HDP’liler ve Cemaat mensupları genel olarak nasıl müebbet hapis cezalarına çarptırılıyor?
Adı sanı bilinmeyen “itirafçı gizli tanık”ların ifadeleriyle…
Hiç kuşkusuz bunlar “seri imalat” yakalanıyorlar, işkenceden geçiriliyorlar, sonunda teslim oluyorlar ve polisin önlerine getirdiği ifadeleri imzalıyorlar. Birçoğu hayatında görmediği insanları suçluyor, suçlananlar bir başka delil olmaksızın, bu sefillerin ifadeleriyle ömür boyu hapse mahkum oluyor.
Bunlar ya “PKK üyesiydim” diyerek, ya da “Cemaat mensubuydum” diyerek muteber “tanık” mertebesine yükseliyor. Devlet bunların (aslında sorgucunun) sözlerini delil sayıyor. Savcı iddianameleri, hâkimler heyetinin kararları sayısız “itirafçı ve gizli tanık” ifadelerine dayanılarak hazırlanıyor.
Demek ki, vaktiyle “PKK’yle ya da Cemaat’le iltisaklı ve irtibatlı” olan, “üyesiydim” dediği örgütün, Türk devleti tarafından “suç” sayılan eylemlerine katıldığı iddia edilen bu kişiler, devlet için “sözüne güvenilir” kişiler olarak değerlendiriliyor.
Bu da doğal, çünkü bunlar “devlet malı”. Zorla itirafçı yapılmış kişiler. Devlet “şunu söyle” dediğinde bülbül oluyorlar.
Ama bu da gösteriyor ki, ortada “kendi iradesiyle” konuşanlar yok. Bunlar “zoraki” devlet tanıkları…
Buraya kadar yazılanları, böyle kişilerin ifadeleriyle 12 Eylül darbesinden günümüze kadar zindanlarda çürütülen yüzbinlerce insan biliyor.
Şimdi karşımızda “yeni tipte bir itirafçı” var.
Sedat Peker.
Adam yurt dışında. Özgür. Dayalı döşeli mekânı var. Mekânında ona hizmet eden adamları var. Yani ne işkence altında, ne de herhangi bir devletin ya da örgütün elinde rehine. Peker “özgür itirafçı”. İşkence altında itirafçı ve gizli tanık olmuş bir kişiyle karşılaştırdığınızda, “özgür itirafçının” anlattıklarını haliyle daha “güvenilir” bulacaksınız. Çünkü bu “özgür tanık”, tutuklanmış ve savunmasız bir HDP’liye ya da Cemaat mensubuna suçlamada bulunmuyor. “Derin devletin başıdır” dediği AKP iktidarının en güçlü ortaklarından birine ve onun, AKP’li vekili olan oğluna suçlamalarda bulunuyor. “Altı ton kokainin” adresi Mehmet Ağar’dır diyor, Kaharman adlı kadın gazeteciye tecavüz edip öldüren onun oğlu AKP’li vekil Tolga Ağar’dır” diyor. Bunu söylerken söz konusu şahısların ne kadar uzun elli olduğunu, daha önce onlar gibi “derin devletin” mensubu olduğu için çok iyi biliyor. Bu suçlamalar yüzünden MİT tarafından kaçırılmak ve öldürülmek istendiğini de açıklıyor. Hatta “çarpışırım” da diyor.
Bu şartlarda yaptığı ifşaat, zorla “itirafçı” haline getirilen ve ifadesi “kutsal adalet terazisinde” en büyük delil sayılan kişinin iddialarıyla kıyaslanabilir mi?
Kıyaslanamaz. Ortada bir “suç duyurusu” var ve bu duyuruyu her kim yaparsa yapsın, yargı bu “suç duyurusu” ile birlikte re’sen harekete geçmek zorunda. Ne İçişleri Bakanı’nın ve ne de Jandarma Genel Komutanı’nın, kendini yargı yerine koyarak “suç örgütü lideridir, açıklamalarına itibar edilemez” deme hakkı yoktur.
Sen “gerillaydım, ondan ayrıldım, Cemaat mensubuydum ondan ayrıldım, şimdi iç yüzlerini ifşa ediyorum” diyenin açıklamalarına itibar ediyorsun da, “daha dün derin devletin önde geleniydim, ondan ayrıldım, şimdi iç yüzlerini ifşa ediyorum” diyen Peker’in açıklamalarını nasıl oluyor da “suç örgütü lideridir” diyerek hesaba katmıyorsun?
Çünkü bu defa “açık ve özgür tanık ya da itirafçı” seni ihbar ediyor. “Men Dakka duka” yani.
Üç videoluk “suç duyurusu” ortalığı karmakarışık etti. Adamın masasında daha nice video not taslağı duruyor. Bunlardan birinin ucunu gösterdi. Gösterilen uç Suriye’de DAİŞ’e gönderilen silahların sadece kabzaları. Silahlar gözler önüne serildiğinde, bu serilenler Can Dündar’ın ve Enis Berberoğlu’nun başını yakan TIR’larla birleştiğinde, bu birleşenler Rusya’nın, ABD’nin elindeki “istihbari ve görsel malzemeyle” örtüştüğünde, örtüşenler YPG tarafından yakalanan DAİŞ’çilerin ifadeleriyle de kaynaştığında, iddia o anda “suç örgütü başının” açıklamaları olmaktan çıkacak ve ucu Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne kadar gidecek yolu açan buldozere dönüşecek.
Soru: Peker Türk devletini “yıkmak” için mi bu açıklamaları yapıyor? Hayır. Kendisi devletin organik parçası. Amacı rejim içindeki krizin sonucunda patlayan kavgada gürültüye gitmemek.
Şimdi suç ortaklarına şantaj yapıyor.
Şantaj dediğin de uyduruk, kaydırık iftiralarla değil, suç ortağını caydıracak bilgilerle yapılır. İftira kızdırır, şantaj korkutur.
Göreceğiz; eğer Peker videolara devam etmezse bilin ki şantaj amacına ulaşmış, uzlaşma sağlanmış demektir.
Yok eğer videolar devam ederse, hele iş 15 Temmuz’un iç yüzüne dayanırsa bilelim ki, sonraki açıklamaların altından değil Reis, Reis’in feriştahı bile kalkamayacaktır.
Neden? Nedeni var mı?
“Devlet” konuşuyor ya hu!..