ilk hafta itibariyle göç ettiği belirtildi.
İlk üç gün yardım gitmedi
İHD raporunda, yaptığı incelemelerde ilk 3 günü Antakya, Defne, Samandağ, Kırıkhan ve Altınözü İlçelerinde arama kurtarma ekiplerinin olmadığını ya da parmakla sayılacak düzeyde olduğunu tespit ettiklerine yer verdi.
Yüzlerce binada en kaz altındakiler teçhizatsızlık nedeniyle çıkarılamadı
Depremin ilk üç günü AFAD, Kızılay ve Askeriye başta olmak birçok devlet kurumunun yeterli düzeyde sahada yer almadığına değinilen raporda, aynı şekilde başta Hatay Valiliği ve Hatay Büyükşehir Belediyesi olmak üzere, Antakya, Defne, Samandağ, Kırıkhan ve Altınözü belediyelerinde de kriz masalarının koordinasyonsuz şekilde yürütüldüğüne, arama kurtarma çalışmalarında ve halkın diğer ihtiyaçlarını karşılamada yetersiz kaldıklarının tespit edildiği belirtildi. Raporda, “Arama kurtarma çalışmalarının çok yetersiz olduğuna şahit olmakla beraber, arama kurtarma çalışmalarına katılan gönüllüler ve halkın kendi imkânları doğrultusunda insanları enkaz altından çıkarmaya çalıştıklarını gözlemledik. Bu nedenle binlerce kişi AFAD’ı arayıp bilgilendirip yardım talep etmemize rağmen verilen adreslere hiç bir şekilde AFAD’ın gelmediğine de şahit olduk. Yüzlerce binada en kaz altında olan ve yardım isteyen kişileri, halk ve gönüllü ekipler ellerinde yeterli teçhizat ve ağır iş makineleri olmadığı için çıkaramadı” denildi.
İş makinaları kent girişinde bekletildi
İlk iki gün kentin her noktasına girilebilecek çevre yolunun depremin ilk gününden itibaren kullanılabilir halde olmasına rağmen ağır iş makinelerinden kepçe, ekskavatör gibi birçok ağır iş makinesinin kent girişinde bekletilerek kent merkezine sokulmadığına, arama ve kurtarma çalışmalarında kullanılmadıklarına yer verildiği raporda, “Uluslararası arama kurtarma ekiplerinin, AFAD, Kızılay ve Askeriye gibi devlet kurumlarından çok daha hızlı hareket ettiklerini ve arama kurtarma çalışmalarında yer aldıklarını da gözlemledik” denildi.
Acil müdahalenin yetersizliğinden yüzlerce insan öldü
Depremden etkilenen yerlerde barınma, sağlık gibi sorunların da giderilmediğine yer verilen raporda, “Başta Hatay Antakya Devlet Hastanesi’nin (Eski Devlet Hastanesi) tamamına yakınının yıkılmış olması, Hatay Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nin (Yeni Devlet Hastanesi) kısmi kullanılır halde olması, Mustafa Kemal Üniversitesi Araştırma ve Uygulama Hastanesi’nin de kullanılamaz hale gelmesi sonucu kamuya ait tüm hastanelerde sağlık hizmetleri durma noktasına gelmiştir. Altınözü, Samandağ, Reyhanlı ve Kırıkhan devlet hastaneleri ile İskenderun Hastanesi de kısmi kullanım ile faaliyette bulunmaktaydı. Ayrıca Antakya merkezde bulunan Özel Defne Hastanesi ve Özel Akademi Hastanesinin de yıkılmış olmaları nedeniylede kent merkezinde sağlık hizmetlerine erişim daha da çıkılmaz hale gelmiştir. Hastanelerde Acil müdahale edilmesi gereken yüzlerce insana, müdahale edilemediği için hayatlarını kaybetmiştir” denildi.
Göçün önüne geçilmelidir
Göç durumuna ilişkinde bilgi verilen raporda, “Göç eden insanların tekrardan memleketlerine geri dönmesi için başta barınma sorunları olmak üzere eğitim sağlık istihdam gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik ivedilikle çözümler üretilmeli, demografik yapının değişmesinin önüne geçilecek politikalar üretilmeli ve sonuç itibari ile kalıcı göçün önüne geçilmelidir” tavsiyesinde bulunuldu.
Eğitime dair bilgiler mevcut değil
Depremde Hatay’da kaç okulun yıkıldığı, kaç öğretmen ve öğrencinin yaşamını yitirdiği, okulların durumlarına ilişkin İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden bir açıklama yapılmadığına işaret edilerek, 27 Mart tarihinde Dörtyol, Payas, Erzin, Arsuz ve Altınözü İlçelerinde okulların açılacağı bilgisini edindikleri, Altınözü’ndeki öğretmenlerin yüzde 70’inin ailesinin Antakya ve Defne ilçelerinde olduğu bilgisine yer verildi. Raporda, Altınözü ilçesinde görevli öğretmenlerle görüştüklerine ve görüştükleri öğretmenlerin eğitime hazır olmadığı, öğrencilerinde psikolojilerinin eğitim için uygun olmadığının aktarıldığı ifade edildi.
İletişim sorunu
Depremin ilk 2 günü GSM operatörlerinin asgari düzeyde bile kullanılamamasına değinilerek, bu durumunun arama kurtarma çalışmalarının aksamasına neden olduğuna yer verildi.
Mültecilere yönelik ayrımcılık
Depremde mültecilere yönelik bilgilere de yer verilen raporda, “İlk günden itibaren sahada yaptığımız gözlemlerde ve görüşmelerde Suriyeli Mültecilere yönelik yerel halkın ötekileştirici- ayırımcı söylemlerin depremle beraber ne yazık ki daha da artığını tespit ettik. Bu söylemler; Hatay da yaşanan yağma olaylarının sosyal medyada Suriyeli mülteciler tarafından yapıldığına yönelik kara propaganda, genelde ve yerel ölçekli ırkçı ve mezhepsel bakış açısı ve İl dışından gelen bazı grupların halkı içine karışarak Suriyeli mültecileri hedef gösteren asılsız söylemleri mültecilere yönelik ayırımcılığı ve ötekileştirmeyi tetiklemiştir” denildi.
Geç gelen güvenlik güçlerinden hak ihlalleri
Depremde Hatay’da halkın can ve mal güvenliğinin kolluğunda mağdur olması ve arama-kurtarma çalışmalarında bulunması nedeniyle sağlanmadığına işaret edilen raporda, hırsızlık ve yağma suçlarının yoğun yaşandığını belirtti. Raporda 3’üncü gün sonra kente gelen Jandarma Özel Harekat (JÖH) ekipleri tarafından güvenlik sağlanmaya çalışıldığını fakat, birçok hak ihlali de özellikle JÖH tarafından -halka ve dayanışma içerisinde yer alan Demokratik Kitle Örgütleri ile bazı siyasi partilere- uygulandığı belirtildi. Antakya ve Defne İlçelerinde geceleri plakasız Polis – Asker panzerleri ve Akrepleri, aynı şekilde içlerinde sivil giyimli plakasız transportular, minibüsler ve araçların olduğu bilgisi de raporda yer aldı.
İşkence ve kötü muamele
Depremden sonra yaşanan işkence ve kötü muamelenin de yer aldığı raporda, Depremin 2’inci gününde Yayladığı T Tipi Cezaevinde kalan tutuklu ve hükümlülerin yangın çıkararak isyan ettiği, firar edilirken yaşanan arbedede 12 tutuklunun MKÜ Hastanesine sevk edildiği bunlardan 3’ünün yaşamını yitirdiği bilgisi verildi. Yine raporda 390 hükümlü-tutuklunun başka cezaevlerine sevk edildiği ifade edildi.
Raporda Büyükburç Mahallesi’nde Ahmet ve Sabri Güreşçi’ye kolluğun şiddetine de yer verilerek, bunlardan Ahmet Güreşçi’nin yaşamını yitirdiği olayla ilgili basına yansıyan bilgilere yer verildi.
Yine Reyhanlı ilçesinde 11 Mart tarihinde Suriye’den Türkiye’ye yasa dışı yollarla geçiş yapmak isteyen Suriye uyruklu 8 kişi ile Türkiye’den çıkmak isteyen 1 kişinin Kavalcık Karakolu görevlileri tarafından yakalanarak gözaltına alınıp işkenceye ve kötü muameleye tabi tutulmaları sonucu 1 kişinin yaşamını yitirdiği bilgisi de yer aldı. Olayla ilgili 2 üst teğmen 1 teğmenin tutuklu yargılandığı, 3 memurun ise adli kontrolle bırakıldığı ve soruşturmanın sürdüğü bilgisine yer verildi.
Sonuç ve öneriler
Raporun sonuç ve öneriler kısmında ise şunlara yer verildi:
*Depremin ilk gününden itibaren sağlık çalışanlarının ve hekimlerin barınma, dinlenme ve diğer temel ihtiyaçlarının temininde ciddi sorunlar yaşadığı, çalışmaya zorlandıkları Sağlık çalışanları ile yaptığımız görüşmelerde tespit edilmiştir.
*En kaz altından çıkarılan insanların cesetleri yol kenarlarında, en kaz çevrelerinde hastane yetersizliğinden ve morglarda yer olmadığından hastane koridorlarında ve bahçelerinde battaniyelere sarılı halde yere bırakıldığı tarafımızca tespit edilmiştir.
*Geçici çözüm olarak ameliyatların da yapılabileceği gerçek sahra hastaneleri kurulmalı.
*Göç eden insanların tekrardan memleketlerine geri dönmesi için başta barınma sorunları olmak üzere eğitim sağlık istihdam gibi temel ihtiyaçlarının giderilmesine yönelik ivedilikle çözümler üretilmeli, demografik yapının değişmesinin önüne geçilecek politikalar üretilmeli ve sonuç itibari ile kalıcı göçün önüne geçilmelidir.
*İvedilikle uygun yer ve alanlara prefabrik okullar inşa edilmeli, İl dışında gönüllü olarak çalışmak isteyen öğretmenler göreve davet edilmeli, depremi yaşayan öğretmenler çalışmaya zorlanmamalıdır. Benzer uygulamalar ile başta sağlık çalışanları olmak üzere diğer kurum ve kuruluşlarda çalışanlar çalışmaya zorlanmamalıdır.
*İlk iki gün GSM operatörlerinin asgari düzeyde bile kullanılamaması, hatta günün büyük bir bölümünde kullanılamaz halde olması, arama kurtarma çalışmalarının aksamasına neden olduğundan GSM şirketlerine ciddi yaptırımların uygulanması için özelikle hukuksal anlamda adımlar atılmalıdır.
*Mültecilerin arama-kurtarma çalışmaları sırasında ayrımcılığa maruz bırakıldıkları, su, yemek, erzak, ısınma, barınma ihtiyacına yönelik bölgeye ulaştırılan yardım malzemelerinden eşit şekilde faydalanamadıkları ve nefret söylemleriyle yağmacı olarak hedef gösterildikleri için yardım istemeye
dahi çekinir hale geldikleri tespit edilmiştir. Bu ayırımcı ötekileştirici politikalar gündemleştirilmeli, mültecilerle dayanışma içerisine girilerek sorunları giderilmeye çalışılmalıdır.
*İnsanların can ve mal güvenliğinin sağlanması için başta üç aylığına ilan edilen OHAL derhal kaldırılmalı, JÖH kentten derhal gönderilmeli, basına da yansıyan insanlık dışı muameleler hakkında soruşturmalar açılmalı, halkın güvenliği şeffaf, sorgulanabilir ve denetlenebilir mekanizmalarla ilgili kurumlar tarafından yürütülmelidir.
*Kentin yeniden inşasında yerel yönetimlerin yanı sıra, meslek odalarının sendikaların STK’lar ve halkın her adımda sürece katılımı sağlanmalı, ortak konsensüs üzerinden ayırım yapılmaksızın maksimum düzeyde halkın ve çevrenin lehine kararlar alınmaya çalışılmalıdır.
*Acil yıkılması gereken binaların birçoğu hala şuana kadar yıkılmamış tehlike arz etmeye devam etmektedir.
*Bina yıkım ve enkaz kaldırma işlemleri profesyonellerce yapılmadığı için şehrin tamamı toz bulutu halinde sağlıksız bir ortamdadır. Uygunsuz ve aşırı toz çıkmasına yol açacak biçimde yapılan enkaz kaldırma çalışmaları engellenmelidir. Asbest tehlikesi görmezden gelinerek enkazlar yerleşim yerlerine yakın vadilere ve deniz kıyılarına dökülmektedir. Kaldırılan enkazın döküleceği yerler doğru ve merkezi bir planlama ile belirlenmeli, rastgele hafriyat dökülmesi engellenmelidir.
*Kentin dört bir yanında Ağır, orta ve az hasarlı binalarda eşya tahliyesi için vatandaşların eşyalarını asansör nakliye araçları ile çıkarmaya çalıştıkları gözlemlenmiştir.
*Hatay yerelinde ve tüm Türkiye’de deprem güvenli kentler, deprem güvenli konutlar, deprem güvenli yapılar inşa edilmesi için bilimsel şeffaf denetlenebilir mekanizmalar geliştirilmelidir.
*2012 yılında ülke genelinde kentsel dönüşüm uygulamalarının önündeki yasal engelleri kaldırmak ve dönüşümü hızlandırmak üzere 6306 Sayılı Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun (Afet Yasası) iptal edilmelidir.
*Doğal afet halinde sivil toplum örgütlerinin ayırımsız olarak yardım toplaması ve yardımda bulunabilmesi için mevzuat değiştirilmelidir.
*Halkın barınma, beslenme ve sağlık koşularının maksimum düzeyde yaşanılır hale getirildiği, çevreye zarar verilmeyecek şekilde dizayn edildiği yerleşim alanları kurulmalıdır.
*Yaptığımız saha çalışmalarında Hatay Vali’liği İl Afet ve Acil Durum Müdürlüğü’nün 18.03.2023 tarihindeki “Barınma İhtiyacı Nedeniyle Geçici Olarak El Koyma Karar’ı” doğrultusunda taşınır ve taşınmaz mallar dolayısıyla hak sahiplerinin hak kaybına uğradığı tespit edilmiştir. Telafisi olmayan hak kayıplarının yaşanmaması için gerekli düzenlemeler ve uygulamalar ivedilikle yapılmalıdır.
*Toplumda en fazla dezavantaja sahip olan Kadın, çocuk ve LGBTİ+ bireylerin ivedilikle barınma, beslenme ve sağlık gibi tüm eksiklikleri giderilmeye çalışılmalı, pozitif ayrımcılığa tabi tutulmalıdırlar.
*Öncelikle işyerleri yıkılan ve yağmalanan işyeri sahiplerinin, işyerlerinin sigortalı olup olmadığına bakılmaksızın her türlü zararları maksimum düzeyde karşılanmaya çalışılmalıdır.
*Deprem bölgelerinde Özel sektörde çalışan kişilere verilen kısa çalışma ödeneğinin miktarı asgari ücrete eşitlenmeli, süresi 1 yıla çıkarılmalıdır.”
HABER MERKEZİ