Ölüm orucu ve açlık grevi eylemleri devam ederken, İçişleri Bakanlığı’nın talimatıyla cezaevlerinde baskınlar yapılarak radyolara el konuldu. Avukat Fırat Vural, amacın tutukluların dış dünyayla bağını kesmek olduğunu söyledi
PKK Lideri Abdullah Öcalan üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması için 8 Kasım 2018 tarihinde DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili Leyla Güven öncülüğünde başlayan açlık grevi eylemleri 193. gününde. Açlık grevi eylemleri tüm cezaevlerine yayılmışken 30 tutuklunun başlattığı ölüm orucu eylemi de 20. gününde devam ediyor. Eylemcilerin sağlık durumları her geçen gün daha fazla hayati riskle karşı karşıya. Tüm bunlara karşın açlık grevi ve ölüm orucu eylemlerinde bulunan binlerce tutuklu, Adalet Bakanı Abdulhamit Gül’ün Öcalan’a dair yaptığı “avukat kısıtlılığının kaldırıldığı” yönündeki açıklaması sonrası, tecride son verilmesini beklerken provokatif yönelimlerle karşı karşıya kaldı.
Kandıra, Bakırköy ve Şakran cezaevleri başta olmak üzere birçok cezaevinde özellikle açlık grevi ve ölüm orucu eyleminde olan tutukluların kaldığı koğuşlara gardiyanlarca baskınlar yapıldı. Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu’nda yer alan avukat Fırat Vural konuya ilişkin gazetemize değerlendirmelerde bulundu.
‘Amaç dışarıdan yalıtmak’
Cezaevlerinde gardiyanların koğuşlara yönelik operasyonlarının özellikle açlık grevi eylemlerinin başlaması ardından ziyadesiyle uygulamaya konulduğuna dikkat çeken Av. Fırat Vural şöyle konuştu: “Böyle bir uygulamanın başlatıldığını ilk duyduğumuz yer Kandıra Kapalı Cezaevi. Daha önce zaten bir çok cezavine Yeni Yaşam gazetesinin verilmeme kararı alınmıştı. Son yapılan koğuş baskınlarında da radyoların toplatılması ve diğer tüm eşyalarının dağıtılması,tutukluların günlüklerine, kendi el yazılarıyla yazdıkları notlara el konulmasındaki tek amaç tutukluların dış dünya ile ilişkilerinin kesilmesi ve toplumdan yalıtılmasıdır. Bu aynı zamanda provokasyon amacı taşıyor fakat şimdiye kadar tutukluların sağduyulu davranması nedeniyle fiziki müdahalede bulunulmadı.” Kandıra Cezaevi dışında geçtiğimiz Çarşamba gününden buyana siyasi tutukluların kaldığı neredeyse tüm cezaevlerinde aynı uygulamaların olduğunu belirten Vural, “Özellikle Tekirdağ Cezaevi Müdürüyle yapılan görüşmede kendisinin bu uygulamanın İçişleri Bakanı’nın talimatıyla yapıldığını söylemesi bunun merkezi bir karar olduğunun göstergesidir” dedi. Adalet Bakanlığı’nın geçtiğimiz günlerde cezaevlerinde hak ihlallerine ve işkenceye izin vermeyeceklerini açıkladığını hatırlatan Vural, “Bugün İçişleri Bakanlığı tarafından bu talimatın verilmesi Adalet Bakanlığı tarafından söylenenlerin boşa çıkarılmasının yanında, Türkiye’nin bağlı olduğu uluslararası kuruluşların ve kabul ettiği sözleşmelere aykırı uygulamalar sergilediğini bir kez daha ortaya çıkmaktadır” diye konuştu.
Gardiyanların tutukluların koğuşlarına baskın yaptığı sırada el koyduğu radyoların cezaevi kantinlerinde satıldığına da dikkat çeken Vural şöyle devam etti: “Kendi sattıkları radyolara el konulması bu yalıtılmanın ve hukuksuzluğun nasıl bir boyuta ulaştığını gösteriyor. Bu uygulamanın özellikle Avrupa İşkenceyi Önleme Komsyonu’nun (CPT) Türkiye’ye gelmesinin ardından yaşanması da ayrıca dikkat çeken bir husus. CPT Türkiye’de gittiği bir çok cezaevinde gözlemlerde bulundu. Bu günlerde bu uygulamanın yapılmasının CPT’nin fiilen boşa çıkartıldığını gösteriyor. Gözlem ve İzlenim heyetinin gittiği cezaevlerine İçişleri Bakanlığı talimatıyla tutuklulara yönelik işkencenin bir biçimi olan toplumdan yalıtılmanın devreye konulduğunu görüyoruz.
‘Suç duyurusunda bulunacağız’
“Tüm bu uygulamalardan sonra bizler müvekkillerimizin bu haklarına yönelik gerçekleşen hukuksuzluğa karşı suç duyurularında bulunacağız” diyen Vural, son olarak şunları söyledi: “Sattıkları radyolara el koyup ardından tutuklulara soruştuma başlatıyorlar. Biz bu idari soruşturmalar karşısında müvekillerimizi hukuki olarak sonuna kadar savunacağız. Bu hukuksuzluğu yeniden CPT’nin ve uluslararası diğer kuruluşların gündemine de taşıyacağız.”
HABER MERKEZİ