İdlib üzerinden yaşanan gerilim ve kriz; her ne kadar Moskova-Ankara arası sık sık görüşmelerle ve oluşturulan ortak büyük ekonomikticari alan (enerji nakil hatları, nükleer reaktör, S400’ler…) gölgesinde her defasında ötelendi ama bunun bir sınırı vardı. Aktörlerin farklı hesap ve pratikleriyle zaten İdlib krizi adım adım tırmanıyordu ki peş peşe gelen üç yeni gelişme 3 Şubat çatışmasını açıkça tetikledi.
Bir; yeni bir çatışma merkezi olarak tırmanan Libya savaşında da, Türkiye’nin, Rusya ile yine karşıt saflarda yer alarak Serrac hükümetini desteklemesi ve İdlib cihadistlerini Libya’ya taşıması…
İki; Türkiye, son bir yıldan beri Astana üçlüsü arasında gündemin ilk maddesini oluşturan İdlib’in cihadistlerden arındırılması sorumluluğunu gerçekleştirmeyince Rusya destekli Suriye ordusunun saldırıya geçmesiyle Türkiye üzerinde oluşan yeni kitlesel göç ve cihadist baskının gerilimi tırmandırması…
Üç, Erdoğan’ın Ukrayna ziyareti öncesi “beklentilerimiz gerçekleşmezse askeri güç kullanmak dahil planlarımızı hayata geçiririz” beyanı ile paralel silah yüklü 200 askeri konvoyun İdlib’e taşınması ve Türk gözlem noktalarına yenilerinin eklenmesi… Yaşanan çatışmanın habercileriydi. Çünkü Türkiye, Astana sürecinin üçlü garantörlerinden biri olarak, üstlendiği görev gereği, İdlib’deki cihadistleri önce ağır silahlardan arındırma, sonra tümüyle silahsızlandırması gerekirken, tersine daha fazla askeri sevkiyat ile askeri olarak yerleşme peşinde koşması çatışmayı tetikledi. İdlib’de son yaşananlar birden fazla yeni gelişmeyi tetikleyebilir.
1 – Gerek Lavro’nun “Türkiye İdlib’de temel yükümlülüklerini yerine getiremedi. Türkiye’nin İdlib gerilimi azaltma bölgesine asker gönderdiğine dair bilgiler geldiği” beyanı gerekse İran’ın “askeri müdahale sadece Suriye’ye ait Türkiye müdahale etmemeli” açıklamaları açıkça Türkiye’ye “siz çekilin İdlib’den, Suriye kendisi çözsün” derken; Türkiye asker sevkiyatıyla İdlib merkezli çatışmayı başta Rojava olmak üzere bölgeye taşıyabilir.
2 – İdlib’de büyüyecek ateşin ön cephesinde Rojava Kürdistan’ı var ve ayrıca Türkiye tarafından bilinçli hedefe de konuluyor. Çünkü Türkiye “Güvenli Bölge” hedefini yeniden sahneye koyacağının ilk işaretini Ruslarla ortak devriyeden çekilmesiyle vermiş oldu. Bu mesaj Rojava ve İdlib’e ilişkin yeni askeri harekâtların işaretlerini de taşıyor. Şunu da belirtelim, Rojava’yı kıskaca alacak Türkiye-Suriye yakınlaşması da ihtimal dahilinde. Ki bunun ilk adımları Moskova’da atılmıştı. Sıkışan Türkiye çözümü “Adana Mutabakatı” ile Suriye ile yakınlaşmada ararsa Rojava çapraz ateş altına alınabilir.
3 – Ama burası Ortadoğu ve süren savaş da postmodern savaş! Demek istediğim İdlib’in sorunu beklenmedik bir hızla Rojava Kürtleri ile Suriye rejiminin yakınlaşıp ortaklaşmalarını da hızlandırabilir. Kürt siyasetinin bu ihtimali üzerine ulusal ittifakla gitmeleri sonuç üretebilir. Rojava’da yeniden büro açan ENKS ile TEV-DEM’in ittifakla ele almaları gereken mesele bu.
4 – Türkiye’nin kendi siyaseti nedeniyle birden fazla alanda sıkışması ve Rusya ile ilişkilerin gerilme ihtimali, ABD ile ilişkileri onarma süreci de hızlanabilir. Ve “Olmaz olmaz” da demeyin! ABD, Türkiye’ye toprak birliğinin garantisi üzerinden Rojava Kürtlerini tanıyıp ilişkilenmeyi önerebilir. Zira Türkiye’nin hem ABD hem Rusya ile birlikte yürümesi düne göre çok zor olacak ve ayrıca Mısır’dan Körfez ülkelerine Sünni haritayla yeniden ilişkileri hal yoluna koyması da bir yanıyla ABD ile ilişkileri iyileştirmekten geçecek. Dolayısıyla ABD, Türkiye’yi Rusya’dan uzaklaştırma adına Kürtlerle yol ayrımına da gelebilir.
5 – Bunların aksine ABD ve Koalisyon güçleri ile SDG arasında ilişkiler derinleşebilir ve Irak-Suriye hattında Özerk Sünnistan meselesiyle birlikte yeni bir çerçeveye oturabilir.
6 – İdlib krizinin derinleşmesi Libya savaşını da tetikleyebilir. Şimdiden Hafter, İdlib’de olanlardan cesaret alarak Trablus’a saldırıyı hızlandırabilir.
7 – Astana üçlüsü önce Suriye’deki kriz noktalarını İdlib’de merkezileştirilerek kontrol altına almayı hedefledi. Bu kez Rusya, Türkiye’nin göçle ilgili hem kaygılarını karşılamak hem de M4 ve M5 karayollarını açacak olan İdlib meselesini çözmek amacıyla İdlib’in Hatay sınırında siviller ve hatta cihadistler için geçici “güvenli alan” önerebilir ki Türkiye zaten bir süredir benzer adımları atıyor. Yani Putin, Suriye’nin kriz odaklarını dün geçici olarak İdlib’e bu kez geçici olarak Hatay sınırına çekmeyi hedefliyor olabilir.
Sonuç olarak; Kürt ulusal demokratik, devrimci güçleri, bütün bu muhtemel gelişmeleri dikkate alan bir stratejik yönelimle siyasi yol haritası belirleyip hareket etmeyi başarabilmelidirler.