İHD’nin ‘Barış Nöbeti’nde mültecilere yönelik saldırılara dikkat çekilerek, ‘Saldırıların son bulması için herkesi ses çıkarmaya mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz’ denildi
İHD Ankara Şubesi, çeşitli hak ihlallerini gündemine alarak her ayın ilk Cuma gününde düzenlediği “Barış Nöbeti” eylemi bu hafta da devam etti. İHD Ankara Şube binasında yapılan nöbetin bu ayki konusu ise göçmenlere yönelik yapılan ırkçı saldırılar oldu. “Göçmenlere karşı yapılan ırkçı saldırılara ve nefret politikalarına dur diyoruz” başlığıyla yapılan açıklamaya Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Ankara İl Örgütü, Devrimci 78’liler Girişimi ve İHD Ankara Şubesi Üyeleri katıldı. Açıklamanın ardından şube binasında barış nöbeti tutuldu.
‘Göçlerin çoğunluğu savaş kaynaklı yaşanıyor’
Açıklamada konuşan İHD Merkez Yürütme Kurulu (MYK) Üyesi Nuray Çevirmen, birçok krizin yaşandığı Türkiye’de ve Ortadoğu coğrafyasında nefret politikalarının göçmelere karşı sürekli olarak gündemde olduğuna işaret ederek, “Ortadoğu’da on yıllardır devam eden çatışmalı süreçlerden kaynaklı binlerce insan, yaşadığı toprakları zorunlu olarak terk etmek zorunda kalmıştır. Özellikle Türkiye’ye, 2011 yılında başlayan Suriye iç savaşından sonra birçok Suriyeli zorunlu olarak göç etmiştir. Suriyeliler, Türkiye’ye göç ettiğinden bu yana birçok ayrımcı muameleye maruz bırakılmış; Suriyeli sığınmacılara karşı insan onuru ile bağdaşmayan muamelede bulunulmuştur. Sığınmacılar, yaşam hakkından barınma hakkına kadar birçok haktan mahrum bırakılmıştır. Suriyeli sığınmacılar Türkiye’de insanı olmayan koşullarda ve şartlarda “ucuz iş gücü” olarak çalıştırılmış ve birçok güvenceden yoksun bırakılmıştır. Yine ucuz iş gücü olarak emeği sömürülen göçmenler güvencesiz koşullarda çalışmak zorunda kaldıklarından iş cinayetleri ile yaşam hakları ihlal edilmektedir” dedi.
‘Tekrar göç etmek zorunda bırakılıyorlar’
Suriyeli sığınmacılara karşı zaman zaman pogroma varacak saldırıların gerçekleştirildiğini belirten Çevirmen, “Ağustos 2021’de Ankara’nın Altındağ ilçesinde Suriyelilere karşı kitlesel saldırılar gerçekleştirildi, evleri ve iş yerleri yakıldı ve tekrar göç etmek zorunda bırakıldılar, işlerinden edildiler. 16 Kasım 2021 tarihinde İzmir’in Güzelbahçe ilçesinde üç Suriyeli mülteci, Ahmet Elali, Mamun Elnebhan ve Muhammed Elbiş çıkarılan bir yangında hayatlarını kaybetti. Adana’da Ali El Hemdan adlı Suriyeli genç polis kurşunuyla öldürüldü. 2017’de Sakarya’da 9 aylık hamile Emani Arrahman ve 10 aylık bebeği ile kaçırılmış, ormanlık alanda katledilmişlerdi. Suriyeli sığınmacılar pek çok kez şiddete uğramış ve korktuklarından hak arama yollarına başvurmaktan dahi eder hale gelmişlerdir” diye konuştu.
‘Saldırılar devam ediyor’
Çevirmen, taciz olayının ardından Kayseri başta olmak üzere birçok ilde Suriyeli sığınmacıların ırkçı söylemlerle saldırılara maruz kaldığına vurgu yaprak, “Derneğimiz tarafından yapılan tespitler ile kamuoyuna yansıyan görüntülerden anlaşılacağı üzere; Suriyeli sığınmacıların yoğunluklu olarak yaşadığı mahallelerde zaman zaman silahlı oldukları görülen gruplar tarafından sığınmacıların evleri ve iş yerleri yakılmış; birçok sığınmacı da yaralanmıştır. Kamuoyuna yansıyan haberlerden edindiğimiz bilgilere göre Antalya’nın Serik İlçesinde de 17 yaşındaki Suriyeli A.H.E adındaki çocuk, üç kişinin saldırısına uğramış ve bıçaklanarak öldürülmüştür. Suriyeli sığınmacılara karşı gerçekleştirilen saldırıları önlemekle yükümlü olan kamu görevlilerinin etkin bir müdahalede bulunmadığı, sosyal medya hesaplarından ve kamuoyuna yansıyan görüntülerden anlaşılmıştır. Sığınmacılar saldırılara maruz bırakıldıktan sonra iş ve sosyal hayatlarına devam edememiş; özellikle akşam saatlerinde sığınmacıların ev ve iş yerlerine yönelik saldırılar devam etmektedir” ifadelerini aktardı.
‘Nefret söylemini engellemeye davet ediyoruz’
Bazı siyasi partilerin ve temsilcilerinin özellikle seçim sürecinde Suriyeli sığınmacılara karşı propaganda yürüttüğüne işaret eden Çevirmen, “Geri gönderme adı altında ırkçı ve nefret söylemi içeren beyanları kamuoyuna yansımakta, siyasi parti temsilcilerin bir kısmı tarafından nefret söylemleri sürekli hale getirilmektedir. Bu söylem ve politikalar bazı ırkçı ve milliyetçi gruplar tarafından da benimsenerek, yaşam hakkını ihlal eden eylemlere dönüşmektedir. Konuya duyarlı siyasi partiler, insan hakları savunucuları, göçmen hakları için mücadele eden hak örgütleri ve platformları, sendikalar ve meslek odaları, hukuk örgütleri bu nefret suçlarına karşı ortak bir mücadele yürütmelidir. İnsan Hakları Derneği olarak Suriyeliler başta olmak üzere; sığınmacılara yönelik gerçekleşen saldırıların toplumsal barışa yönelik saldırılar olduğunu ifade ediyoruz. Bir an önce Suriyeliler başta olmak üzere savaş nedeniyle ülkelerini terk etmek zorunda olan sığınmacılara yönelik saldırıların son bulması amacıyla devlet yetkililerini gerekli önlemleri almaya, yaşam hakkını korumaya, nefret söylemlerini engelleyecek politikalar üretmeye davet ediyoruz” ifadelerine yer verdi.
‘Saldırılara karşı mücadele edeceğiz’
Ardından Devrimci 78’liler Federasyonu adına konuşan Emel Sungur da saldırıların ve nefret söylemlerinin nedeninin siyasal iktidarın politikalarından kaynaklandığına işaret ederek, “Bu nedenle ülkenin acil bir göçmen politikasına ihtiyaç vardır. Bizler Federasyon olarak yürütülen bu ırkçı ve faşist saldırılara karşı mücadeleyi sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.
‘Herkesi mücadeleye çağırıyoruz’
Sonrasında konuşan DEM Parti Çocuk Komisyonu Eşsözcüsü İhsan Seylan ise sürekli olarak Türkiye coğrafyasına göç etmek zorunda kalan insanların şiddetle ve ırkçı saldırılara maruz kaldığına vurgu yaparak, “Bu saldırılar Kayseri’den başlayarak dalga dalga Türkiye’nin her yerine yayıldı. Burada maalesef çocuk yaşta katledilen işçileştirilmiş mülteci çocuklar da oldu. Bu saldırıların son bulması için herkesi ses çıkarmaya mücadeleyi büyütmeye çağırıyoruz” dedi.
‘Yaklaşık 500 bin çocuk ucuz iş gücü haline geldi’
Türkiye ve dünyada 280 milyonun üzerinde mültecileştirilmiş insanın bulunduğunun vurgusunu yapan Seylan, “Türkiye’de ise göç idaresinin verilerine kıyasla sayının biraz daha fazla olduğunun bilinmesiyle beraber 3 buçuk milyonun üzerinde mültecileştirilmiş insan bulunmakta. Bunların yoğunluğu Suriyeli mültecilerden oluşuyor. Bunun yanında Afgan, Somalili ve Iraklıların yoğun olarak bulunuyor. Türkiye Cenevre Sözleşmesine imza atmış bir ülke ve sözleşme gereği Mülteci Hukukuna uymak zorunda fakat bu hukuku hiçbir şekilde uygulamamakta. Aynı zamanda Suriyeli mültecilerin yaklaşık 1 milyon 700 bininin 0-18 yaş gurubu çocuklardan oluştuğu ve bunların yaklaşık 1 milyon 200 bininin ise okul çağında olduğu ve bunun da yaklaşık 500 binin herhangi bir biçimde eğitim almadığı görülmektedir. Bu 500 bin çocuğun tamamı her gün şiddete ve ayrımcılığa uğramakta ve ucuz iş gücü olarak Suriyelilere basın önünde büyük büyük sözlerle ırkçı söylemler ile ötekileştiren ve değersizleştirmeye çalışanlar aynı zamanda bu iş gücünden de yararlanıyor ve bu emek sömürüsü devam ediyor. Bir kez daha söylüyoruz; Mülteciler, Mülteci Hukuku gereği bütün sosyal haklarını, eğitim ve Türkiye’nin sözleşmelerle temel insan hakları noktasında sorumlu olduğu her konuda mültecileri korumalı ve bu ırkçı faşist saldırılara karşı harekete geçmeli ve mültecilere yaşam alanları tanımalı” sözlerini kaydetti.
‘AKP-MHP’nin politikalarının bir sonucudur’
Son olarak konuşan DEM Parti Ankara Eşbaşkanı Fatin Kanat ise bu coğrafyanın pogrom ve katliam coğrafyası oluğunu belirterek şunları söyledi: “Semboller, işaretler ve yöntemler hiç değişmiyor. Kimi zaman Yahudilere, kimi zaman Ermenilere, Kürtlere ve Alevilere son dönemde ise mültecilere karşı ağır bir nefret ırkçılık var. Oldukça tehlikeli bir gidişat bu ve güçlü bir ses ve itiraz gerektiriyor aynı zamanda. Bizler de DEM Parti olarak gereken her türlü çalışmaya katkı sunmaya hazır olduğumuzu belirtiyoruz. İşin bir diğer boyutu ise tabi ki AKP-MHP bloğunun ceberrut iktidar pratiğinin pişkin pişkin Suriye politikamızda hiçbir eksik yok tam tersine doğru ve yerinde politikalar uyguladık demesidir. Bugün yaklaşık beş milyona yaklaşan mültecinin burada olmasının en önemli sebebi TC’nin Suriye’ye yaptığı müdahalelerin sonucudur. Bizlerin bütün demokratik kurumlar, özgürlükten emekten yana olanlar omuz omuza ses çıkarması gerekir. DEM Parti olarak bizlerde bunun elimizden geleni yapacağız.”
ANKARA