İHD, 24 Nisan’da Ermenilerin sadece katledilmediğini; soygun, talan, yağma ve hırsızlıkla toplumsal olarak yok edildiklerine dikkat çekti: ‘Tanı, af dile, tazmin et!’
İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi’nin Irkçılığa ve Ayrımcılığa Karşı Komisyonu, 24 Nisan 1915 Ermeni Soykırımın yıldönümüne ilişkin “Tanı, Af Dile, Tazmin et” başlığıyla şube binasında basın toplantısı düzenledi. Toplantıya, İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, komisyon üyeleri Gülistan Yarkın, Özge Akyüz ve Meral Çıldır, 24 Nisan Anma Platformu üyesi Yıldız Önen, Av. Jiyan Kaya katıldı.
‘Niye engelliyorsunuz?’
Basın toplantısında konuşan İHD Eşbaşkanı Eren Keskin, Erivan’daki soykırım anıtında soykırımı tanıyan kişiler listesinde İHD İstanbul Şubesi’nin de adı olduğunu ve bundan dolayı gurur duyduklarını söyledi. 2005’ten 2008 yılına kadar hiç engellenmediklerini, Cumhurbaşkanı Tayip Erdoğan’ın arşivlerin açılması yönünde açıklamalar yaptığını hatırlatan Keskin, “Soykırım için önemli olan yerlerde açıklamalarımızı yaptık, engellenmedik. 2018 yılında ‘soykırım kavramını kullanmazsanız, açıklama yapabilirsiniz’ dediler, bizde bunu kabul etmedik. Arkadaşlarımız gözaltına alındı. Bu süreçte savcılık bunun düşünce özgürlüğü kapsamında olduğuna karar verdi. Baro hakkında da ‘suç yoktur’ diyerek beraat kararı verildi. Devlete soruyoruz, sizin yargınız ‘soykırımı tanı demek suç değildir’ diyor o zaman niye engelliyorsunuz?” diye sordu.
Meral Çıldır: Geride hiçbir şey kalmadı
1915 soykırımından bu yana bu toprakların gün yüzü görmediğini belirten Meral Çıldır da, yeni soykırımların, kanla bastırılan direnişlerin, darbelerin, cezaevlerinde yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin, hukukun ve demokrasinin ayaklar altına alınmasının, ekonomik çöküntülerin nedeninin “soykırımın laneti” olduğunu belirtti. Çıldır, “Birinci Dünya Savaşı öncesinde, İstanbul Ermeni Patrikhanesi’nin verilerine göre, Osmanlı İmparatorluğu’nda yaklaşık 2 milyon Ermeni yaşıyordu. Kent, kasaba, mahalle, köy olarak batıdan doğuya, kuzeyden güneye, Küçük Asya’nın her yerinde tam iki bin 925 Ermeni yerleşimi bulunuyordu. Buralarda yaşayan Ermeni cemaatlerinin bin 996 okulu, 173 bin erkek ve kız öğrencisi, iki bin 538 kilise ve manastırı vardı. 1915’te başlayan soykırım ve sonrasında, bu yerleşim yerlerinden geriye hiçbiri kalmadı. 60 bin civarında olduğu tahmin edilen bugünkü Ermeni nüfusu büyük çoğunlukla üç büyük şehre dağılmış olarak yaşıyor. Devlet Ermenileri imha etmekle kalmadı, izlerini de sildi. Kiliseler sadece doğa koşullarının tahribine bırakılmakla kalmadı, topa tutularak, dinamitlenerek yıkıldı. Anadolu’daki okulların hiçbiri artık yok” dedi.
Soygun, talan, yağma, muazzam bir hırsızlık…
Soykırımda sadece insanların katledilmediğini aynı zamanda toplumsal dokunun da yok edildiğine belirten Çıldır, “Soykırım yalnızca tüyler ürperten katliamlardan, nehirlerden ölülerin akmasından, vadilerin parçalanmış insan bedenleriyle dolmasından ibaret değil. Soykırım, ölümün tercih edildiği, ölümün kurtuluş olduğu, insanın insanlıktan çıkarıldığı korkunç bir sürgünden, hastalık ve tecavüzden, kuşaktan kuşağa aktarılan derin bir yaradan bağışlanamaz bir zulümden ibaret de değil. Soykırım aynı zamanda soygun, talan, yağma, muazzam bir hırsızlık. Hırsızlık, değeri hesaplanamayacak boyutlardaki taşınmaz mallarıyla, işlikler, bağlar, bahçeler, tarlalar, konaklar, evler, hastaneler, manastır ve kilise arazileriyle de sınırlı değil. Hırsızlık, katledilen Ermenilerin bankalardaki hesaplarına, değerli eşya kasalarına el konulmasını da içeriyordu. Soygunun bu boyutunun tutarı 1915 yılının parasıyla 22 milyon dolar olarak hesaplanıyor. Ermeni Soykırımı 107 yıldır inkâr ediliyor. İnkârın, insanlığa karşı işlenmiş bu akla hayale sığmaz suçun gizlenmesinde bu büyük hırsızlığın da payı var” diye belirtti.
‘Soykırım devlet eliyle yapıldı’
İnsan hakları savunucuları olarak soykırımın politika, diplomasi ve uluslararası ilişkilere indirgenemeyecek kadar önemli bir konu olduğuna dikkat çeken Çıldır, soykırımın “devlet” eliyle yapıldığına dikkat çekti. Çıldır, “İnkâr en kapsamlı, en etkili, en kalıcı, en yaygın insan hakları ihlalidir. Çarpan etkisiyle insan hakları ihlaline kaynaklık eder, teşvik eder, cesaretlendirir. Soykırım sonucu anayurtlarından kopartılıp dünyanın dört bir yanına dağılmış Ermenilerin uğradıkları, hesaba da, sayıya da gelmeyecek kadar büyük kayıplarının telafisine yönelik taleplerine de yanıt verilmelidir. İnkâr, böyle bir telafi ve adaletin yerine gelmesi sürecinin de önünde engeldir. Bu yüzden ‘Soykırımı tanı! af dile! tazmin et’ diyoruz” diye aktardı.
Yıldız Önen: Soykırımla yüzleşilsin
24 Nisan Anma Platformu üyesi Yıldız Önen, valiliğin 24 Nisan anmasını “uygun görülmedi” diye yasakladığını aktararak, her yıl yaptıkları gibi Süryanileri, Ermenileri ve soykırıma uğrayanları andıkları söyledi. Önen, “İstanbul valisine ve siyasiler soruyoruz, ne değişti? 2010-2012-2015 yüzüncü yıllarında çok büyük bir anma yaptık. Uluslararası katılımcılarla birlikte. Valiliğin bu soruya cevap vermesi gerekiyor. 24 Nisan 1915’te başlarına ne geleceğini bilmeyen aydınlar vekiller sanatçılar ve Ermeni halkının önde gelenleri, teker teker evlerinden alınıp polis karakollarına çağrıldılar. Pek çoğundan o zaman haber alınmadı. Geri dönenler ise o acıyla hayatlarını devam etmek isteyemeyecek bir durum geldiler” diye kaydetti.
Soykırımda hayatını kaybedenlere saygılarını göstermek amaçlı anmalar yaptıklarını söyleyen Önen, soykırımla yüzleşilmesini istedi.
Garo Paylan’ın önergesi sonrası olanlar…
Halkların Demokratik Partisi (HDP) Milletvekili Garo Paylan’ın Ermeni soykırımı için meclise sunduğu soru önergesinden sonra siyasiler tarafından linç girişiminde bulunduklarına işaret eden Önen, şöyle konuştu: “Eğer Garo Paylan’ın başına bir şey gelirse bu linç girişimi yapanların yüzünden olacaktır. Bu yapılan açıklamalar insanları üzen bir silsileydi. Meclisten birilerin linç girişiminde bulunması oldukça tehlikeli bir sürecin başlangıcı olduğunu gösteriyor.”
İSTANBUL