Kürt halkı da özellikle son kırk yıllık süreçte halaya hem kimlik anlamı yüklemekte hem de halaydan politik güç almaktadır. Kürtler için direnişin ve yaşamın bütün alanlarında halay en önemli mücadele gücüdür
Toplumun kolektif kimliği ancak folklor ve kültürel değerleri üzerine inşa edilebilinir. Bu nedenle faşizmin devlet modeli olan ulus devlet pratikleri; toplumu hafızasızlaştırmak ve toplumu tarihsel miraslarıyla bağlarını koparmak için öncelikle halkların dillerine ve kültürel değerlerine saldırır. Bu mirasların en önemlileri ise toplumların üzüntülerini, sevinçlerini, zaferlerini, yaşadıkları katliamlara dair yaktıkları ağıtlarını, ninnilerini, direnişlerin coşkusunu, inanç kimliklerini, eğlence ve kutlamaları gibi kolektif hafızalarını ifade eden türkülerdir, stranlardır, halaylardır, govendlerdir.
1924 Anayasası ile ülkeye tekçilik ‘deli gömleği’ giydirildikten sonra aynı uygulamalara Türkiye devleti de başladı. Öncelikle Kürt halkının geçmişi ile bağını kesmek ve toplumu tek tipleştirmek için ‘tek dil’ kanunu olarak da kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu’nu çıkardılar. Türkçe dışında başka dilde eğitim vermeyi yasaklattılar. Sonra da Şark Islahat Planı’nın uygulamalarından biri olan başta Kürtler olmak üzere ülkedeki halkların kültürel ve folklorik değeri olan türkülerini, stranlarını, halaylarını Türkçeleştirmeye başladılar.
1926 yılından beri Darü’l Elhan müdürü Yusuf Ziya Bey ile başlayan süreçle devlet aklı, çeşitli aralıklarla yapılan yurt gezileriyle Kürtlerin binlerce yıldır söyledikleri stranlarını derleyerek Türkçeleştirdi. Bu uygulama devletin Kürt kültürüne ganimet gözüyle bakıp Kürt kültürünü talan ve yağma uygulamasıdır.
Kürt müziği ve Kürt halayı Kürt direnişinin en önemli gücü oluyor
Türkiye devleti Kürt stranlarından ve halaylarından çok korkuyordu. Kürtçe ıslıktan bile ödü kopuyordu. Musa Anter’in 1943 yılında Dicle Talebe Yurdu müdürüyken ‘Kürtçe ıslık’ çaldığı gerekçesiyle maruz kaldığı işkence bu korkunun en somut örneğidir. Dünyanın her yerinden faşizmin halkların değerlerine saldırı yöntemi aynı idi. Faşizm, Musa Anter’in Kürtçe ıslığına olan saldırısı, Şili’de Victor Jara’nın kollarını kesip, gitarını kırarak kendini gösteriyordu. Bu saldırılar zindanlarda ve karakollarda slogan ve marş söyleme yasağı olarak devam etti.
İdeolojik ıslık, ideolojik halaya dönüştü
Devlet özellikle darbeden sonra ve Kürt halkının hak mücadelesinin büyüdüğü 1990’lı yıllarda Kürtlerin halaylarına saldırmaya başladı. Newroz meydanlarından düğün alanlarına kadar her yerde Kürdün halayını yasaklamaya kalkıştı. Hemen hemen yer yerde Kürt düğünlerinde damat ve gelin ilk gecelerini karakolların nezarethanelerinde geçirdi. Newrozlarda insanlar silahlarla tarandı, mitinglerde halay yasaklandı. Buna karşın Kürtler bulduğu her yeri ve duyduğu her tını ile halaya durmaktan vazgeçmedi. Artık halay direnişin hem sembolü hem de direnişin en önemli gücü olmuştu.
Son günlerde AKP ve MHP ortaklığındaki iktidar tekrar halay çeken Kürt annelerini, gençlerini ırkçı müziklerle, ters kelepçelerle, çıplak arama dayatmaları gibi işkencelerle gözaltına almaya, tutuklamaya başladılar. Bir yandan da Van Büyükşehir Belediyesi ile Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi’nin Kürtçe trafik yazılımlarına yönelik saldırılar artmaya başladı. Bu saldırıların 100 yıllık zihniyetlerinin devamı olduğu açıktır. Kimse bu saldırıları sadece basit bir provokasyon olarak değerlendirmemeli. Bu saldırıların provokasyon olmadığı şu örneklerle açıktır. Van’da Kürtçe trafik yazılamalarına araç olarak kullanılan 16 yaşındaki çocuk gazeteciye verdiği röportajda, ‘TEM polislerinin ve avukatın kendisini nasıl yönlendirdiklerini’ ifade ederken, Diyarbakır’daki Kürtçe trafik yazılamalarına polis aracı eşliğinde saldırıldığı kameralara yakalanmıştır. Yine saldırının provokasyon olmadığı İçişleri Bakanının işkence aracı olarak kullanılan ırkçı müzikten ‘içinin kıpır kıpır’ olmasından anlaşılıyor. Ama bu bir akıl tutulmasıdır. ‘Aynı şeyleri tekrar tekrar yapıp farklı sonuç beklemek deliliktir’ diyor Albert Einstein. Bugüne kadar yok sayma ve inkar politikalarıyla baskı ve zulüm ile sonuç almadıkları gibi bugünden sonra da sonuç alamayacaklar.
Halay sadece halay değildir
Halay kimliktir; halkların yüzyıllarca biriktirdiği değerlerin tiyatral aktarımıdır. Özellikle Afrikalı futbolcuların milyonları dolduran statlarda gol sevinçlerini oynadıkları yöresel danslarla ifade etmeleri Avrupa sömürgeciliğine karşı bir itirazdır, isyandır. Kürt futbolcu Deniz Undav’ın gol sevinçlerinde oynadığı govend de Türk ırkçılarının saldırması da böyle okunmalıdır. Saldırılan govend üzerinden Deniz Undav’ın Kürt kimliğidir.
Halay politiktir; ezilen halkların faşizme karşı, emekçilerin sömürüye karşı, kadınların erkek egemenliğine karşı, gençlerin geleceksizliğe karşı ve bütün direnenlerin kolektif mücadele gücüdür.
Kürt halkı da özellikle son kırk yıllık süreçte halaya hem kimlik anlamı yüklemekte hem de halaydan politik güç almaktadır. Kürtler için direnişin ve yaşamın bütün alanlarında halay en önemli mücadele gücüdür. Politik bir tutum olan halay politik stranlarla çekilir. Buna kimse de engel olamaz. Politik stranlarla çekilen halayın kanun metinlerinde veya yargı kararlarında suç olmadığı açıktır. Kürt gençleri bunun için onlarca yıllık hapis yatmak gibi bedeller ödemekten çekinmediler. Sonunda politik bir tutumun ifadesi olan halayı suç olmaktan çıkardılar. Gelinen aşamada halay Kürtler için sadece bir kültürel veya folklorik miras olmaktan çıkmış, bir direniş hali olmuştur. Bu nedenle tekçi devlet aklını rahatsız etmektedir.
Emma Goldman’ın “eğer istediğim gibi dans etmeyeceksem, bu devrim neye yarar’’ dediği gibi, Kürtler de direnişlerinde kendilerine yol arkadaşlığı yapan devrimci stranlarıyla halay çekmeyeceklerse neyedir bu kadar mücadele?
Madem ki saldırılar için 90’lı yılların yöntemleri deniliyor. O zaman direniş de 90’lı yılların kararlılığı ve ısrarı ile olmalıdır. Kürtler her yerde devrimci stranlarla Kürdün halayını büyüteceği gibi kamusal alanda da Kürtçeyi yaşatacaktır. Bedeli ve sonucu ne olursa olsun Kürtler bu mücadeleyi de bu halayı da terk etmeyecektir.